Davetiye ayarlayabilir miyiz?…

0
383

“Hiçbir şey insanları davet edilmemek kadar rahatsız etmez.”

Oscar Wilde / “Ciddi Olmanın Önemi” adlı oyunundan

Telefon çalar;

  • Ulvi bey ile mi görüşüyorum?
  • Kendimle ontolojik bir hesaplaşma yaşamadığım bir zaman diliminde aradığınız için evet
  • …..
  • Buyrun
  • Ben Lorem Ipsum şirketinden Lorem Ipsume, sizi şirketimizin çok çok yüksek yöneticisi Lorem IpsumCan adına arıyorum, daha önce yalan/dolan bir yerde tanışmışsınız
  • Hatırlayamadım ama buyrun siz devam edin, ben bir yandan hatırlamaya çalışayım
  • Gelecek hafta bilmem nerede bilmem kimin konseri varmış.
  • Siz öyle diyorsanız vardır herhalde, bu konuda yalan söyleyeceğinizi düşünmüyorum
  • Lorem IpsumCan bey Ulvi bey konseri düzenleyenleri tanıyordur, altı kişilik davetiye ayarlayabilir miyiz diye sormamı istedi.
  • Bütün aşirete ayarlasaydık
  • …..
  • Konserin biletleri satışta mı?
  • Evet
  • Biletler mi tükenmiş?
  • Sanmıyorum
  • Size kredi kartımın numarasını vereyim, benim kredi kartımdan Lorem IpcumCan beye bilet alın
  • Aman efendim olur mu öyle şey
  • Neden olmasın, Lorem IpsumCan bey bu aralar maddi olarak sıkışık herhalde, durumu düzelince geri öder, sorun değil
  • Yok yanlış anladınız
  • Yoo gayet doğru anladığımı sanıyorum
  • Lorem IpsumCan beye böyle mi söyleyeyim
  • Bilmem, isterseniz bir de uzun hava söyleyebilirsiniz.
  • Teşekkür ederim rahatsız ettim iyi günler
  • İyi günler, Lorem IpsumCan beye sevgiler, canını sıkmasın geçer bu günler, durumunu düzeltir

Şaka gibi, kurgu bir diyalog gibi geliyor değil mi? Hayır, gerçekten yaşandı, hem de bir kez değil onlarca kez. Kendisi için, patronu için, müdürü için, arkadaşları için, eşi için, eski eşi, eski sevgilisi için (ayrıldınız artık hala neyin peşindesin) çocukları için, kayınvalidesi için (nefret ettiğin kayınvaliden İstanbul’a geldi sizde kalıyor ve eşinle seks yapamıyorsunuz, birkaç saat yalnız kalmanız için ben niye davetiye buluyorum) köyden akrabaları için, yatmak isteyip yatamadığı kadın için (davetiye bulmakla olmuyor o işler, öyle olsa biz ooooooooo), yatıp tekrar yatmayı garanti almak isteyen için, sevgilisine sürpriz yapmak için (bir kere de ön sevişme yap ve erken boşalma en iyi sürpriz o olur) kedisi için, mutfaktaki bezi, duvardaki sazı için davetiye talepleriyle geçen bir ömür…

“Davetiye ayarlayabilir miyiz?” Evet, ayarlayabilirim ama niye ayarlayayım? Davetiyeler iyi yerlerden olduğu için ayarlayıp karaborsada bilet fiyatlarının iki üç katına satsam bir anlamı olabilirdi ama sana neden davetiye ayarlayayım? Ayrıca sorarken neden “misin” direk bana sormayıp “miyiz” diye kendini de işin içine katıyorsun, birlikte ayarlamayacağız, ben ayarlayacağım.

“Davetiye ayarlayabilir miyiz?” Evet, çok kolay, bir telefon edeceğim, “yine konser yapıyormuşsun galiba kafamı ütülemeye başladılar birkaç tane davetiye göndersene” diyeceğim ve gönderecekler. Ama niye isteyeyim?

Üstelik gerçeği söylersem konu daha da saçma bir hal alıyor, bu yazıyı okurken kendinin bir organizatör olduğunu ve arkadaş olduğumuzu düşün. Seni arıyorum ve “Lorem Ipsum diye bir şirketten Lorem Ipsume diye biri aradı, Lorem IpsumCan diye bir yöneticisi varmış, bir yerlerde tanışmışım, hatırlamıyorum, davetiye rica etti” desem  “Manyak mısın?” diye sormaz mısın?

