Bir İmaj Büyücüsü: Özlem Çakır

0
492

Ulvi Yaman: Erkeklerle mi çalışmak daha zor kadınlarla mı?

Özlem Çakır: Benim için çok fark etmiyor çünkü artık yirmi bir senelik bir deneyimim var ancak erkeklerle çok daha direkt olabiliyorsunuz, çok rahat ettiğimi söyleyebilirim. Kadınlara göre erkeklerle çok daha direkt iletişimde olabiliyorsunuz, zaten onu istiyorlar, tercih ediyorlar. Daha direkt konuşmanızı istiyorlar. Bir de bir erkeğin bir erkekten, kişisel markası, imaj yönetimiyle ilgili önerileri kabul etmesi, bir kadından etmesiyle birazcık daha farklı, onlar da sanıyorum karşı cinsten bir uzmanın görüşlerini almak özellikle konu estetik boyutuysa… Bu nedenlerle ağırlıklı olarak bir kadınla çalışmayı, bir kadın gözünü, bir kadın bakış açısını tercih ediyorlar diyebilirim.

Ulvi Yaman: Gerçekten bu kadar önemli mi dış görünüş? Günümüzde hala dış görünüşümüzle yargılanıyor muyuz? Çok uzun zamandır takım elbise giymeyen, toplantılara kot pantolon, t-shirt, şort ve parmak arası terlikle giden biri olarak soruyorum bunu…

Özlem Çakır: Şimdi aslına bakarsanız dünyada giyim konusunda hakikaten bir rahatlama var, bir çok kurum ve çalışan için geçerli çünkü iş yükü oldukça arttı, insanların iş hayatında geçirdiği zaman ya da şimdi pandemi nedeniyle evlerde de olsak, dijital platformlarda daha fazla çalışıyor herkes. Bu pandemi süreci ayrı bir konu olarak incelenebilir ama bu süreçte de bir sadeleşme başladı. Herkesin kıyafetleri var, herkesin marka kıyafetleri var belki de ama herkes altında eşofman üzerinde bir gömlek dijital platformlardan toplantılarını, sunumlarını, eğitimlerini yapıyor. Bu sadeleşmeyi bu dönemde daha yoğun bir şekilde gördük ama onun öncesinde de dünyada “corporate dress” den yani kurumsal giyimden “smart casual” giyime doğru bir akış oldu. Bu daha önceden de bir dönem olmuştu fakat tekrar kurumsal giyime geri dönülmüştü. İş hayatına yeni jenerasyonların katılması sonucu, onların yeni ve farklı dünyasına kurumlar da kayıtsız kalamadı. Gençler kurumsal giyim tarzını tercih etmiyorlar, y ile başlayan şimdi z ile de devam eden kuşaklar; “beni kıyafetimle yargılama, ben işimi gayet iyi yapıyorum ve işe rahat gelmek istiyorum yoksa ben bankacı ya da avukat olmak istemiyorum, bir hukuk bürosunda çalışmak istemiyorum ya da bir denetim firmasına girmek istemiyorum çünkü takım elbise mecburiyeti var” diyorlar.  Türkiye’de kurumlar da bu çok başarılı genç insan kaynağını bu nedenlerle  şirketlerine çekemedikleri için bir çok şirketin, özellikle de geleneksel ve tutucu diyebileceğimiz bankalardan denetim firmalarına, hukuk bürolarına kadar şirketlerin, “smart casual”a geçtiğini gördük, çünkü burada gerçekten başarılı gençleri, firmalarına çekmek istiyorlar. Bir de bunun yanı sıra aslında ying ve yang dediğimiz, her durumun bir karşıtı da var aslında.  Çok görsel bir dünyada yaşıyoruz artık, insanların birbirini dinlemeye ne ilgisi ne sabrı var, bir televizyon, bir youtube programına baktığınızda ya da instagrama baktığınızda, belki çok önemli bir yazı var o postun altında, yazıyı okumadan önce fotoğrafa bakıp, fotoğrafı beğeniyorsak kalıp alttaki yazıyı okuyoruz ya da okumadan öbür posta geçiyoruz. Veya ‘youtube’da bir videoyu açtığımızda, orada konuşmaya başlayan kişinin görünümüne göre, fiziksel çekiciliği veya kılık kıyafeti olabilir, ona göre bir değerlendirme yapıp izlemeye devam ediyor veya vazgeçebiliyoruz. Orada kaldıktan sonra evet konuşması kötüyse, sıkıcıysa, sizi orada tutamıyorsa ya da içerik dolu değilse oradan ayrılıyoruz ama ilk etapta orada bir süre daha fazla kalmamızın sebebi aslında dış görünüş, kılığı kıyafeti ve bu kişinin fiziksel çekiciliği. Maalesef böyle. Görsel bir dünyada olduğumuz için dış görünüş büyük önem taşıyor.  Yargılayarak değil, neden bunu giydin ya da bunu giymedinden ziyade, biraz daha stile kaydı olay, yani stil sahibi olmak artık çok daha önemli. Bir başka konu, bence çok altı çizilmesi gereken bir konu da; kişinin ismi cisminin önüne geçtikten sonra o kişi kendisini yaptığı işte uzmanlığıyla, topluma verdiği katkıyla, kişisel markasıyla, oluşturduğu o gücüyle bir yere geldikten sonra genelde bu kişileri görüntüsüyle yargılamıyoruz çünkü ismi cisminin önüne geçmiş oluyor. Ama oraya gelene kadar herkesin bir çaba gösterdiğini ve bu çabanın da yanlış olmadığını söyleyebilirim çünkü giyim ve görünüm aynı zamanda bizim iletişimimizin önemli bir parçası. Tercih ettiğimiz kıyafetlerle, kullandığımız renklerle, stilimizle, bedenimize o kıyafetin oturup oturmamasıyla, kullandığımız aksesuarlarla aslında biz eğitim seviyemiz, kültürümüz, siyasi görüşümüz, inançlarımız, içine doğduğumuz çevre, şu anda bulunduğumuz sosyal çevre, yaptığımız iş, hatta pozisyonumuzla ilgili mesajlar veriyoruz farkında olmadan. Dolayısıyla bu mesajlar iletişimimizin önemli bir parçasını oluşturduğundan doğal olarak  yönetilmesi gerekiyor. Bir başka çok önemli kavram da “Executive Presence”, son on senedir benim en fazla danışmanlık verdiğim konulardan bir tanesi: Lider Duruşu. Lider Duruşu, “executive presence”ın da üç bacağı var; bu bacaklardan bir tanesi de görünüm. Lider duruşuna sahip olmak için birincisi çekim gücü, ikincisi iletişim, üçüncüsü de görünüm. Bu tarafı da kişinin halletmiş olması gerekiyor. Kendisine yakışan bir stili bulmuş olması gerekiyor. Onu beden duruşuyla, özgüveniyle diğer iletişim becerileriyle harmanlayıp ortaya koyması, gösterebiliyor olması gerekiyor.