Reportare’den herkese merhaba,
Dünya 21. yüzyılın ilk çeyreğinin sonuna koşar adım ilerlerken, tıpkı bir asır önce olduğu gibi yeni bir değişimin sancılarıyla sarsılıyor. Geçen yüzyılların canavarı kapitalizmin pençesinde bunalımdan bunalıma, savaşlardan soykırımlara savrulan medeniyetimiz bu şekilde giderse ya yok olacak, ya da yepyeni bir baharın, yepyeni bir düzenin eşiğindeyiz. Bir çok ülkede tıpkı iki dünya savaşında olduğu gibi diktatörler, yapıştıkları koltuklardan ayrılmak istemeyen iktidarlar hüküm sürüyor. Evet resim karamsar ancak insanlık gerçekten enteresan, hep her şeyin en çok karıştığı karardığı noktadan yepyeni çözümler yükseliveriyor. İşte o çıkış bulunana kadar sarsıntılar devam ediyor. Medeniyet tıpkı deniz gibi çoğu zaman, bir fırtına kopuyor, rüzgar ve dalgalar yükseliyor, kıyıları dövüyor, sonra bir anda deniz çekiliveriyor ve kıyıda deniz kabukları yeniden yükselecek denizi bekliyor.
İşte biz de Reportare ile bu dönüşüme, sarsıntılı, dalgalı günlere bir iz bırakmak, siz değerli okuyucularımıza yeni ve farklı bakış açıları sunmak için çalışıyoruz. Bu hafta Reportare’de yine klişe olacak ama dolu dolu bir sayı ile karşınızdayız. Denizden bahsetmişken Gültan Turan’ın yazısı ile başlayalım, Gültan Turan bu hafta, demans hastaları için nasıl birer dalgakıran olabileceğimizi anlatıyor.
Denizden devam edersek ben de bu hafta Prens Adaları’nda dalış hakkında ağzınıza bir parmak bal çalıyorum.
Leyla Alp “Züğürt Avuntusu”nda yoksulluğu resmederken, Sinem Keleş de “Dillerimiz Boşa Dönüyor! Onlar Hariç Hiç Kimse Masum Değil!” başlıklı yazısında çağımızın en büyük ayıplarından birini, çocukların yoksulluğunu kaleme aldı.
Bu sayımızda yoksulluk üzerine çok düşünüyoruz, çünkü hem dünya hem ülke ekonomisi -kabul edelim ülke ekonomisi dünya ekonomisinden kat be kat daha fazla- yokuş aşağı gidiyor. İlker Akar da bu kötü gidişe ve sonrasına işaret ediyor “Anlam Kazanmak Veya Anlamsızlaşmak…” yazısında.
Onur Uğur son yazısında kırgınlıklarımıza, hayal kırıklıklarımıza yine çok farklı bir pencereden bakıyor. Ali Gizer “Kurban Olamayanlar!” başlıklı yazısında savaşların aslında birer katliam olduğuna dikkat çekiyor.
Melis Tufur bu hafta istatistik verileri ışığında Türkiye’de şüpheli intiharların ne kadarı intihar, ne kadarı cinayet sorusuna cevap arıyor.
Sinan Dirlik ise son dönemde giderek çetrefilleşen ve ırkçılığın çok hızlı bir şekilde hortlamasına sebep olan mülteci ve sığınmacı sorununa eğiliyor. Can Bilgili eğitim sistemimizin karmaşık sorunlarına ışık tutuyor. Son olarak Karga Kafası yaklaşan seçimlere işaret ediyor.
Bu hafta Reportare’de açıkçası ağır konular var ve pek yüzümüzün güldüğünü söyleyemeceğim ama yine de biz bu sayıyı hazırlarken çok keyif aldık, her zaman olduğu gibi. Umarım sizler de okurken, dinlerken, izlerken aynı keyfi alırsınız.
Tamer Durak
17 Nisan 2022 İstanbul