Öykülerimizi Anlattıkça Yaşarız…

0
407

Kasım ayının son günlerindeydik. Kış yeni başlıyordu. Hayatımda da yeni bir deneyim. Bugün burada bu satırları yazarken aklıma dahi gelmeyen şeyler ne ara oldu, nasıl oldu hayretler içindeyim. Bir kış masalı, oldu bir yaz rüyası.

Klinik psikoloji yüksek lisans tezim yaşlılık üzerine. Klinik psikoloji doktora tezim, halen sürüyor ve nöro-çeşitlilikte demans üzerine. Uzmanlık alanım yaşlılık psikolojisi ve demans. Mesleğim ve çalıştığım alanımı sosyo-politik bir mücadele alanı olarak da görürüm. 

Yaşlılık algısı, ageism, yaşam seyri gibi kavramların algılanması için neredeyse 10 yıldır uğraş veriyorum. Tüm önyargıların akılcı olmadığına inanarak, yaşlanma süreçlerinin, yaşlıların bir noktada marjinalleştirilmesinin bir nevi suç ortakları olduğumuzu içten içe bilirim. Bunun, hepimiz adına yani şu anda yaşlı kişiler için değil, gelecekteki bizler için de değişmeyi gerektirdiğine dair hayalleri ve inancı taşırım. Bu yüzden gönüllü olarak olabildiğim her yerde ve zamanda elimden geleni yaparım.

2021 kışında yolum, sanki masallardaki ormanların içindeki kulübelerin birine düştü. İçinde yaşadığımız dünyanın hepimizi neredeyse ezecek büyüklüğünde, ulu ağaçların gölgesinin bile silindiği beton gövdelerin zamanında, bahçesinde nice ağacı barındıran, kapısının herkese açık olduğu Beşiktaş Belediyesi’ne ait Ulus Yaşam Evi tüm bunlara inat gibi karşımdaydı.

Sanki; değişen ama insanı unutan, değişen ama bağları kenara atan, değişen ama gelişmeyen dünyamızda ahşap tavanları altında bir yürek gibi yavaşça atıyordu. Birazdan kapıdan daha da içeri doğru girmek üzereydim. Bu adımı attığımda biliyordum ki artık ben de o yüreğin parçası olmalıydım. Olmak için oraya gelmiştim. Gelmiştim, ama nasıl karşılanacağımı, nasıl anlaşacağımızı, nasıl bir arada olacağımızı tahmin etmeye çalışıyordum. Gönüllü olmak, sizin onlardan farklı olduğunuzu ya da onlara çok şey vermek için orada olduğunuzu göstermez çünkü. Kendinizi oraya ait kılmanızı da gerektirir. Siz değil biz olmayı becermenizi gerektirir.

Orada atan kalbi dinlemeyi, o kalp ile atmanızı da gerekir. Orada dışarı çıkmayı, dünyaya varlığını göstermeyi; gururla ve güvenle ben buradayım demek isteyen bir kalbi duymak lazımdı. Sevgiyi vermek isteyen sevgiyi de almak isteyen bir koca yürek. Cesur, tecrübeli, ama biraz yorgun ama biraz çekinen bir yürek. Ulus Yaşam Evi olarak tüm çalışanlar orada bulunan yaşlı kişiler için seferberdi. Hatta dürüst olarak paylaşmak isterim, hissettiğim şu olmuştu ; eğer ki bir yanlışım olursa ne orada yıllardır hizmet veren Gülcan Hanım, ne Tuğba Hanım ne de klinik psikolog Büşra Hanım hatta her bir Beşiktaşlı yaşlı sakini evinden, kapısından alarak Ulus Yaşam Evi’ne taşıyan Uğur Bey beni mazur görürdü. Her biri her birini ailesi gibi görüyor ve tanıyordu. Geçmiş dönemlerin Ulus Yaşam Evi’nde misafir olanlar bile her seferinde yad ediliyordu. Ne ilginç kendimi oralı hissetmem, ancak benim de hiç tanımadığım o insanları artık tanıdığımı düşündüğüm zaman oldu. Yılların hikayelerine, yılların isimleri ile “oradaydım “gibi vakıf olduğumda ben de Ulus Yaşam Evi’nin bir parçası olmuştum.

