Sosyalleşmenin Özelleştirilmesi ve İklim Değişikliği
Çok iyi bir haber başlığı değil mi?
Başkent Ankara’nın ciğerleri durumunda olan ODTÜ ve Hacettepe Ormanlarının yerel-genel iktidar ortaklığı ile yok edilme planlarının sinsice uygulamaya konulduğu bir ortamda!
Bursa Nilüfer’de 19 Kasım 2022 tarihinde Nilüfer Kent Konseyi Gençlik Meclisinin ev sahipliğinde Momentum Gençlik Ağı Derneği gençlerinin iklim ve enerji uzmanı Önder Algedik mentorluğunda yoğun ve yorucu çabalılarıyla hazırladıkları “Türkiye’nin İklim Politikası İçin Öneriler” isimli politika raporunun tartışmaya açıldığı, Türkiye’nin İklim Politikaları İçin Öneriler Çalıştayı düzenlendi.
Etkinlik süresince ve devamında farklı kesimlerden gençlerle bir arada olmak, temiz bir havada doyasıya nefes almak gibi oldu bizim için de. Etkinlikte tartışılan politika önerilerine değinmeden önce gençlerle yaptığımız ülke siyasetine dair sohbetlerden kısa bir kesit sunmakta fayda var.
Gençlik Siyasetin Öznesi mi?
Gençlerin sorunları ülke sorunlarından bağımsız değil kuşkusuz; eğitim, barınma, işsizlik, eşitsizlik, yoksulluk gibi birçok sosyo-ekonomik sorunla doğrudan mücadele etmek zorundalar. Bütün bu sorunlarla karşı karşıya kalan gençler ülke siyasetinde yoklar, dolayısıyla siyasetinin gündeminde de gençlik sorunları yok. Kimse gençleri ülke siyasetinin öznesi yapmak için uğraşmıyor.
Gençleri sadece oy deposu olarak gören siyaset anlayışı ülkenin geleceğine dair beklentileri de boşa düşürüyor. Bu nedenle gençler mutsuzlar ve gerginler, bu yüzden ülkeden gitmek istiyorlar. Bütün bunlara rağmen gençlerin hala ülkenin gerçek sorunlarına kafa yorabiliyorlar olmaları, üstelikte bunu bir meclis örgütlenmesi ile demokratça tartışabilmeleri ve politika üretebilmeleri çok kıymetli değil mi?
İklim meselesi de kamulaştırmaya çıkıyor!
Türkiye’nin İklim Politikaları İçin Öneriler Çalıştayında gençler; i) sosyo-kültürel sürdürülebilirlik, iklim dostu sosyalleşme ii) enerji, enerji verimliliği, atık yönetimi, iii) barınma ve iv) ulaşım başlıkları altında politika önerilerini tartıştılar. Tartışmalardan en ilgimi çeken sosyo-kültürel sürdürülebilirlik ve iklim dostu sosyalleşme idi. Çünkü değer başlıklardaki konulara aşina iken bu başlık yeni bir pencere açıyordu.
Sosyo-kültürel sürdürülebilirlik ile ekonomik krizin ve eşitsizliklerin derinleştiği, iklim felaketlerinin arttığı günümüzde insanlara rahat nefes alabilecekleri sosyal eşitliğin, toplumsal bütünlük hissinin güvenli bir şekilde sağlandığı sosyal ve kültürel aktivitelere olanak yaratan iklim dostu fiziksel mekanlar oluşturulması hedefleniyor. Bu kapsamda sosyalleşme mekanları olarak millet bahçeleri, AVM’ler ne kadar iklim dostudur sorularına yanıtlar aranırken, kent merkezlerinde araçları kısıtlayan, yayalaştırmayı genişleten yerel yönetimlerin iklim dostu sosyalleşme örnekleri verildi.
İnsanların sosyalleşe ihtiyaçlarının giderilmesi doğrudan toplumun bütününü ilgilendirmesi nedeniyle kamusal bir bakış gerektiriyor. Ancak gençler yaptıkları araştırmalarla sosyalleşme ihtiyacımızın bile nasıl sermaye için kâr aracı haline getirildiğini çarpıcı rakamlarla ortaya koydular.