Hasbelkader yıllar önce iletişimde “Etkinlik Yönetimi” denilen bir mesleğe girdim ve otuz yılımı geçirdim. Sayısını hatırlamadığım kadar etkinlik, konser, festival, turne vb. organize ettim, içinde yer aldım. Meslek bu olunca doğal olarak sektörden aynı işi yapan firma sahipleri, yöneticiler, organizatörler sanatçılar vb. ile de yakın ilişki kuruyorsun. Kimiyle yalnızca iş ilişkin devam ediyor kimiyle de zaman içerisinde arkadaş, dost oluyorsun.

Sonra?

Sonra bir takım insanlar hayatının var oluş sebebinin “davetiye” bulmak olduğuna kanaat getiriyor ve sanırım bu insanların bir network’ü var ve kulaktan kulağa “Ulvi bulur” diyorlar ve sayıları gün geçtikçe artmaya başlıyor.

Hayır bu yazının amacı, “ben ne kadar önemli bir adamım, şunu bunu tanıyorum davetiye bulurum ama bulmuyorum” demek değil, yakınmak için de yazmıyorum çünkü bir zamanlar sıkıcı olan bu konuşmalar yıllar geçtikçe yukarıda örneği olduğu gibi benim için keyifli bir hale geldi.

Öğrencileri, çok istediği bir etkinliğe gitmek için maddi koşulları yeterli olmayanları, gerçekten özel ilgi alanı olan bir etkinliğin biletleri kalmadığı için soranları elbette kastetmiyorum.

Meslek anlamında “etkinlik” dediğimiz ve bu sektörde yapılan konser, festival vb. işler hayır amaçlı yapılmıyor. Profesyonel bir iş ve doğal olarak para kazanmak için yapılıyor. Şirket çalışanlarından iletişim ajanslarına, sanatçıdan orkestraya, ses, ışık, görüntü firmalarından host/hostes, güvenlik, temizlik şirketlerine, dijital baskı atölyelerinden matbaalara, marangozundan, demircisinden, nakliyecisinden yük taşıyan insanlara kadar binlerce kişinin ekmek kapısı. Eğlenceli, keyifli gözükse de bu bir iş modeli ve ciddi paralar yatırmak, risk almak gerekiyor. Ve bu iş modelinin yukarıdaki tüm harcamalar çıktıktan sonra gelirleri sponsorluklardan ve bilet gelirlerinden sağlanıyor.

Tabii ki işin doğası gereği etkinliği düzenleyen her firmanın, her organizatörün kendince bir davetli listesi oluyor. Bunun içerisinde kimi zaman protokol (kamu yöneticileri), basın mensupları, bir takım “ünlü” şahsiyetler, şimdilerde sosyal medyada etkin olan fikir yönlendiricileri, birlikte iş yaptıkları ve/veya iş yapma potansiyeli olan şirket sahipleri, yöneticileri, kendi eş, dostları yer alıyor. Üzgünüm ama o listede sen yoksun. Üzgün değilim ama o listede çoğu zaman ben de yokum.

Hayatım boyunca gitmek istediğim bir etkinlik olduğunda; eğer etkinliği düzenleyenleri şahsen tanımıyorsam bilet aldım gittim, çok da gitmek istemediğim bir etkinlikse ama sektörden genç insanlar bir şeyler yapmaya çabalıyorlarsa destek olmak için arkadaşlarıma da bilet aldırıp gittim, sektörden şahsen tanıyorsam, iş ilişkim varsa, iş temelli görüşüyorsam bilet alıp gittim, iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar bu işi yapan dostlarımın etkinliklerine de ne davetiye sordum ne bilet aldım elimi kolumu sallaya sallaya “ben geldim” diye gittim. Oğlum başta olmak üzere çok yakınlarım için davetiye sormadım, topu topu 3-5 kez sadece kapıya isimlerini bildirmişimdir, o da yine çok yakın arkadaş olduğum insanların düzenlediği etkinliklerine. (Oğlum da küçükken ona aldığım PlayStation ile oynamama izin vermiyordu, intikam soğuk yenen bir yemektir.)  Buna karşın sosyal medyadan takipleştiğim ve/veya ders verirken maddi durumu bilet parası vermeye uygun olmayan meraklı, istekli öğrencilere ya bilet almışımdır ya da kapıya isimlerini yazdırmışımdır.

“Kapıya isimlerini yazdırdım” diyorum çünkü davetli olmadığın bir yere davetiye istemek en basit haliyle “görgüsüzlüktür”.  Zorla kendini davet ettirmeye çalışmanın başka bir açıklamasını düşünemiyorum. Hah buldum, “yüzsüzlük”.

Türkiye’de 2 milyon civarında şirket faaliyet gösteriyor, son yedi ayda kurulan yeni şirket sayısı yüz binin üzerinde, il bazında bunların büyük bir çoğunluğu da İstanbul’da. Bu rakamlarla baktığında hangi şirketin üst düzey yöneticisi olursan ol nasıl her etkinliğin “davetli” listesinde yer bulabilirsin?

