Dedikodu ile başlayayım! Uzaktan, buluşacağımız kahvenin önünde gördüğüm adam Kemal Gökhan olmayaydı, sakallarını kesmeyeydi iyiydi! O da fark etti ki tereddüdümü, el salladı. Ne yapayım, ben de salladım mecburen. Oturduk masaya, Allah’ım bakamıyorum adamın suratına. Alıştıra alıştıra bakayım dedim, neyse röportajın sonlarına doğru gözümün alıştığını söyleyebilirim! Anla yani sevgili okuyucu, röportajcınız ne zorluklara göğüs geriyor!
Aynı yaştayız, aynı kentte doğup büyüdük, hayata aynı pencereden baktık… Haliyle Kemal Gökhan’ın serüveni biraz da benim serüvenim. Ama O keskin bir zekaya, ince bir espri yeteneğine sahip olmanın üstüne bir de usta bir sanatçı olmanın, biraz da galiba adı hep gülücüklerle anılası Oğuz Aral’ın rahle-i tedrisinden geçmiş olmanın avantajına sahip. Benim saatlerce söze dökmeye çalıştığım ne varsa, O birkaç sihirli kalem oynatışı ile söze bile gerek duymadan deyiveriyor diyeceğini… Muzip ve keskin zekasıyla ayrıntıları ayıklayarak, “gereksiz taramalardan kaçınarak”, özü bulup çıkarıyor ve tak diye koyuveriyor önümüze. Bu özelliğiyle her usta sanatçı gibi biraz sinir bozucu ama iyi adam, güzel adam!
Benim kuşağım, efsanevi Gırgır’dan, Gençlik ve Toplum dergisinden ve “bir zamanların” Cumhuriyet Gazetesi’ndeki “Ağaç Yaşken Eğilir” bantlarından iyi tanıyor onu. Çok iyi bir çizer olmanın yanı sıra oyun yazarı, senarist ve reklamcı Kemal Gökhan. Her ne kadar “öyle şirin, sevimli bulmalarına biraz gıcığım” dese de hınzır bir karga aracılığıyla öyle mahalle kaygısı da gütmeden hemen her konuda sözünü “şak!” diye söyleyiveren yürekli bir entelektüel. Ada’da yeşillikler arasındaki bol kedili evinde, hoş sohbetimizden kalanları paylaşayım istedim sizlerle… Sevgili Tamer Durak fotoğrafladı.
Keyifli okumalar…
Röportaj: Sinan Dirlik, İstanbul Mart 2022
Fotoğraflar: Tamer Durak