İlk tanışmamızı unutamam. Ben de çekingen, ben de meraklı ben de bana bakarken yakalıyordum kendimi. İlk karşılaşmalar önemlidir. Hiç tanımadığınız kişiler hiç tanımadığınız siz söz konusudur. Karşılaşma bir nevi çarpışma gibi iç içe geçmeyi barındırır. Artık yeni bir ben yeni bir o vardır. Bu yüzden de bu içten dışa dıştan içe bir yolculuktur. O son adımı attığımda ahşap kaplı salona, yaşça bizden ileride olanların yanına, yolculuk başlayacaktı. Yolculuğun yolda olmaktan öte yolu yaşamak olduğunu düşünürüm. Bir dolu yol üstü hikayesi, bir dolu yol manzarası…Neo liberal düzenin çizdiği belli sınırlara çekilmeye mahkum bırakılmış yaşlı insanlarla, görece biz daha genç olanlardan tutun çocuklara kadar hepimiz birer sınır mahkumuyuz aslında. Fakat bunu en derin yaşayanlar yaşlılardır. Geçmiş zamanın gölgesinde kalmaya zorlanan ama gerçekte bugünün merakında ve yaşam arzusunda olan bu yüreklerle yola çıkmaya hevesliydim, istekliydim. Yol hepimizin yolculuğu olacaktı. Benim, Ulus Yaşam Evi’nin sakinlerinin ve orayı gerçekten bir yaşam evi yapmaya çalışan görevlilerin.

Ahşap kaplı tavanın altında salona girerken aklıma bir şarkı çalmak geldi. İşte böyle anlarda şu cep telefonları, internet falan iyi ki var diyorum. Hatta burada da paylaşmak isterim bir ilginç ve komik anımı. Pandemi öncesi  gönüllü olarak gittiğim bir huzurevinde benim uzun yıllardır tanıdığım bir hanımefendi ciddi olarak hastalanmış ve yatağa bağlı kalmıştı. Yönetim benden kendisi ile en azından 10 dakika kadar aralarda ilgilenip ilgilenemeyeceğimi sormuştu. Tabii ki ilgilenirdim. Uzatmayayım yanına girdim. Gerçekten hastalık onu daha da moralsiz bırakmıştı. Baktım ne dersem pek işe yaramıyor aklıma cep telefonumu çıkarıp kendisine komik bebek ve kedi videoları izletmek geldi. İnanır mısınız bilemem, keşke yanımızda olsaydınız, altıncı ya da yedinci videoda birden “Ben ölmemeye karar verdim. Bu şey çok zevkliymiş. Bundan istiyorum” dedi ve sonrasında geçtiğimiz yıla kadar aramızda kaldı.

Ulus Yaşam Evi’nde ilk karşılaşmamızda bir şarkı ile birbirimize merhaba dedik. Ortak bir an, ortak bir dil için. Sonrasında şarkı bizim şarkımız oldu. Her hafta her Cuma beraber olmayı öğrendik. Tüm yaşam Evi olarak bir keşif gezisine çıkmış gibiydik. Bazen geldiğimiz yere şaşırırdık. Bazen konuştuklarımıza. Eh tabii metaverse konusunda kimler 1 saat konuşabilir ki. Şöyle ki metaverse konuşurken R. Hanım “ Portakal Yokuşu’ndan yağmur altında inerken yüzünüze yağmur değerken, eliniz sevdiğinizin avucundayken hissettiğiniz şeyi yaşatabilir mi bu metaverse, sizi tekrar 19 yaşında yapar mı?”

