Birbirimizden Başka Kimsemiz Yoktu-4

0
498

Sinan Dirlik: Öncelikle başınız sağ olsun. Dün sizinle bağlantı kurduktan sonra sizin ve ailenizin, yakınlarınızın sosyal medyada paylaştığınız Aras’ın fotoğraflarına baktım. Aras’ın hikayesini anlamaya çalıştım biraz. Ateş düştüğü yeri yakar derler, doğru… Sizden istediğim şey o ateşin birazını bizim kucağımıza bırakmanız. Aras’ı anlatabilir misiniz biraz?

Murat Aktuğralı: Teşekkür ederim. Aras 13 yaşında. 30 Mart 2010 doğumlu. Neşe dolu bir çocuk, bütün yaşıtları gibi. Ama bir o kadar da farklı bir çocuk. Etrafında olanlara çok duyarlı, ülkesindeki sıkıntılara, dünyadaki sıkıntılara duyarlı, ilgili bir çocuk. Sürekli belgesel izleyen, tarihi anlamaya çalışan, boyundan büyük yorumlar yapan bir çocuk. Spora çok meraklı. Dönem dönem basketbol, futbol… Ama voleybolu hiç bırakmadı, hep sevdi. İlkokul 3. Sınıftan beri voleybol hep ilgi alanında oldu. Sadece okul takımlarında değil, kulüp takımlarında da voleybolla ilgilendi. Sevmeyi, sevilmeyi, sarılmayı… Çok seven bir çocuk.

Aras Aktuğralı

Sinan Dirlik: Gözleri çok güzel Aras’ın. Annesi karpuz yerken bir fotoğrafını paylaşmış ki herhalde uzunca bir süre ne zaman karpuz görsem hep o fotoğrafı hatırlayacağım. Sabırlar diliyorum, çok ağır bir süreç. Aile olarak evladınızı bir sportif etkinliğe gönderdiniz, cenazesiyle döndünüz.

Murat Aktuğralı: Ben de birlikte gitmiştim. O enkazdan kurtulan dört kişiden biri de benim. Geçtiğimiz yıl okulumuz yine bu şampiyonaya katılmış ve Türkiye ikincisi olmuştu. Bu yıl da KKTC şampiyonu olarak katıldılar, yıldızlar seviyesinde. Geçen yıl kazandıkları başarıdan sonra bu yıl KKTC’den 2 takım Adıyaman’daydı. Çocuklar çok daha heyecanlıydılar. Türkiye finallerine girme arzusundaydılar. İlk maçlarını da kazandılar.

Sinan Dirlik: Ne zaman gittiniz Adıyaman’a?

Murat Aktuğralı: 3 Şubat öğleden sonra Adıyaman’daydık. 4 Şubat’ta kura çekimi vardı. Çocuklar salonları ziyaret edip kısa süreli antrenmanlar yaptılar. Kız ve erkek takımları ayrı salonlarda oynayacaklardı. Özellikle ayın 4’ünde ve 5’inde hava çok soğuktu Adıyaman’da. Kar vardı. Çocukların çoğu ilk kez kar görmenin mutluluğunu yaşıyorlardı. Biz de onların heyecanını, sevincini görüp mutlu olduk. Ben erkek takımına eşlik eden tek veliydim. Aras geçen yıl turnuvalar sırasında covid olmuştu, o yüzden katılamamıştı. Geçen yıl katılamadığı, o tecrübeyi yaşayamadığı, ilk kez gideceği için ben de eşlik etmek istedim. Diğer çocukların hiçbiri bu turnuvada velilerinin yanlarında olmalarını istememiş. Ben eşlik etmek istedim. Hem öğretmenlere yardımcı olurum hem de sonuçta bilmediğimiz bir yere gidiyoruz, oğlumun yanında olmak istedim.

Sİnan Dirlik: Herkes çocuklarına düşkündür ama Kıbrıslı Türkler daha bir özel düşkün gördüğüm kadarıyla. Belki savaş görmüş bir toplum olmanın getirdiği bir şey bu.

