Mesut Demirbilek’le birlikte yazdıkları Kavgaz-Çantacı ile ortamlara hareket getiren Algan Sezgintüredi konuğumuz.
Bir polisiye masası kuruyoruz. Hayatta olan ve olmayan yazarlardan üç kişi çağırma hakkınız var. Kimler gelsin?
Türk polisiye yazarlarının çoğu arkadaşım; ne yazık ki Celil Oker ağabey haricinde, çok şükür hepsiyle görüşebiliyorum, hepsinin hayatımda yeri var ve hiçbirini üç kişi sınırlamasına kurban edemem, kıyamam. Dolayısıyla yabancılardan seçeceğim: Lawrence Block, Agatha Christie ve Dashiell Hammett. Üçüne de soracağım çok soru var ama öyle bir masada olabilsem utanırım ve sormam, İngilizcemin yeteceğini varsayarsak sohbet etmeye ve dinlemeye çabalarım.
Hangi yazarın zihnine girmek isterdiniz?
İlk sorudaki masanın polisiye şartı olmasaydı çağıracağım üçlüden birinin: Kurt Vonnegut, Ursula K. LeGuin veya Jorge Luis Borges. Üçüne de hayranım ve ilk ikisinin eserlerinden birkaçını çevirme onuruna eriştim. Üçünü de biraz anlayabildiğimi zannediyorum. Haklı mıyım, görmek ve daha fazlasını anlayabilmek isterdim. Ama girdiğim zihinden çıkabilmem şartıyla.
Gerçek bir uzman ile aynı masaya oturmak hatta birlikte yazmak… Sorulacak çok soru var belki ama biz en çok çatışmaları merak ettik. Gerçekle kurgunun ayrıldığı noktalara bir yazar olarak bu kadar yakın olmak nasıl hissettirdi?
Öncelikle ciddi sorumluluk diyebilirim. Yaşanmış olaylara ve bu olaylarda yer almış kişilere elimden geldiğince adil davranmaya ve tarafsız kalmaya çabaladım. İlaveten Mesut Demirbilek’in şahsına karşı da ciddi bir sorumluluğumun olduğunu takdir edersiniz. Gerektiği kadar becerebildim mi, umarım becerebilmişimdir. Yaklaşımın kurgusal taraflara da ister istemez yansıdığını söyleyebilirim. Böyle anlatınca epey kasılmışım, zorlanmışım gibi anlaşılacak ki öyle oldu zaten. Kendi kendimle ve metinle hep kavga ederim zaten, bu seferki biraz daha ağırdı. Kurgusundan anlatımına ilk defa denediğim bir şeydi; önceki romanlarımdan farklı, daha fazla değil ama farklı bir özen gösterdim.
Bir polisiye ilk defa mı bir yazar ve bir emniyet mensubu tarafından yazılıyor. Uzaktan uzağa hikaye kurmak, roman yazmak nasıl bir süreçti?
Polisiye yazan emniyet mensupları bizde ve başka ülkelerde var, aynı şekilde iki yazarlı kitaplar da var ama bizimki gibisi var mı, bilmiyorum açıkçası. Farklı şehirlerde oturduğumuz için belli aralıklarla birimizin diğerinin yanına giderek çalışabileceğimizi düşünmüştük başta. Pandemi patlak verince telefon, e-posta ve pandemi sayesinde öne çıkan çevrimiçi toplantı uygulamalarıyla yetinmek zorunda kaldık. Ama en azından benim açımdan, önceki soruda anlattıklarım haricinde her zamankinden farklı bir süreç değildi: Kavgaz’ı da önceki romanlarım gibi, işimden izin alarak bir ayda yazdım
En son ne izlediniz, ne dinlediniz, ne okudunuz?
Birkaç gün önce 2013 yapımı An Adventure in Space and Time’ı izledim. Kült bilimkurgu dizisi Dr. Who’nun başlangıcını anlatıyor; en azından diziyi sevenlerin hoşuna gidecek türden, tatlı bir filmdi. Bir de Code 404 adlı bir İngiliz polisiye-komedi dizisi izledim. Müzik konusundaysa uzun süredir yenilerden herhangi bir şey dinlemedim. Eskilerse çalışırken dur durak bilmeden çalıyorlar. Mesela şu anda bilgisayarda Steely Dan’in 1980 albümü Gaucho çalıyor. Okumaya gelince: geçimimi okuyarak sağladığımdan ve üzerine Türkiye Polisiye Yazarları Birliği’nin her sene verdiği Kristal Kelepçe ödüllerinin jürisinde yer almam nedeniyle aday kitapları okumak zorunda olduğumdan, seçtiğim kitapları okumaya çok az vakit ayırabiliyorum. O az vakitlerde okuduğum son kitap, Terry Pratchett’in çok sevdiğim Diskdünya serisinden Savaş Naraları oldu.
Bu söyleşi ilk olarak Okur Bülteni’nin on dördüncü sayısında yayınlanmıştır. Okur Bülteni ile yaptığımız içerik işbirliği kapsamında Reportare okuyucularına da söyleşiyi paylaşıyoruz. Okur Bülteni’ne abone olmak için buraya tıklayabilirsiniz.