Sabah uyandık. Yataktan kalktık. Kahve makinesinin fişini taktık. Dişlerimizi fırçaladık, tıraşımızı olduk. Giyindik ve demlenen kahvemizi alıp işimize doğru yola çıktık. Ne kadar düzenli ve belirli bir sıra içinde… Peki, evli, çocuklu ve bir kedi sahibi olduğumuzu düşünürsek sabah işe gidene kadar ki rutinimiz nasıl değişir? Sabah uyandık, yataktan kalktık, kahve makinesinin fişini takarken çocuğumuz için tost yaptık. Tost olana kadar dişlerimizi fırçaladık ama kedimizi beslememiz gerekiyor, ağzımızda diş fırçası mamayı kaba koymaya çalıştık. Çocuk uyandı. Tost yanmadan giydirebilir miyiz diye hızlıca odasına koştuk. Kıyafetlerini giydirdik, tosta yetiştik. Kahvemizi termosa koyarken evladımız portakal suyu istedi. Portakal sıkmak için makineyi çıkarırken aklımıza kedinin kumunu temizlememiz gerektiği geldi. Eşimize portakalı sen sıkabilir misin dedik. O da kendi telaşı içinde hali hazırdaki işlerine portakal sıkma görevini ekledi. Kumu temizledik. Çocuğu sofraya oturttuk. Portakal suyunun yanında işe gitme zamanımız da geldi ve evden çıktık. Birbirine eklenen görevler zaman kısıtları sebebiyle çakışıyor ve aynı anda iki ya da üç işle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Bu işlerin sarpa sardığı biçimle uğraşma hali literatürde “multitasking” olarak tanımlanıyor. Kelime anlamı olarak “çoklu görev” olarak açıklanabilir. Birden fazla işle aynı anda uğraşabilmenin en havalı anlatım biçimidir.

Başka bir açıdan bakacak olursak; beyin fonksiyonlarımız çoğu durumda bir elektrik devresi gibi çalışıyor. Her konuda istemsiz bir şekilde başla ve bitir komutları oluşturuyoruz. Bu da görevler arasındaki geçişlerden dolayı bir sürü başla-bitir komutu demek oluyor. İki ayrı görevin her birinde sistem kendini açıp tekrar kapatıyor. Lambayı sürekli açıp kapatmak gibi… Böylece verim düşüyor ve yapacağımız işin süresi uzuyor. Biliyorsunuz ki “Hanoi Kuleleri” köşesinde kanıtlayamayacağım hiçbir önermeyi sunmuyorum ve sevgili ODİ’lerimizi bunu kanıtlamaya davet ediyorum. Şimdi lütfen aşağıdaki maddeleri uygulayın ve sonucu kendiniz görün.
- Çizgili bir defterin iki satırına ihtiyacımız var. Üstteki satıra “Reportare’de en sevdiğim köşe Onur Uğur’un köşesi” yazın.
- Alttaki boş satırlardan birine de 1’den 41’e kadar rakamları yazın. (1 2 3 4 5 6 vs. gibi)
İlk önce bu iki aktiviteyi teker teker yaparken süre tutacağız. Yani önce “Reportare’de en sevdiğim köşe Onur Uğur’un köşesi” yazısını yazacak bitirir bitirmez rakamları yazmaya başlayacağız. Ve hepsi bittiğinde süreyi bir yere not alacağız. İkinci adımda ise önce üste bir harf sonra alta bir rakam yazacağız. Yani R ile başlarken alt satıra 1, e yazdıktan sonra 2, p yazdıktan sonra 3 yazıp devam edeceğiz. İşlemi bitirdiğimizde çıkan süreyi ilk adımdaki rakamımızla kıyaslayıp çoklu görevlere ne denli yatkın olduğumuzu da görmüş olacağız. Sonuç ilginç değil mi?
İster özel hayat isterse iş yaşamımızda olsun aynı anda birden fazla işle uğraşmak kaçınılmaz bir durum. Ancak bu zorunluluğun yetenek olarak görülmesi iş yüklerimizin artması anlamına geliyor. Bu sebeple eğer %2’lik dilim içinde değilsek çoklu görev becerilerimizi en düşük seviyeye indirebileceğimiz zaman ve odak yönetimi metotlarını kullanabiliriz. Bu metotlar nedir diye merak ediyorsanız köşeyi takip etmeyi unutmamanızı önerir, taşıyamayacağınız yüklerle karşılaşmamanızı dilerim.

Reportare · Son Yılların Havalı Kavramı: MULTITASKING

