Sinan Dirlik: Bu arada iki soruyu da izleyicilerimizden alalım: Bir ülkenin bu kadar vergi alıp anayasa, yasa ve yönetmeliklere rağmen vatandaşına barınma imkânı sağlayamamasını neye bağlıyorsunuz? Bir diğer soru ise evsizlik bir tercih midir yoksa vatandaşlık statüsünden atılma mıdır?
Ahmet Türkeri: Evet evsizlik bir tercihtir denebilir ama keyfi bir tercih değil bu. Evsizliği tercih etmeyip çok ağır koşullarda yaşayan insanlar da var. İnanılmaz yoksul haneler var ama evsizlik yaşamıyorlar. Tercih noktasında da temel neden belirli refah koşullarının olmaması. Ancak refahı sadece maddi anlamda yorumlamamak gerekiyor. İnsanların kendilerini güvende hissetmeleri büyük önem taşıyor. Bu hem sağlık bakımından güvende hissetmek hem asgari düzeyde de olsa geçimini sağlayabilmek hem eğitim konusunda hem de barınma konusunda kendini güvende hissetmek ve bütün bunları dışlanmayacağı, ötekileştirilmeyeceği bir sosyal dinamik içerisinde gerçekleştirebilmesi gerekiyor. Ama ne yazık ki bizim ülkemizde ötekileştirme, dışlanma ciddi bir problem. Evsizliğin keyfi bir durum olduğu düşüncesi çok yanlış. Amerika’daki evsizlikte belki keyfilik daha sık rastlanan bir durum ama bizim ülkemizde onur ve gurur çok daha ağır basıyor. Aslında evsiz olmak istemiyor insanlar. Burada devletin de fazla suçlanamayacağı bazı noktalar var. Daha iyi anlaşılabilmesi için birkaç örnek vereyim. Mesela geçenlerde Ankara’dan bir ihbar aldık. Yaşlıca ama 65 yaşın altında bir kadın, sokakta yaşıyor. Hemen Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bildirdik. Hemen müdahale ettiler sağ olsunlar fakat hanımefendi gitmek istemedi. Bazı yaşlılarda karşılaşıyoruz bu durumla. Darülaceze’ye tam aldıracağız, birtakım kriterlerle karşılaşıyoruz. Örneğin çoluğu çocuğu oluyor, devlet “ben nafaka davası açmak zorundayım” diyor o kişiyi Darülaceze’ye yerleştirebilmek için. Bu kez ne oluyor? “Benim çocuklarıma, kardeşlerime, yakınlarıma herhangi bir dava açılmasın!”. Bırakın nafaka davasını, kimlik çıkarılması lazım mesela, dargın olduğu birinci derece aile ferdiyle yan yana bile gelmek istemiyor. “Tamam ben onunla bir araya geleceksem kimliksiz kalmaya razıyım” diyor. Ama kimliksiz kaldığında birçok hizmetten yararlanamıyor. Yani olayın arkasında bir mülkiyet, bir barınma sorunu elbette var ama arka planda hiç akla gelmeyecek birçok dinamik bulunuyor. Biz de işte tam bu noktada devreye giriyor ve sahada rol alıyoruz. Bir şekilde kendisini toplumdan, ailesinden, yakınlarından soyutlayan kişi ile toplum arasında bir köprü oluşturabilmek, onların yanında olarak, destekleyerek birazcık daha ileri gidebilmelerine yardımcı olabilmek çok önemli. Kamu politikalarının da sivil toplumun da çok “sosyal yardım odaklı” olduğunu görüyoruz. Bunun “sosyal hizmet odaklı” bir yaklaşıma ve çalışmaya yönelmesi önemli. Evsizlik sorununu aşmak için sosyal politikaların geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Yoksulluğa, dezavantajlı gruplara yönelik çok boyutlu olarak sosyal politikalar üretilebilirse mutlak yoksullukla, aşırılaşan yoksullukla, evsizlikle bu kadar çok karşılaşmayız. Yerelin çok güçlü biçimde desteklenmesi ve merkezi yönetim ile yerel yönetimlerin çok iyi, eşgüdümlü çalışıyor olması büyük önem taşıyor.
