Akademisyen, sendikacı, yazar, çevirmen, entelektüel, iyi bir anlatıcı, artizan zevkleri olan bir hedonist…
Ulaş Gökçe uzun yıllara dayanan Kıbrıs ilişkilerimde çok geç tanıdığım ve çok geç tanıdığım için eksikliğini hissettiğim, arayı kapatmaya çalıştığım bir dost. Bir çok konuda aynı görüşleri paylaşsak da konu yeme-içme, artizan zevkler olduğunda konu ortak zevklerin çok ötesine geçerek bir yeme/içme pornosuna dönüşüyor, aynı şehveti ve ihtirası yaşıyoruz. Ulaş Hoca’nın olduğu her sofrada bir şölen, yeme içme konusunda esrimeyle gelen bir pagan ayini yaşanıyor. Gidilecek olan her meyhaneye önceden “içki ve çok fazla meze istemiyoruz, biz getireceğiz” diye haber verildikten sonra, Ulaş Hoca karanlık çağlardan gelen bir büyücü, simyacı gibi elinde çantalar ve poşetlerle daha önce duymadığınız, bilmediğiniz bir takım iksirler, sihirli yiyeceklerle çıkıp geliyor. Siyasetten, hayattan, edebiyattan, tarihten konuşulan bu sofrada tattığınız her vodkaya, her yiyeceğe ise hikayeleri, tarihi, anekdotları eşlik ediyor. Gecenin sonunda ise bu esriklikle yükselme hali Ulaş Hoca’nın kendi yaptığı limonçello, çilekçellolar ile taçlanarak bir lezzet patlamasıyla sona eriyor ve gündelik, sıkıcı hayatlarımıza geri dönmek zorunda kalıyoruz.
Zaman içerisinde Ulaş Hoca’nın da vakti el verdiğince bu keyifli sohbetleri röportaj formatında da olsa sizlerle paylaşmaya devam etmeye çalışacağım. İlk röportajımızın konusu tabii ki tartışmasız olarak ikimizin de en çok sevdiği içki olan vodka olmalıydı ve öyle de oldu. İkinci konumuz ise elbette Gürcü şarapları olacak.
Umarım bir gün siz de Ulaş Hoca ile tanışma ve ayna masada bulunma şansını yakalayabilirsiniz…
O zaman za lyubov (aşka), za drujbu (dostluğa) ve za mir (barışa) diyerek kadeh kaldırarak okuyalım.
Ulvi Yaman, 26 Mayıs 2021