“Sevgili Alev;
….İyiyim, iyiyiz.
Kuşkusuz burada kilit altında olmak insana iyi gelen bir şey değil. Ama madem buradayız ve ortada utanılacak bir şey yok, o halde bir rutin oturtmak, kendine dikkat etmek, okumak, yazmak dışında bir ihtimal yok. İyiyiz yani.
Sabah erken kalkıp yazı-çizi işlerimin çoğunu bu vakitte bitiriyorum. Sonra spor, kahvaltı, avukat görüşleri derken neredeyse akşam oluyor. Ben el hüneri konusunda biraz şanssızım. Oldum olası biraz böyle. Bulaşıkları o nedenle üstlendim. Hakan (Altınay) ise maharetli bir insana benziyordu, aşçıbaşı olur musun dedim. Şahane salatalar yiyoruz, sağ olsun. Tayfun’da (Kahraman) gayrı işlerden sorumlu. Bu işlerin “zaman alması” konusunda çok haklısın ama yapacak bir şey yok; böyle başladık böyle devam ediyoruz.
Gezi Davası’nın –özellikle son döneminde- duruşma salonunun arka sıraları dahi boş olmuyordu. Demem o ki böylesi bir toplumsal sahiplenme beni dahi şaşırttı. Bu sahiplenme, dayanışma bize ve ailelerimize güç veriyor.”
Silivri 9 No’lu Kapalı Hapishanesi’nin A-47 adlı hücresinden gelen mektubun tarihi 25 Ağustos 2022. Avukat Can Atalay tutuklanalı henüz 4 ay olmuştu. Benim tahliyemin ardından ise 10 ay geçmişti. Yukardaki cümleler dayanışma mektubuma verdiği cevaptan alıntı. Ben içerdeyken o dışarda, o içerdeyken ben dışardaydım. Tutsaklığımda da bir kez yazışmıştık. Hatta tutuklu yargılandığım davanın bir duruşmasına gelerek savunmama katkıda bulunmuştu.
Kendisini takip ettiği davalardan tanıyordum. Soma Maden Katliamı, Ermenek Maden Katliamı, Çorlu Tren Katliamı, Aladağ Yurt Yangını, Hendek Havai Fişek Fabrikası davalarında, halen tutuklu olan Çağdaş Hukukçular Derneği Başkanı Selçuk Kozağaçlı ile birlikte mağdur ailelerin omuz başındaydı. Hiçbir menfaat gözetmeden, tüm baskı ve tehditleri göğüsleyerek yoksulların, emekçilerin, işçilerin avukatlığını yapıyordu.
“İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar”
Benim için bir avukatın kimin yanında olduğu, kimin vekili olduğu, kimi savunduğu ve dolayısıyla kimin karşısında olduğu “evrende kapladığı yeri” gösterir yeterli verilerdir. “İnsan evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar” diyen Yaşar Kemal’den öğrendiğim budur. Özgür olsaydı depremzede ailelerin adalet arayışı için adliye koridorlarında, adliye önlerinde, duruşma salonlarında olacağına dair inancımı güçlendiren de budur. Hatay’dan seçilmiş bir vekil olduğu için de değil. Yalnızca, ezilenleri dert edindiği için. İyi ki yalnız değiller, İyi ki onların boşluğunu doldurmaya çalışan yüzlerce meslektaşı var. İyi ki..
İlk adının Şerafettin olduğunu gelen mektubun zarfında görmüştüm. Postacı zarfı uzattığında şaşırmıştım önce. Can yazan kısma ve sonrasına mühür denk gelmişti. Ancak açtığımda anlayabilmiştim kimden geldiğini. Sonraları öğrendim ki Şerafettin amcasının adıymış.1971’de Türkiye İşçi Partisi (TİP) Amasya İl Başkanı iken katledilen amcasının adı. 76’da doğan Can ile adı yaşamaya devam eden Şerafettin Atalay.
Tutuklandıklarında hem Mücella Yapıcı’ya hem de Can Atalay’a birer dayanışma mektubu yazmıştım. Kendi tutsaklık deneyimimden öğrendiklerimi paylaştığım kısa birer merhaba mektuplarıydı. İçerdeki için dışardan gelen bir dost selamının değeri paha biçilmezdir. Yazdıklarını okurken aynı hücreyi paylaştığım Acun Karadağ ve Nazan Bozkurt ile günlük işleri nasıl paylaştığımız gelmişti aklıma. Can Atalay da dört ay içinde Hakan Altınay ve Tayfun Kahraman ile benzer bir rutini oturtmuşlardı bile. İlk günlerin acemiliği çabuk geçiyor. Dediği gibi “madem buradayız ve ortada utanılacak bir şey yok, o halde” diye başlıyor tutsaklık günleri.
Tutsaklığı sürerken 2023 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin Hatay Milletvekili olarak seçilen Avukat Şerafettin Can Atalay halen tutsak. Bugün Anayasa Mahkemesi’nin tutukluluğuna yönelik ikinci kez verdiği hak ihlali kararı ikinci kez Yargıtay 3.Ceza Dairesi tarafından “hukuki değerde bulunmadı.”
Hukukçu değilim. Bu ülkenin bir vatandaşı olarak en azından şunu biliyorum. Anayasa Madde 153’e göre “Anayasa Mahkemesi kararları Resmi Gazete’de hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzel kişileri bağlar.” Açıkçası AYM’nin her kararının adil olduğunu düşünmüyorum. Ancak seni-beni bağlayan bir mahkemenin –tutarlılık açısından- Yargıtay’ı bağlamamasını anlayabilmiş değilim. Ceza Dairesi’nin, AYM kararının “terör örgütlerinin söylemleri ile uyum gösterdiğini” bir gerekçe olarak ifade ederek neyi ima ettiğini anlayan ise beri gelsin.
İçiniz kararmasın, hele sol yanınızdaki cevahir asla!
Düzenin kendi içinde grup çatışması yaşadığı biliniyordu. Çatışmanın daha da belirgin hale geldiği ortada. Bugün -milletvekili seçilmiş olsa da- Can Atalay’a hukuki güvence sağlamayan bir yargı mekanizması içinde yarın hiçbirimizin güvende olmadığını bilmek zorundayız. Ne zaman güvende hissettik ki diyenlerinizi duyar gibiyim. Haksız da değilsiniz.
Mahkeme tutanaklarına dayalı bir haberi gerekçe gösterilerek 29 Aralık 2023’te tutuklanan gazeteci Furkan Karabay’ın X hesabından (@FurkannKarabay) yayınlanan şu mesaj ne kadar çok şey söylüyor aslında; “Çaprazımda Osman Kavala, koridorun sonunda Selçuk Kozağaçlı, karşı blokta Can Atalay, Tayfun Kahraman ve ismini sayamadığım birçok kişi hukuksuzca yıllardır hapisken 2 günlük tutukluluğumu anlatmak hiç de içimden gelmedi…”
İçiniz kararmasın, hele sol yanınızdaki cevahir asla! Bir asır öncesinden gelen sese kulak vermenin tam zamanı. Bertolt Brecht’in çağrısı hala güncelliğini koruyor; faşizme karşı birleşmeyenler faşizmin zindanlarında buluşur. Ben hala tüm iktidarlardan daha güçlü olan o görkemli “biz”e inananlardanım. Soru şu; Birleşip Canlarımızı alacak mıyız?