Bir aradayken yaşların, yılların önemi yoktu. Yolculukta olmak, deneyimlemek, paylaşmak en güzeliydi. Giderek çoğaldık. Aramıza katılanlar arttı. Ne çok şey yaşadık; bahar çaylarımızı kendimiz yaptık, sağlıklı beyin için programlar çalıştık, ev güvenliği için önlemleri öğrendik, masallar anlattık, resimler çizdik, davullar, ziller çaldık, cilt kremlerimizi ürettik,…sayamayacağımı fark ettim şimdi. Her şey bir yana biz yüreğimizi açtık. Yüreğimizdekileri paylaştık yüreğimize ekledik.  Aylar geçti kış bahara döndü. Hem mevsim hem biz. Bir yanımız denilen gibi bahar bahçe oldu.

Yaza girerken baharı uğurlarken tüm Beşiktaşlı 65 yaş üstü komşularımıza merhaba demek için Ulus Yaşam Evi ve Etiler Yaşam Evi, Aykut Barka Parkı’nda “her yaşta Beşiktaş” dedi. Hayatımın en güzel günlerinden oldu. Mesleğimin anlamı , ileri yaş psikolojisinin önemi, demansla yaşayanlar için farkındalık  hepsi ama hepsi o parkta yüze yakın komşumuzun mutluluğunda hayat buldu.

Yaş ayırımcılığına maruz kalan, neo liberal düzende kendini ifadede, arzu ve isteklerini sunmada görünen ve görünmeyen engellerle karşılaşan tüm yaşlı insanlarımız için oradaydık. Türkiye 2021 yılında 9 milyona yaklaşan yaşlı nüfusa sahip olan bir ülke olarak yaşlılık psikolojisinde de çok yol katetmesi gerekmekte. Hatta bu katedişi en kısa zamanda en etkili çözüm yolları ile gerçekleştirmek zorunda. Demografik değişimin ayak sesleri artık duyulmakta üstelik. Bu açıdan Beşiktaş Belediyesi’nin Yaşam Evleri’ndeki uygulamalar hepimizin geleceği için anlamlı deneyimleri işaret etmektedir.

Burada tekrar etmek isterim ki, yaşlıların çoğu sanılanın aksine, varlık göstermede ve topluma hizmet sunmada zamanı ve yeteneği olan bireylerdir. Kendi kendilerine yetebilen, üreten kişilerdir. Yaşlanma süreci konusunda bilgiyi genişletmek, yaşlanma kaygısı ve yaşlılık hakkındaki önleyici programları oluşturmadaki programların önemi açıktır. Öğrenmenin yeniden öğrenmekten daha kolay olması nedeniyle bir erken müdahale programı olarak, dilerim gönüllü olarak profesyonel kimliğim ile destek vermeye çalıştığım Ulus Yaşam Evi gibi uygulamalar çoğalsın.

Sağlık ve esenlik sadece genlerimizde ya da kişisel geçmişimizde değildir. Aynı zamanda yaşamlarımızı çevreleyen fiziksel ve sosyal ortamların paylaşım imkanlarındadır. Bu açıdan da yerel yönetimlerin uzmanlarla iş birliği ile gerçekleştirecekleri her düzenleme hepimizin geleceği için adımlar olacaktır.

Bizler zayıflığa karşı içimizdeki ve birbirimizdeki gücü kucaklamayı, zamanın durağanlığa geçmesini paylaşarak ve üreterek hızlandırmayı, pişmanlığa karşı yaşam ile uzlaşmayı, yalnızlığa karşı beraberce var olmayı tercih ettik. Fiziksel, bilişsel, ruhsal olarak iyilik halini artırmayı hedefledik.

Tüm bunlar bana ursula L. Ke Guin satırlarını hatırlattı.

“ Hava ezgilerle doludur

Kaya parçası heykellerle

Yerküre hayallerle doludur

Dünya öykülerle”

Ulus Yaşam Evi olarak hepimiz için özellikle 65 yaş üstü herkes için öykülerimizi yazmaya devam edeceğiz. Kendi adıma öykülerin çoğalması için yerel yönetimler olsun, üniversiteler olsun, bir akademisyen olarak söylüyorum, elimden geleni yapmaya hazırım. Bu öyküler hepimizin. Bizler öykülerimizi anlattıkça yaşayabilen varlıklarız.

Kapak Görseli: Nick Karvounis/ Unsplash