Murat Aktuğralı: Evet, doğrudur.

Sinan Dirlik: 6 Şubat’ta neler yaşandı? Deprem sabaha karşı oldu, uyuyordunuz sanırım?

Murat Aktuğralı: 5 Şubat öğleden sonra, 14.00 gibi erkek takımının maçı vardı. Kız takımının velileri de erkek takımını izledi. Bir süre sonra kız takımının da maçı olacağı için onlar diğer salona geçtiler. Biz erkek takımının maçını izledik ve ardından küçük bir minibüsle diğer salona gittik. Hep birlikte izledik maçı, kızlar da kazandı. Kızları da alıp hep birlikte saat 18.30 gibi bir restorana gittik. Birlikte akşam yemeğimizi yedik. Akşam televizyonda bir maç vardı, onu izlediler. Sonra otel yürüyüş mesafesinde olduğu için hep birlikte yürüyerek otele döndük. Çocuklar odalarına çıktılar, biz veliler ve öğretmen arkadaşlarla lobide sohbet ettik biraz. Ertesi günün planını yaptık. Çocukları sabah 07.30 da kaldırıp, kahvaltıdan sonra 08.30 gibi otelden hareket etmeyi planladık. Saat 00,00 civarı ben odama çıktım. Tuhaf bir geceydi benim için. 00.30’da ve 02.30 da iki kez uyandım. Huzursuz bir uykuydu ama anlam veremedim. Deprem sırasında da ağır bir uykuda değildim. Deprem oldu. Telefonum şarjdaydı. Telefonumu alıp çocukların yanına gitmek istedim. Ayağa kalkmaya çalıştım ama o kadar şiddetliydi ki hareket edemeyeceğimi anlayıp yatakla duvar arasında yere çöktüm. Korkunçtu! Adeta duvarla konuştum, “dayan!” “dayan!” diyordum sürekli. Birden patlama gibi, inanılmaz bir gürültü koptu. Bina başımıza yıkıldı. Biz öğretmen ve veliler otelin arka tarafına bakan odalarında kalıyorduk. Ben 310 numaralı odadaydım. Arkadaşlar 209, 210 ve 109… Çocuklar ise ön cephedeki 3’er 4’er kişilik odalarda. Hayatta kalmamın nedeni arka odalarda olmamdır. Çünkü arka taraftaki odalarda kalanlar kurtuldu ama ön cephede kalanlar… Hepsi gitti!… O korkunç patlamayla büyük bir şok yaşadım. Ama bir yandan da çocuklar aklımda. Hemen toparlanmaya, üzerimdeki yüklerden kurtulmaya çalıştım. Şilte yüzüme yakın duruyordu. Toz toprak arasında telefonumu buldum, ışığını açtım. Ayaklarımı hareket ettirebildiğimi fark edince üzerimdeki yüklerden sıyrılıp kalktım. Zifiri karanlıktı. Odadan çıktım, gökyüzünü gördüm. Sonra tekrar odanın enkazına dönüp bulabildiğim kıyafetlerden ne varsa aldım. Ceketim sıkışmıştı enkazda, zorlayıp çıkardım. Pantolonumu buldum, giydim. 2 çift ayakkabı buldum, birini ben giydim, diğerini arkadaşa verdim. Yan odalardan hiç tanımadığım 2 kişi çıktı, kıyafetleri yoktu, benim bulabildiğim kıyafetlerimden verdim giysinler diye. Diğer arkadaşlar kızlara seslendiler. Çocuklar! Çocuklar!