Orçun Benli… “Köşedeki Beyaz Toros”

0
257

Sanem Gonzalez: Gelincik ile tekrar ülkenin kanayan yaralarından biri olan  bir döneme, 90’lara dokunuyorsunuz. Özellikle bu dönemde anlatıcının bir derdi, durması gereken bir nokta olduğunu düşünüyor musunuz?

Orçun Benli: 90’lar bizim için çok şey ifade ediyor. 12 Eylül yenilgisinin yarattığı tahribatı paramparça eden bir kuşağın dönemiydi. Toplumsal muhalefetin onca zorluğa karşın, Sovyetler Birliği’nin yenilgisine karşın ayakta kalma dönemiydi. Mücadelenin yükseldiği zamanlarda baskı da doğalında artar, saflar netleşir. Bu günlerin hakkını teslim etmek ve üzerine insanları düşündürmek önemliydi.

Sanem Gonzalez: İlk uzun metraj filminizde kendinize ait bir sinema dilinin oluşacağı aşikârdı, fakat kronolojik olarak filmleri incelediğimizde tek bir türe bağlı kalmadığınızı görüyoruz.

Orçun Benli

Orçun Benli: Evet ve bu çok doğal. Çeşitli türlerde filmler izlemeyi seven biri olarak farklı türlerde filmler çekmeyi seviyorum ve bu beni çok besliyor.

Sanem Gonzalez: Gelincik şu an Netflix’te. En çok izlenen filmler içinde yer aldı gösterime girer girmez. Önce streaming ve sinema hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Orçun Benli: Sinema ve dijital platformlar çok ayrı şeyler. Neticede bu platformlar ve açık kanallar özünde televizyon. Bunlar da yeni dönemin televizyon kanalları, yani sinemaya rakip değil.

Sanem Gonzalez: Gelincik filminde karşımızda “beyaz Toros” ve faili meçhuller var. Döneme ait detaylar gözümüze sokulmadan gayet gerçekçi, kendi korkunç gerçekliği içinde verilmiş. Travma sonrası yaşanan kişilik bozukluğuna kadar işlenmiş. Böyle öğütücü bir dönemde yaşayan bir “yok edicinin” kendi başına gelen felaket harici bir his, duygu, pişmanlık besleyebileceğine inanıyor musunuz?

Orçun Benli: İnsan kötü bir şey yaptığını düşünerek yastığına kafasını koyup uyuyamaz. Her zaman kendince savunma mekanizmaları, duvarlar oluşturur. Burada Ayhan da bunu yapıyor. Kendine haklı sebepler yaratıp onu tutunmaya çalışıyor. Bunu da ancak yabancılaşarak aşıyor veya aştığını zannediyor. Ancak yaşadığı travma bu duvarların çökmesine neden oluyor. Her ne kadar insanlıktan çıksa da bir insan olarak doğmuş Ayhan, bir makine değil ve film zaten bu iç hesaplaşma ve karakterin metamorfoz sürecini ele alıyor.

Sanem Gonzalez: Gelincik metaforu gerçekten çok başarılı. Dönemi av- avcı gözüyle anlatmanız…?

Orçun Benli:
Av ile avcının durumu eşitsizlik üzerine kuruludur. Avcı elindeki teknolojiyle var olur. Doğaya kurduğu iktidar bu şekildedir. Ancak burada karakterin kurduğu başka bir ilişki var. Kendi meşruluğunu buradan kurmaya çalışıyor. Sosyal Darwinizm üzerinden yaptıklarını meşrulaştırmaya çalışıyor. Bu faşizmin ana karakteristik özelliklerinden birisidir. Nazizm de böyledir.

Sanem Gonzalez: Filmdeki şiddet sahneleri yoğun olarak verilmese de geçirdiği his çok şiddetliydi. Avcının insani dertlerini paylaşırken avı nesne olarak görmesi gibi. Belki de bize şiddetin hissini, vicdani yükünü bu denli geçiren de bu fluluktu?

Orçun Benli

Orçun Benli: Filmin ilk sahnesinden itibaren karakterin nesnelerle olan ilişkisi üzerinde durmaya çalıştım. Özellikle psikoanalitik düzlemde buna sıkça başvurdum. Aslında parçalanmış bebeklerden evin bölümlerine, Karadayı’nın belindeki paladan finaldeki baltaya kadar hepsi karakterin nesnelerle kurduğu bağ. Karşımızda kendisine ve doğaya yabancılaşmış bir karakter var. Onun için her şey bir nesne. Bunun bozulduğu “an”lar yaşıyor. Ama o kadar yabancılaşmış ki bu anlara kayıtsız kalıyor. Mesela infaz için girdikleri evde bebeği buldukları an.

Sanem Gonzalez: Filmin senaryosunu yazarken nelerden beslendiniz? Araştırma süreci nasıldı, ne kadar sürdü, hangi olaylar işlendi?

Orçun Benli: Gerek ben gerekse senarist arkadaşım o döneme oldukça hakimdik. Özel bir çalışma süreci yaşamadık. Zaman zaman bilgilerimizi tazelememiz gerekti. O zamana ait gazete kupürlerine, o dönemle ilgili yazılmış kitaplara baktık.

Sanem Gonzalez: Gelecekte de ülkenin hesaplaşmadığı diğer meselelerle ilgili çalışmalarınız olacak mı?

Orçun Benli:
Evet olacak ancak bu konuda bir şey söylemek için henüz çok erken. Bunu biraz da zaman gösterecek. Sonuçta film üretimi pahalı bir iş. Hele işin içine dönem girince olay daha da içinden çıkılmaz bir hâl alabiliyor. Bu nedenle bu konuda net bir şey söylemek istemiyorum. Önce şartların oluşması gerekiyor.

Sanem Gonzalez: Filmdeki kadın karakterlerin hepsi ölüyor; bunun metaforik bir anlamı, alt metni var mı?

Orçun Benli: Var. Film erkeklerin dünyasını en vahşi hâliyle anlatıyor. Tabii bu vahşi dünyada kadınlar varlıklarını korumakta zorlanıyor. Hem eşi hem de kızı farklı yöntemlerle bu dünyanın dışında olmaya karar veriyor. Ama burada özellikle kızının tercihi ön plana çıkıyor. O net bir şekilde bu dünyaya başkaldırıyor. Filmin vicdani yanı kadınlardan geçiyor. Ve ne kadar ölürlerse ölsünler başkaldıranlar peşlerinden gelmeye devam ediyor.

Sanem Gonzalez: Bu arada Alfred Hitchcock gibi her filminizde kısacık da olsa görmeye devam edecek miyiz sizi?

Orçun Benli: Ben çok seviyorum, hem ilerisi için anı da oluyor.

Sanem Gonzalez: Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Orçun Benli: Yapımcı olarak bize her zaman destek olan babama özellikle teşekkür etmek isterim.