AVM ve Millet Bahçeleri; Sosyalleşmenin Özelleştirilmesi
Örneğin Millet Bahçeleri; kentlerin halihazırdaki yeşil alanlarını ve doğal dokularını ticari peyzaj çalışmaları ile betonlaştıran, düğün salonları gibi ticari donatılarıyla, külliye tarzı dini donatılarıyla iklim dostu sosyalleşme mekanları mıdır? Yoksa saray rejiminin kültürel iktidarının sağlamak üzere tasarlanmış kamusal alanları ve sosyalleşme mekânları olarak TOKİ için inşaat yapmanın yeşile boyanmış hali midir?
AVM’ler konusunda; ulaşılabilen en son 2019 yılı verileri ile AVM sayılarının arttığı ve kiralanabilir AVM alanlarının katlanarak büyüdüğü görülüyor. Gün ışığından ve doğal ortamdan yalıtılmış halleriyle de birer enerji canavarına dönüşmüş tüketim mabetleri oldukları açıkça ortaya konulmuş. Ayrıca yerel yönetimlerin de yık – yap – sahip ol modeliyle imar ve ruhsatlandırma mevzuatlarını çalıştırmayarak sermayeye hizmet ettiği ve böylece sosyalleşme gibi temel bir ihtiyacın AVM’ler üzerinden piyasalaştırıldığı tespitleri çok çarpıcı. Bu tespitlere göre iklim dostu sosyalleşme için kamusal politikaların gerekli olduğu sonucunu çıkartabiliriz.
Düzce depremi yaşanmadan bir hafta önce gençlerin; “İstanbul’da afet toplanma alanı olarak belirlenen 493 bölgeden bugüne dek 416 tanesi, alışveriş merkezi, rezidans ve gökdelenlere dönüştürülmüş durumda” tespitini tekrar hatırlatmaları, AVM’lerin iklim ilişkisi dışında, toplumsal can güvenliği bakımından da incelenmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Bu tespit AVM’ler üzerinde yeniden çok büyük bir kavga çıkartır.
Yayalaştırma sadece sosyalleşme değil aynı zamanda ulaşım konusunu da kesen bir başlık. Kent merkezlerindeki yoğun araç trafiği sadece çevre ve insan sağlığı için değil, insanların kent merkezlerinde sosyalleşme olanaklarını ortadan kaldırması bakımından da çok çok önemli bir sorun. Kent merkezlerinin yayalaştırılması ile diğer taraftan kültür ve sanatın sokaklarda parklarda var olabilmesinin ve toplumsal yaşamla daha fazla etkileşime geçebilmesinin de önü açılışmış oluyor. Yayalaştırma yapılmamasının en önemli nedeni bireysel araç sahipliğinin özendirilmesi, ulaşım politikalarının toplum ve doğadan yana değil sermayeden yana yapılması kuşkusuz. Bu tespitlerden iklim dostu ulaşım politikalarının ancak kamusal politikalarla mümkün olduğu sonucunu çıkartabiliriz.
Siyasi iktidarın ve yerel yönetimlerin yıllardan beri insanların sosyalleşme ihtiyaçlarını metalaştırarak, piyasa malzemesi yaptıkları ve sosyalleşmeyi de özelleştirdiklerini görüyoruz. İklime dair herşey eninde sonunda kamusal politikalara çıkıyor. Çünkü herhangi bir alanda yürütülen politikanın içinde halk yoksa, kamusallık yoksa doğa ve iklim de yok demektir.
Böylesine çarpıcı tespitleri bilimsel verilerle ortaya koyan, demokratik ve özgür bir tartışma ortamında politika önerileri geliştirerek bunları uygulatmak üzere belediye meclislerine sunabilen gençler tabi ki egemen siyasetin korkulu rüyası olur. Belki de bu yüzden kimse gençleri siyasetin öznesi yapmak istemiyordur.
Karl Marks’tan bir alıntıyla belirtecek olursak; “egemen fikirler egemen sınıfın fikri”. Gençler iklime dair egemen sınıfın mevcut politika ve fikirlerinin göründükleri gibi olmadıklarını altında sermayenin kâr amacından başka bir şey olmadığını ortaya koydular.
İklim Değişikliği bağlamında enerji, barınma ve ulaşım konularını da diğer yazılarımızda ele almayı sürdürelim. Çünkü gençlerin bu konularda yaptığı çalışmalardan öğreneceğimiz çok şey var!