Karadeniz’de dağlar denize paralel, rüzgâr kıyıya sert iner.
Rüzgârın kıyılara sert indiği bir sonbahar gününde komşumuzun oğlunun nişanı vardı. 6 yaşındaydım. Bahçede koşturan çocukları bir süre nişan evinin penceresinden izleyip anneme “ben de çıkayım” dedim. Önce olmazlandı ama ısrar edince “Hasta olursan seni öldürürüm” deyip izin verdi. Çıktım. Soğuktu, oynadım. Hastalandım. Öldürür diye hasta olduğumu annemden sakladım. Az kaldı ölüyordum.
Beta virüsü dağların denize paralel indiği memleketimde onca çocuk arasından eliyle koymuş gibi beni bulmuştu. Aylarca hasta yattım, yüzlerce iğne vuruldum. 6 yaşında kefeni yırtmıştım ama hastalığın kalbe vurmaması için düzenli tedavi gerekiyordu. Elbette çocuklar arasında bu hastalık ve neler olabileceği efsaneye dönüştü. Bazıları “kötürüm” olacağımı söyledi, bazıları “kalbi delinecekmiş” dedi. Kötürüm olmak değil de nedense kalbimin delinecek olma ihtimali beni daha çok düşündürüyordu. Aylarca hiç kıpırdamadan yattığım için kötürüm olmak ne demek az çok biliyordum ama kalbimin delik olması ne demek bilmiyordum. Delik nasıl bir şeydi? İnsanın kalbi nasıl delinirdi, delinse bile niye kapatılamıyordu? Ölecek miydim? Ne yaparsam ölürdüm?
Her gün ölmeyi beklemek bir çocuk için çok zordu. Her şeyden önce nasıl bir hazırlık yapman gerektiğini bilmiyordum ve bizimkilere her lafını açtığımda “ne ölmesi” diye fırça yiyordum. Arkadaşlarımdan bazıları öleceğimi söylüyordu ailemse üşütüp, hasta olmamam gerektiğini….
(Büyüklere tavsiye; çocuklarınıza hastalıkları ile ilgili doğru bilgiler verin. Bir yerden mutlaka duyuyorlar ve o duydukları hastalığın kendisinden daha korkutucu oluyor.)
Sonra baktım ölmeyi beklemekle olmuyor ben de kalbimde kara bir delik yaptım. Nasıl mı?
Kimi sevmesem oraya attım mesela. Kim acıtsa canımı oraya yuvarladım…Korkularımı, hayal kırıklıklarımı oraya saldım. Yenilgilerimi oraya bıraktım. İçimin sıkıntısını, karamsarlığımı kara deliğe gönderdim. Büyüdükçe kalbimin delinme ihtimalinin bir akran uydurması olduğunu lakin bir kalp rahatsızlığım olma ihtimalini öğrenmiştim. Kara deliğim bana ölümle baş etmeyi de öğretmişti. Hayatta her şeyin benim istediğim gibi olmayacağı gerçeği ile yüzleşmiştim. Ölümün ve yokluğun hiç kimseye ve hiçbir şeye uzak olmadığını görmüştüm. Babamın bile bazen beni koruyamayacağını, kendimi korumak için kendi zırhlarım olması gerektiğini anlamıştım. Kara delik benim hayattan korkmama ve hayata tutunma biçimimdi. Sonradan gülümseyerek hatırladığım kalp deliği korkusuyla açtığım kara delik çocukluğuma, ilk gençliğime çok iyi geldi…
Nedenlerimiz ve amaçlarımız farklı olsa da hepimizin bir karanlığı ve kara deliği var. Hepimizin bir karanlığı var. Gaddarlığı, insafsızlığı, gizi, gizemi… Anlatılmayan, anlatılsa anlaşılmayan bir yanı. Sakladığı korkaklığı, savunmaya çekindiği bencilliği… Yalanı, dolanı, düzenbazlığı, hoyratlığı… Öyle ya herkes efsanelerde anlatılanlar gibi yaşasaydı kuşkusuz dünya bu halde olmazdı. Karanlığımız birinin elimizden tutmasına, omur vermesine izin verdiğimizde bir parça aydınlanabilir. Çünkü aydınlık hem politik hem de kalabalık bir şeydir.
Hepimizin kara bir deliği var; hayatta kalabilmek için, “olabilmek” için korkusunu, umutsuzluğunu, acısını attığı… Yoksa bu kadar acıya nasıl katlanabilirdik?… Her gün o kara deliğe bağırıyoruz, her gün o kara deliğe biraz acı, biraz kaygı, biraz korku atıyoruz. Her gün o kara delikten birilerini, bir şeyleri aşağı salıyor, bir daha görmemeyi bir daha olmamasını diliyoruz. Ve her gün o kara deliğe düşmemek için çırpınıyor, o kara delik kapansın diye dua ediyoruz. Bitsin diye bu yangın… Bitsin diye bu kadar ölüm… Bitsin diye bunca zulüm… Bu yangın bitene, hayat umduğunuz gibi yeşerene kadar kara deliğinize sahip çıkın… Korkunuzu, acınızı kuyuya, isyanınızı ve sevincinizi hayata salın…
Kargo:
Buraya bir şarkı bırakıyorum: Nevi şahsına münhasır Kendimden Hallice “Üzülmeye Nereden Başlasak?” diyor.
Buraya büyük boy torpilli bir kitap bırakıyorum Ruhi Uzunhasanoğlu oğluna yazdığı “Bulut’a Yazdım” ile çocukluğuna, gençliğine, lojman çocuklarına, kaybettiklerine, kazandıklarına selam ediyor.
Fotoğraf: Julian Block/ unsplash.com.