Maddi durumu bilet almaya uygun biri, biletler tükenmemişken neden “davetiye” ister?

Sebebini söyleyeyim çünkü asıl amaçları etkinliği izlemek, bir deneyim yaşamak, görmek vb. değil. Öyle olsaydı bilet alırlardı. Asıl amaç “Davetli” olmak.

Çünkü her nedense kendilerince geldikleri o “pozisyonu” önemli bir şey olarak görüyorlar ve biletli olarak gitmek egolarını zedeliyor. Çünkü birileri o etkinliğe davetli olarak gidiyor, onlar değil.

İster Histrionik Kişilik Bozukluğu olarak, ister Hibris Sendromu olarak adlandırın bu “kibir” yatıyor davranışlarının altında. Tahmin etmediği, kendine yakıştıramadığı bir güç ve pozisyon elde edince narsistik ve antisosyal bir kişilik bozukluğu ortaya çıkıyor.

“Davetiye ayarlayabilir miyiz?” Yahu ayarlarız, davetiye köpeğin olsun da, davetlisi olmadığın bir etkinliğe, rica minnet davetiye ayarlatıp, davetliymiş gibi yaparak geldiğinde ve biz bunu bildiğimiz için götümüzle gülerken, biz bunun hakkında konuşurken sen nasıl bundan rahatsız olmuyorsun?

Bulunduğun pozisyon, yaptığın iş belli bir iş kolunu ilgilendiriyorsa o alanla ilgili etkinliklere zaten davetiyen geliyordur, diğerlerine de bilet al ne olacak…Eğer gerçekten o müzik tarzını seviyorsan, o etkinliği deneyimlemek istiyorsan, o filmi, tiyatroyu görmek istiyorsan bilet al, ne fark eder ha biletli gitmişsin ha davetli gitmişsin. Amaç istediğin bir şeyi izlemek, deneyimlemek değil mi?  Emin ol davetliler arasında “Aaaaa Lorem IpsumCan beyi göremiyoruz, onu davet etmediler mi acaba?” diye bir konuşma geçmiyor.

Üstelik gerçekten inandığın gibi “önemli” bir pozisyondaysan ilgi duyduğun alanlardaki etkinliklere sponsor ol, destekçisi ol, o zaman davetiyen zaten gelir, üstelik daha önemli bir pozisyonda hissedeceksin kendini destekçi olduğun için, diğerlerinden bir farkın olacak. Hava mı atmak istiyorsun al sana hava atacak iyi bir pozisyon. Hem de sektöre bir katkın olur.

“Davetiye ayarlayabilir miyiz?” Ayarlarız da senin o etkinlikle bir ilgin, merakın yok. Keyif alacağın bir şey değil, dinlediğin müzik tarzı değil, evinde bir tane CD’si olmadı, Spotify’de bir kez dinlemedin, davetiye yoksa tiyatroya gitmiyorsun. Gitme amacın orada görünmek ve ertesi gün “davetliydim gittim, şöyle şöyle oldu” diyebilmek.

Bunla kalsa yine iyi, kimileri çıtayı daha yükseğe koymaya çalışıyorlar; “All Access” veya “Backstage Pass” dediğimiz, genellikle teknik personelin, ogranizasyon çalışanlarının, bizlerin sahne arkası ve kulislere geçişi sağlayan yaka kartlarından isteyenler de gördüm. Arkadaşım orası özel bir yer, içki su gibi akıyor, şampanyalar ardı sıra patlıyor, arka tarafta biz anadan doğma dolaşıp, birbirimizin üzerinden nutella yalayıp orji yapıyoruz, “groupie” değilsen orada ne işin var, başına bir şey gelecek sonra pişman olacaksın… Şaka bir yana eğer görevli değilsen sahne arkasına geçilmez, geçmek teklif edilmez. Ne işin olabilir orada ayak altında herkes koştururken. Evet, bazı etkinliklerde önceden belirlenmiş bir “After Party” olabilir ama davetli değilsen oraya davetiye hiç sorulmaz. “After Party” için sana hiç davetiye gelmemesinin sebeplerinden biri sürekli davetiye kovalaman, elindeki cep telefonuyla fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşma isteğinin çok aşikar olması olabilir mi?

 “Davetiye ayarlayabilir miyiz?” Yahu sen önce gerçekten davetli olduğun yerlere davetiye gelince LCV vermeyi, eğer gelemeyeceksen davetiyeyi yeğenlerine vermemeyi (davetiye kişiye özeldir, eğer yeğenlerini orada görmek isteseydik sana değil onlara gönderirdik)  öğren, davetiyeye bakarız.

Önceki İçerikBoşkent; Harç Bitti!
Sonraki İçerikKültegin Ögel ile Bağımsız Hayat…
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project