Sinan Dirlik: Türkiye’de belirgin bir evsiz profili var mı? Tanımlayabiliyor muyuz? Örneğin erkekler mi daha fazla, kadınlar mı daha fazla, taşra kökenliler mi daha çok evsiz? Profil nedir?
Dr. Ahmet Türker: Cinsiyet olarak bir şey söylemek çok doğru değil fakat şunu söylemek mümkün. Örneğin sokaklarda, parklarda, metrolarda görünür biçimde fark ettiğiniz evsizler genellikle erkeklerdir. Fakat kadınlarda evsizlik olmadığı söylenebilir mi? Hayır elbette. Ama nasıl bir evsizliktir kadınlardaki? Bizim “gizli evsizlik” dediğimiz bir evsizlik türüdür. Sık sık, mesela 2-3 günde bir hane değiştirmek zorunda kalan, farklı sığınma evlerine sığınarak, bir sığınma evine gizlice sığınmak zorunda kalarak, geçici olarak sığınarak… Bazen bir sığınma evine sığındıklarında oradakilerle uyum sağlayamayabiliyorlar çünkü ve bu nedenle de başka çözümler aramak zorunda kalıyorlar… Ya da derme çatma yerlere sığınıyorlar, terk edilmiş binalara mesela. O nedenle genellikle erkekleri görünür evsiz, kadınları ise gizli evsiz olarak görmemiz gerekiyor. Aşırı şiddet mağduru olan kadınlar evsizlikle yüz yüze kalıyorlar. Bu arada şunun da altını çizmekte yarar var. Kadının sokakta olması elbette çok zor bir durum. Mesela erkek gibi görünmeye çalışan, erkek kılığına girerek sokakta yaşamaya çalışan kadınları da görüyoruz. Ama erkekler için de durum çok farklı değil. Yani sokaklar bir kadın için ne kadar tehlikeliyse erkekler için de o kadar tehlikeler barındırıyor. Oldukça iri yarı erkek evsizin bile tacize, şiddete uğradığı vakalar geliyor önümüze. Çünkü 7/24 sokakta bu insanlar. Cinsiyet açısından tabii ki kadın evsizlerin karşılaştığı sıkıntılar çok büyük ama inanın erkek evsizlerde de çok fazla taciz ve şiddete maruz kalma vakası var.
Sinan Dirlik: Sınıfsal olarak nasıl durum? Belirli bir sınıfta evsizleşmenin daha fazla olduğuna dair bir gözleminiz var mı? Ya da örneğin bağımlılar, psikolojik sorunları olanlar daha çok evsizleşiyor gibi bir çıkarımınız var mı?
