İşte yeni bir gün başlıyor!..

0
302

Her ne kadar içeriğiyle, çekişmesiyle fazla Ortadoğulu görünse de 21 Mart aslında tüm kuzey yarım kürede ilkbahar ekinoksuna denk geliyor. “Ekinoks” Latince “aequus” (eşit) – “nox” (gece) sözcüklerinden oluşuyor: Gündüzle eşit gece… Pek karşıyız ya “Batılı/ Kuzeyli” bakış açısına, hadi o zaman tersten bakalım, 21 Mart Güney yarım küre için sonbahar ekinoksu, kışın başlangıcı… Yani o kadar da şeetmemek lazım!

Farîsilerin “nav” (yeni) – “röz” (gün) / “yeni gün” adıyla takvimlerine yeni yılın ilk günü olarak kaydettikleri nevruz, kökleri 15 bin yıl öncesine kadar dayanan bir kutlama geleneği. Nevruz kelimesine ilk olarak Ebu Hayyan’ın “Kitab’ul-İdrak” kitabında, 1312 yılında rastlanmış. Yakın tarihli bir başka kaynak ise 1387’ye takvimli, yazarı bilinmeyen “İrşadü’l-Mülûk ve’s-Selâtîn” sözlüğünde de Nevruz kelimesine rastlanıyor.

Soğuk, karanlık, asık suratlı, gergin, dişleri ve yumrukları sıkılı kışa karşılık bahar ılık bir gevşekliğin, neşe ve cıvıltının, bereket ve canlanmanın, renk cümbüşünün mevsimiyken, baharın habercisi 21 Mart bizim topraklarda gerginliklere vesile!

“Bin yıldır et ve tırnak gibiyiz” lâfzını pek sevse de “kat kravat” bürokratlar tedirgin gülücüklerle ateş üstünden atlayıp “malum günün” ne kadar Türk olduğunu kanıtlamaya çalışsa da Devlet-i Âli’miz, 21 Mart’ın tüm kuzey yarım küredeki tek bir rengini, tek bir söylenişini makul ve makbul sayıyor: Nevruz ya da hadi biraz zorlayalım, Noruz!

Elbette Devlet-i Âli’nin “resmi” bir efsanesi de mevcut. Örste demir döverek, Türklerin Ergenekon’dan çıkışıyla ilişkilendiriyor resmi söylem Nevruz’u. Belgesi yok mu bunun? Elbette var! “Şecere-i Türk” de Ebulgazi’ye göre: “Türkler Ergenekon’dan çıktıkları günde bir demir parçasını kızdırır, han ateşten bizzat kendi çıkardığı kızgın demiri örste döver, halk da bugünü kutlu sayıp bayram eder”.

Kürdler de yüzde yüz yerli ve “milli” bir bayram olarak kutluyor 21 Mart’ı ve bugünün “Newroz” dışında bir adla anılmasından pek hazzetmiyorlar. Özünde karanlıktan çıkış, mücadele; sonunda ise kurtuluş, canlanma ve neşe var tüm ekinoks hikayelerinin.  Kürdler de konuyu “zalim Dehhak’a” ve ona karşı isyan ateşini yakan demirci Kawa’ya bağlıyorlar. Kawa, Asuri kral Dehhak’a karşı halkı isyana çağırır. İşaret de dağlarda yakılacak isyan ateşi. Kürdlerin demirci Kawa’sı her dönemin Dehhak’larına karşı isyan ve özgürlük ateşini harlamaya devam ediyor yüz yıllardır. Newroz, Kürdlerin dilinde ve kalbinde kimliğin nişanesine dönüşüyor.

“Nevruz da değil Newroz da! Asıl Nowruz ve hikâyesi de teee Pers kralı Cemşid’e (Zerdüşt) dayanır, inanmazsanız Firdevsi’nin Şahnamesi’ne bakın” diyen İranlılar için mevzu biraz daha farklı ve karmaşık.

