Birbirimizden Başka Kimsemiz Yoktu röportaj dizisinin ikinci bölümünde 29 yaşındaki evlatlarını Adıyaman Isias Otel’de kaybeden Nurten- Ali Ekber Tan çifti ile konuştuk…
Büyük Felakette hayatını kaybedenlere ilişkin “istatistikler” her gün güncelleniyor… 40.000… 41.233… 45.697… 46.104…
Alışmaya, kanıksamaya, normalleştirmeye meyilli aklımız, ilk günlerde yükselen çığlıklar eşliğinde akan görüntülerle ezilen kalbimizi kontrolü altına almaya başlıyor… Sayı büyüdükçe, infiale dönüşmesi gereken tepkimiz tuhaf biçimde yerini “hayatın akışına” teslim olmuş bir sessizliğe doğru evriliyor. Hayat, her gün biraz daha büyüyerek önümüzden akıp giden sayılardan daha hızlı akıyor çünkü ve biz yaşadığımız her kötülüğü bir an önce unutmayı, bir an önce geride bırakmayı öğrenmiş bir toplum olduğumuzdan, her cinayet mahallindeki kanı bir an önce yıkayıp temizleyerek yolu açtığımız gibi 10 ile yayılmış enkazları kaldırıp “araziyi” düzlemeye bakıyoruz bir kez daha…
Oysa, bu röportaj yayına hazırlanırken önüme düşen, son haliyle 46.104’e ulaşan depremde hayatını kaybedenlerin “sayısı” (ki hepimiz biliyoruz bu “sayının” gerçeğin çok gerisinde kaldığını) tek tek kırk altı bin yüz dört insan, kırk altı bin yüz dört hikaye anlamına geliyor aslında…
Hikâyeler whatsapp’ta sevgilinin en son göründüğü saatten gözlerini ayıramamayı, kaçırılmış bir otobüsü, tencerede kaynarken mis gibi kokan mercimek çorbasını, pencerede bir anda beliren kar taneleri karşısında ağızdan çıkıveren şaşkın nidaları, bir filme dalıp dibi tutturulmuş pilavı, kalp kıran acı sözleri, unutturan öpücükleri, bir gün bir genç kızın elini tutabilme hayalini barındırır… Gözlerinizi kapatıp hayal edebileceğiniz kadar çeşitlendirebileceğiniz hikayelerle bezelidir bir insan hayatı. İşte o çeşitlendirebileceğiniz hikayelerce kırk altı bin yüz dört hayat birkaç saniye içerisinde son buluverdi… Bitti! Geriye kırk altı bin yüz dört insanın kısa ya da uzun hayatları boyunca değdikleri binlerce, on binlerce insana dağılmış irili ufaklı anı kırıntıları kaldı.
Umut Ulaş Tan… Yirmi dokuz yaşında gencecik bir adamdı. Adıyaman’da İsias Otel’de son bulan altmış beş hikâye ile birlikte kırk altı bin yüz dört hikâyeye karıştı hikâyesi…
Reportare’de yayınladığımız röportajlarda söze dokunmayız biz. Sözü eğip bükmeden, olduğu gibi, konuştuğumuz kişilerin ağzından çıktığı gibi aktarmaya dikkat ederiz.
Bu kez farklı…
Hiç tanımadım Umut Ulaş Tan’ı… Sadece sosyal medya hesaplarındaki fotoğraflarından gözlerine değdi gözüm. Ama kokusunu çektim içime… “Oğlum kokuyor” diyerek Umut Ulaş’ın kazağını sırtından çıkartmayan anacığı Nurten Hanıma sımsıkı sarıldığımda burnuma yerleşti Umut Ulaş’ın kokusu… Babacığı Ali Ekber’in göz yaşlarını içine akıta akıta sıraladığı buz kadar soğuk, mermer kadar sert cümlelerinden tanıdım Umut Ulaş’ı…
Hiç hesaplanmamış bir zamanda, birdenbire kokusunu içime çekiverdiğim bir genç adamın yasını tutan bir annenin ve bir babanın sözcüklerinin yükü var kalbimde… Sözüm sözlerine, göz yaşlarım göz yaşlarına karıştı bir kez. O yüzden kusura bakmayın, bu kez Reportare’nin o özenle korumaya çalıştığımız mesafeli aktarımının arkasına sığınamayacağım… Sözcüklerim sözcüklerine karışacak Nurten’in ve Ali Ekber’in.
Sinan Dirlik, İstanbul, Mart 2023