Dr. Ahmet Türker: Tabii ki ekonomik sebepler görünür olanlar. Fakat üretilen çözümler bazen evsizler tarafından tercih edilmeyebiliyor. İşte o noktada farklı sebeplerin devreye girdiğini görüyoruz. Daha sosyal, daha kültürel ve psikolojik sebepler. Ama tabii ekonomik nedenlere ekonomik çözümler üretilmemesi anlamına gelmiyor bu. Durumun ne kadar karmaşık, çok katmanlı olduğunu anlatabilmek için veriyorum bu örnekleri. Bazen ekonomik nedenlerle başlayan bir evsizliği ekonomik çözümlerle ortadan kaldırabilmek mümkün olmayabiliyor. Mesela bir insan sokağa düştü ve kronolojik biçimde evsizleşmeye, sokakta yaşamaya başladı. O noktada psikolojisi bozulduktan, sosyal ilişkileri, adaptasyonu bozulup izolasyonla karşılaşmaya başladıktan sonra siz istediğiniz kadar bu insana ev verin, iş verin hiçbir şekilde o sorunu çözemiyorsunuz. Bunu son 7 senede sayısız örnekte gördük. Ekonomik destekler burada tamamen bir araç. Burada ekonomik çözümlerle birlikte kişilerin asıl sosyal, kültürel ve psikolojik uyumlarının sağlanması ve bu kişilerin yeniden topluma entegrasyonunun sağlanması gerekiyor. Ama burada dikkat çekmek istediğim bir nokta var: Evsizlerin topluma entegrasyonu kadar toplumun da evsizlere entegrasyonu önem kazanıyor. Yani evsiz dostu bir toplumun olması lazım. Bir evsizin yabancılaşmadan, hatta belki Çorbada Tuzun Olsun’a bile ihtiyaç kalmadan kamu kurumlarıyla, merkezi yönetimle, yerel yönetimle, hastanesiyle, iş yerleriyle her alanda toplumun içine rahat biçimde katılabilmesine olanak sağlanması gerekiyor. Ama bu olamıyor maalesef! Nasıl olmuyor söyleyeyim: Bakın cezaevinden denetimli serbestlikle bırakılmış bir insan düşünün. Geçmişte bir hükümlülük yaşamış. Bu kişiler iş bulamıyorlar. E bu insanlar denetimli serbestlikle bırakılmışlar, suç işlememeleri lazım. Ama işe de giremiyorlar, kabul edilmiyorlar. Peki ne yapacak bu insanlar? Sokakta yaşayan bir insanın suça bulaşmamak gibi bir lüksü yok, suç ona bulaşıyor zaten. Toplumun “homeless frendly”/ evsiz dostu olabilmesi lazım. 2018’den bu yana bu konuda özel bir çalışma yürütüyoruz. Kısa, orta ve uzun vadeli senaryolarla yerel yönetimlerle iş birliği yapıyoruz. Mesela İstanbul’da evsizlik sorununu nasıl çözebiliriz? Kamu kurumlarına anlatıyoruz, diğer STK larla paydaş çalışmaları yapıyoruz. AHBAP gibi, İhtiyaç Haritası gibi, Nirengi gibi, Temel İhtiyaç Derneği gibi, özellikle Afet Platformundaki bütün paydaşlarımızla, Hayata Destek gibi bir çok kuruluşla iş birliği yapıp onların uzmanlıkları, onların odak noktaları temelinde iş birlikleri yapıyoruz. Çünkü bu bütün toplumun bir araya gelerek çözebileceği bir sorun. Sadece Çorbada Tuzun Olsun’un ya da sadece bir siyasi partinin, grubun, kimliğin çözebileceği bir sorun değil. Büyük bir toplumsal mutabakatın, uzlaşı zemininin olması lazım. Biz de mikro ölçekte Çorbada Tuzun Olsun Derneğinde bunu yaşatıyoruz. Bize her kesimden insan geliyor. Bir ideolojik bagajımız yok. Siyasi, ideolojik konuları konuşamazsınız bizde. Hatta belki saçma gelecek ama Galatasaray, Fenerbahçe bile konuşturmuyoruz biz Çorbada Tuzun Olsun’da. 3 kez uyarılır sonra dışarı atılırsınız aksini yaptığınızda. Çünkü bizim sadece evsizliği konuşmak, evsizliğe çözümler üretmek zorunluluğumuz ve önceliğimiz var. Çok alt kültürlü, çok alt kimlikli bir toplumda yaşadığımızın bilincindeyiz, bu nedenle bizi ayrıştırabilecek hiçbir konuşma Çorbada Tuzun Olsun Derneğinde yapılamaz. Ortak noktalarımızı konuşmayı önceliklendiriyoruz ki farklılıklarımızı değil çeşitliliğimizi hissedebilelim ve bu çeşitlilikten mutabakatımızı sağlayabilelim.