Bir rivayete göre kahraman Feridun’un kral Cemşid’in 2 kızını esir alan dev Azdahak’ı (Dehhak?) öldürdüğü gündür Nowruz. Bir başka rivayete göre efsanevi krallar Keyümers ve Cemşid’in tahta çıktıkları gündür. Bir başka rivayete göre ise Cemşid’in yakalayıp insanlığın hizmetine bağışladığı ifritlerin çektiği saltanat arabasıyla göğe yükseldiği gündür. Eski İran toplumu ölüler dünyasıyla da ilişkilendirir Nowruz’u. Rivayet odur ki 20 Mart günü “Fereveşîler” (ölü ruhlar) dünyaya yayılır, ta ki günün sonu gelsin, 21 Mart olsun ve ölüler kendi alemlerine dönsünler. Böylece de karanlık, uğursuzluk, kötülük dünyadan çekilsin…

Ortadoğu’da erkekler kavga ededursun, Germen kültüründe Ostara (Eostre, Ēostre) çıkıyor karşımıza. Tanrıça Eostre bir kuşu tavşana çevirir, tavşana çevrilen kuş Eostre’in bahar festivaline renkli yumurtalar bırakır. İşte Eostre’in bahar festivalinin başlangıç günü bazı kaynaklara göre 20 Mart, bazılarına göre ise 21 Mart’tır. Hristiyanlık, halkın Eostre’e olan sevgisine kayıtsız kalamamış olmalı ki, günümüz İngilizcesine “Easter” olarak geçen Paskalya bayramıyla harmanlayıvermiş bu festivalin sembollerini.

Alev Alatlı bu ilginç kesişmeleri şu cümlelerle aktarıyor:

“Bahar ekinoksu, ekvatorun kuzeyinde yaşayan ve tarımla uğraşan tüm halklar için çok önemli bir gün. Güneş, 20-21 Mart’ta, güney yarıküreden kuzey yarıküreye dönüyor. Tabiatın yeniden canlanışına, doğurganlığa, büyümeye ve berekete işaret ediyor. Baharın resmen başladığı gün sayılıyor.

Pagan Germenler, bahar ekinoksunu Yeni Yılın başladığı gün sayarlarmış. Günümüz Almanya’sına adını veren Allemanni kavmi, “tag-und nachtgleiche” dedikleri bugünü, Güneş Tanrısının kışın yaşadığı yeraltından çıkıp, karısı Tanrıça Ostara (ya da Eostre) ile buluştuğu gün olarak kutluyorlar. Tanrıça Ostara’nın bir de şarkısı var. Şu mealde bir şey:

“Yılın tekerleği döner, günü tüne eşitlerken; Ostara, bahara hükmeder, Güneşin-çocuğunu büyütür. Tanrıça yeryüzünü kutsar, toprağın yaşam-enerjisini yenilerken, baharda gömün tohumu toprağa, Güneşin-çocuğu kapıda.”

Yumurta baharın müjdecisi ekinoksun sembollerinden birisi. Germenler, Tanrıça Ostara’nın sembolü olduğuna inanıyorlar ama pek öyle değil, çünkü yumurta her şeyden önce bir denge sembolü. Gecenin gündüze eşit olduğu tam o anda, yumurtanın dikey durabileceğine inanılıyor. Yumurtanın dikey durabildiği o an, yeryüzü ile gökyüzünün dengede olduğu o an. Nevruz kutlamalarında masalarda gördüğünüz yumurtalar işte bu anı temsil ediyorlar.”

İskandinav mitolojisinde ise yine bir kadın, Odin’in eşi Freya boy gösteriyor. Karanlık ve soğuktan nefret eden Freya’nın dönüşüyle birlikte dünyaya ılık ve güneşli hava, bolluk ve bereket geliyor. Freya da dönmek için 21 Mart’ı seçenlerden…

Bu arada küçük ama önemli bir not daha: UNESCO 2010 yılından itibaren Nevruz’u “çok uluslu kültürel miras” listesine aldı ve 21 Mart BM tarafından “Uluslararası Nevruz Bayramı” olarak kabul edildi.