… Hiç ses yok! Bekledik… Hiç ses yok! Yağmur yağıyordu. Yaklaşık 1 buçuk saat kadar çocuklara seslenerek kaldık yukarıda. Ses yoktu. Hiç ses yoktu! İnanılmaz bir soğuktu. “Yardım! Yardım!” diye bağırdık. Kimse yoktu! Şehir tamamen karanlığa bürünmüştü. Sokak bomboştu, sadece koşturan bir iki kişi görebildik. İlk anda sadece kendi bulunduğumuz binanın yıkıldığını sandık. Çünkü karanlıkta görebildiğimiz binalar ayakta gibiydi. Otelin tam karşısında bir kütüphane binası vardı, o ayaktaydı mesela. O anda hasar görmemişti yani. Dışarı çıkmaya çalıştık. Birisi telefonun ışığıyla yol gösterdi, aşağıya inecek bir yol bulduk ve zemine inebildik. Kendimizi dışarı attığımızda tek tek çocukların isimlerini haykırdık. Ses yoktu. Sadece enkaza sıkışmış 1-2 kişiyi fark ettik. Kurtarabilir miyiz diye baktık ama bizim çıkarabilmemiz, yardım edebilmemiz mümkün değildi. Yağmur ve soğuk korkunçtu. Islanıyor ve donuyorduk. Tekrar zemine indik, zaten yüksek bir enkaz değildi. 8 katlı bina yerle bir olmuştu. Otelin önünde Kızılay’ın kan bağışı için kullandığı bir kabin vardı. Küçük, 20 m2 kadar bir kabin. Kapısı kilitliyse en kötü ihtimal, camını kırar gireriz diye düşündük ama kapısı açıktı, Adıyamanlı birkaç vatandaş da o kabine sığınmıştı. Bir süre kabinde oturup ısınmaya çalıştık. Saat 10.00 gibi Spor Müdürlüğünden birisi geldi, çocukların isimlerini aldı. Ardından KKTC Gaziantep Konsolosluğundan Fatma Hanım ve Mümin Bey geldi, onlara da verdik çocukların isimlerini. Bu arada elektrik yok, telefon hatları çalışmıyor. İnternet yok. Çok kısa bir süre, yaklaşık yarım saat kadar benim telefonum çalıştı. O arada bana ulaşabilen birkaç kişiye ki Cumhurbaşkanlığından Anıl Bey de ulaştı bana, net biçimde otelin tamamen yıkıldığını, 3 kişi olarak enkazdan çıkabildiğimizi, Esra öğretmenin de sağ fakat enkazda sıkışmış durumda olduğunu bildirdim. Hiç kimse yoktu. Yardım yoktu. Çaresizce bekliyorduk. Bir süre sonra Adıyaman’da bulunan bir veli Esra öğretmeni kurtardı. Esra öğretmen pijamalarıyla, onu kurtaran veli ayağındaki çorapları çıkarıp vermiş, ayakkabıları bile yoktu ayağında. Oradaki ailelerden bir battaniye bulabildik, onu örttü üzerine, yoksa donacak. Bu arada ikinci bir sarsıntı oldu, çok şiddetliydi. Üzerimize bir şey düşer korkusuyla kabinden de çıktık. O sırada 5-6 kişilik bir AFAD ekibi gördük. O kadar… Birinci günün akşamına kadar başka hiç kimseyi görmedik.

Sinan Dirlik: AFAD ekibini gördünüz? Arama kurtarma ya da yardım için oradaydılar herhalde?

Murat Aktuğralı: Gelip baktılar. Dua ettiklerini gördüm. Sonra gittiler, bir daha görmedim.

Sinan Dirlik: Anlamadım? Dua edip gittiler mi?

Murat Aktuğralı: Muhtemelen yakınlardaydılar, geldiler, baktılar, birkaçı dua etti ve gittiler evet. Techizatları, ekipmanları yokmuş, bir daha görmedim onları zaten. Pazartesi akşamı, saat 19.30 a doğru Kıbrıs’tan ilk ekip yapımıza ulaştı ve arama kurtarma çalışması da öyle başladı.

Sinan Dirlik: Pazartesi akşamına kadar hiçbir arama kurtarma faaliyeti yapılmadı?

Murat Aktuğralı: Hayır.