Neresinden çekiştirirlerse bahar neşesinin ister nevruz ister noruz ister newroz hatta isterseniz Ostara… Adının farklı söylenişlerini duyduklarında kaşları kalksa, yumrukları sıkılsa da birilerinin, yeni bir gün başlıyor işte… Kış bitti bitiyor… Bizlere de bolluğuyla, bereketiyle, ışığıyla, renkleriyle, kokularıyla, lezzetleriyle tadını çıkarmak düşüyor… Ta ki sonbahar ekinoksuna kadar…

NEVRUZ SOFRASINDAN…

Bu şahane bahar başlangıcının sofralarımızdaki lezzet yansımalarına da bakalım şöyle bir:

Anadolu ve Mezopotamya’da Nevruz’a hazırlık 40 gün önce başlarmış Petek Çırpılı’nın aktardığına göre… Eski Türklerde sabah erkenden kalkılır, tüm su kaplarındaki sular tazelenir, taze su içilir, hayvanlara içirilir, çimlendirilmiş buğday taneleri (semeni) suya bırakılırmış ki pınarların iyi ruhları yardıma gelsin…

Nevruz’da yumurta boyama, yumurta tokuşturma adeti Anadolu’da yaygın biçimde rağbet görüyor. Ostara’nın ve Paskalya’nın bereketi, doğurganlığı, bolluğu simgeleyen renkli yumurtalarının bu kez benzer biçimde Anadolu’da da sahne alması kültürler arası geçişkenliğin ilginç bir örneği olsa gerek.

Semeni yani buğday çimlendirerek suya bırakma adeti de yaygın görülen ritüeller arasında. Nitekim Petek Çırpılı, Tarih Dergisi’nde yayınlanan Nevruz Sofralarına ilişkin yazısında değinmiş bu konuya:

“Nevruz’a hazırlık 21 Mart’tan kırk gün önce başlar. İlk Çarşamba hazırlıkların başlama işaretidir. Ev içinde ve çevresinde temizlik yapılır, yemek için tedariklere başlanır. Yeni elbiseler alınır, ateş yakmak için odun toplanır. İkinci ve üçüncü çarşambalar hazırlıklar hızlanarak devam eder. Yeniden dirilişi simgeleyen buğday tohumu “semeni” suya konur. Çimlenince tokmaklarla dövülüp macun haline getirilir, unla kavrulur ve “semeni helvası” yapılır. İkinci çarşambadan sonra gençler ve çocuklar soğan kabuğu ile haşlanmış boyalı yumurtalarını sokaklarda tokuştururlar. Ahir (son) çarşambaya girilen salı gecesi, ataları anmak için mezarlıklara gidilir. Ölüler ‘yedirip içirilir’. Kabirler öpülür, mezar üzerine şeker ve tatlı bırakılır, etraf temizlenir.

Buğday aşı ve pilav Nevruz sofralarının vazgeçilmez yemekleridir. Et yemekleri, kavurmalar, yarma ve çeşitli bakliyatlar ile yapılan tirit benzeri köcler, aşlar, boyanmış yumurtalar, kuruyemişler (yedilevn), tatlılar bulunur; kuru meyvelerle hazırlanan içecekler sunulur. Bazı yörelerde, Nevruz sofrasında “S” harfiyle başlayan yedi çeşit yemek ve yedi çeşit baharat bulunması âdettendir. Sofra başında aile fertleri birbirini tebrik eder ve nihayet yaşlıların işaretiyle yemeye başlanır.”

Anadolu’da Nevruz sofralarını süsleyen Çiğdem Pilavı’na da yer vermeden olmayacak.

Başta Yozgat ve çevresinde, Sivas, Kayseri, Amsaya’da, yaygın olarak İç Anadolu’da Nevruz sofralarında Bahar pilavı da denilen “Çiğdem Pilavı” ile karşılaşıyoruz. Çiğdem pilavı Hıdrellez gününde de pişirilen bir yemek. Ana malzeme çiğdem çiçeği. Genellikle bulgurla yapılsa da pirinç de kullanılabilen lezzetli bir pilav. Kalabalık, neşeli sofralar için, bir miktar da konu komşuya dağıtmak üzere pişiriliyor.

Elbette ritüelleri olan bir yemek bu. Çocuklar ve gençler kırsal alanda baharın müjdecisi sayılan sarı ve mor çiğdem çiçeklerini topluyorlar önce. Kolay bir işlem değil bu, “küsküç” adı verilen kazık sopalar kullanıyorlar çiğdemleri topraktan sökmek için. Toplanan çiğdemler bu sopaya asılıp maniler söylenerek ev ev dolaşılırmış eskiden ve pilavlık malzeme toplanırmış komşulardan. Bulgur ya da pirinç ve illa ki yağ… “Çiğdem Gezmesi” denirmiş buna.

“çiğdem çiğdem çiçecik/ ebem oğlu göçecik/; yağ verenin oğlu olsun/bulgur verenin kızı olsun”… Yağ verene sarı, bulgur verene mor çiğdem verilirmiş.

  • Çiğdem Pilavı

MALZEMELER:

4 su bardağı bulgur

1 su bardağı tereyağı

8 su bardağı tavuk suyu

1 su bardağı çiğdem çiçeği

YAPILIŞI:

Tereyağı bir tavada eritilir. Bulgur, bu yağ ile biraz kavrulduktan sonra tavuk suyu ilave edilir. Piştikten sonra üzerine çiğdemin kök kısmı ve çiçeği ilave edilir. Dinlenmeye bırakılır.

  • Semeni (İçecek)

Doğrusu tadı neye benziyor bilmiyorum, denemedim. Bizim damak zevkimize ne kadar uyacağını da bilemedim ama Nevruz mutfağında ilginç neler var diye dolanırken “Semeni” adı verilen bir içeceğe de rastladım. Azerbaycan’dan bir Nevruz içeceği… Meraklısı belki denemek ister:

MALZEMELER

1 su bardağı buğday

3 su bardağı un

Alabildiği kadar su

YAPILIŞI:

Buğdaylar suya konur, 1 gün bekletilir. Uçlarından beyaz kökçükler çıktığında, buğdaylar bir tepsi üzerine serilmiş temiz bir beze yayılır. Bez günde birkaç kez ıslatılır. Filizlenmeye başladığında robottan geçirip incecik bir püre elde edilir. Bu püreye su ilave edilerek akışkan hale getirilir ve süzülür. Elde edilen su, içine un katılarak kaynatılır. Kaynamaya başladıktan sonra kısık ateşte 10-15 dakika daha pişirilir. Sıcak ya da soğuk olarak içilir.

DİLDEN DİLE, İLDEN İLE MÜZİĞİN NEVRUZ YOLCULUĞU

Nevruz elbette şarkılara türkülere de esin kaynağı olmuş. Ekinoks turumuzu farklı dillerden farklı Nevruz şarkılarıyla tamamlayalım.

İRAN/FARSÇA/ NOWROZ

KAZAKİSTAN/ NAURYZ

TÜRKİYE/KÜRTÇE/ NEWROZ

İNGİLİZCE/KÜRTÇE NEWROZ

ENSTRÜMANTAL /OSTARA İÇİN…

NOGAY/ NAVRIZ

Kaynaklar:

  • Nişanyan Sözlük
  • Alev Alatlı, Avrupa Kökler, Efsaneler, İnançlar (IV)
  • Petek Çırpılı. “İranlıların, Kürtlerin, Türklerin Ortak Sofrası, Tarih Dergisi, Mart 2015
  • İslam Ansiklopedisi, Nevruz
  • Mustafa Aksoy, Kültür Sosyolojisi Açısından Nevruz Kavramı, İnsan Bilimleri Dergisi, Şubat 1996
  • M. Öcal Oğuz, Yozgat Gazetesi, “Çiğdem Gezmesi Dünya Mirası olarak UNESCO’da”,  19.03.2010
  • World History Encyclopedia, Eddalar