Bu hafta gelin Antalya’ya uzanalım, Antalya Kemer Marina’nın 1-1,5 kilometre batısında Ağva Burnu önlerinde 25-33 metre arasında 104 yıldır yatan Paris II batığına dalalım. Üç tarafı denizlerle çevrili Anadolu tarih boyunca birçok deniz savaşına tanıklık etmiş ve kıyılarında farklı çağlardan belki de binlerce keşfedilmiş-keşfedilmemiş batık yatıyor. Bir de son 50 yıl içinde bir çok bölgede hem dalış turizmine heyecan katmak hem de sualtında yapay resifler oluşturarak canlılığı artırmak adına batırılmış onlarca gemi, tank, araç batıkları var.
Türkiye sularında çok batık var ama bazen batığa ulaşmak mümkün olmuyor, bazen de batığın herhangi bir hikayesi olmuyor. Bazen de şans eseri keşfedilen bir batığın hikayesi dallanıp budaklanıyor, insanlığa, savaşa, barışa dair yepyeni şeyler öğreniyoruz.
Bugün önce Paris II’ye dalalım, 1. Dünya savaşı öncesi bir yük gemisi olarak başladığı deniz yaşamını Fransız Savaş Gemisi olarak Antalya’da nasıl sonlandığını, bu gemi etrafındaki kahramanlık hikayelerini, batığın makus tarihini konuşalım sonra da aynı dönemde Paris II’ye yarenlik eden ve hala batığına ulaşılamayan Alexandra’dan bahsedelim.
Paris II batığı az önce söylediğim gibi Kemer Yat Limanı’nın hemen batısında Ağva burnunun 25-33 metre derinliğindeki kumlukta yatan 50 metrelik yük gemisinden kruvazöre çevrilmiş bir gemi. 1. Dünya Savaşı sürerken Fransız Donanması tarafından Osmanlı’nın Akdeniz’deki sahillerini kontrol altına almak için gönderilen iki gemiden biri. Paris II ve Alexandra gemileri 1917 yılında Akdeniz sahillerinde öyle bir tahakküm kurmuş ki yöre halkı denizden balık tutmaya, küçük kayıklarla bile taşımacılık yapmaya dahi korkar olmuş.
Batığın tarihine az sonra döneceğim ama birazcık bu batığa yapılan dalışın keyfini anlatmak istiyorum müsadenizle. Paris II Kemer Limanı’na çok yakın olduğu için bu batığa dalmak üzere tekneye bindiğinizde hemen hazırlıklarınızı yapmanız gerekiyor çünkü limandan çıkar çıkmaz batığın yakınında demirliyor tekneler. Batığın bulunduğu bölgede görüş gayet iyi bu yüzden dalışa başlar başlamaz batığa inip dip zamanını en verimli şekilde kullanabiliyorsunuz. Paris II aldığı ölümcül yaralara rağmen hala bir bütün halde duruyor ve hala çok canlı ancak batığın ilk keşfedildiği zamanlarda üzerinde olan birçok parçası çalınmış yani yerinde yel yerine dalgalar esiyor. Yine de batık üzerinde kaptan köşkü ve mutfak zemininde yer alan karoları, üzerinde yaşayan deniz tavşanlarını, balıkları, izlemek çok güzel. Sonradan su altına batırılmış batıkları gezmek de güzel ama savaş ya da başka bir talihsiz olay sonucu batmış bir tarihi gezmenin keyfi heyecanı bambaşka çünkü hikayesi olan bir batığı gezerken, dalış noktasında yüzeyde bugün barış ve huzur içinde cennetten bir köşe olarak gördüğümüz alanda insanların nasıl vahşileştiğini ama diğer bir yandan da birbirinin vazife gereği canına kasteden insanların savaşın sıcak ve acı kısmı durulduğunda nasıl dost olduğunu, nasıl el ele verdiğini düşünmek bile bambaşka düşüncelere sevkediyor.
Bu yazıda Paris II’nin batırılma öyküsünü ve gemiyi batıran kahraman Mustafa Ertuğrul’un hikayesini anlatmayacağım çünkü bu hikayeyi Mustafa Aydemir, Denizler Kitabevi’nden çıkan “Ben Bir Türk Zabitiyim” kitabında uzun uzun ve çok iyi bir şekilde anlatmış, bu yazım ilginizi çekiyorsa tavsiyem kitabı edinip hem Mustafa Ertuğrul’un hem de Paris II’nin gazetecilikten deniz subaylığına geçiş yapmak zorunda kalmış kaptanı Henri Rollin’in hatıratından, Fransız ve Türk resmi raporlarından okumanız.
Ama tabii ki bir iştah açıcı olarak Mustafa Ertuğrul’un Dünya tarihinde ilk ve belkide tek top ateşi ile uçak gemisi batıran topçu subayı olduğunu, Paris II batığı battıktan sonra gemi mürettebatını mümkün olan en kısa sürede kurtarıp, başta geminin kaptanı Rollin olmak üzere tüm esirlere elinden geldiğince nazik davrandığını hatta Yüzbaşı Rollin’in gemi batarken kurtarılan köpeği Mastik’i Rollin’in ricası üzerine sahiplendiğini, Kurtuluş Savaşı sonrası da bu köpeğe bakmaya devam ettiğini söyleyeyim. Haaa bir de çok önemli bir ayrıntı, Mustafa Ertuğrul esir düşenlere öyle doğru ve saygılı davranmış ki, Osmanlı İmparatorluğu savaşı kaybettiğinde işgal kuvvetleri Osmanlı Ordusu’ndaki tüm topçu birliklerinin de silahlarına el koyarken Mustafa Ertuğrul’un ününü duyan İngiliz komutan Mütareke sonrasında Aydın cephesinde silahları teslim almaya geldiğinde “Sizin gibi bir komutanın silahını almayı askeri şerefe aykırı sayarım” diyerek silahlarını ve elindeki dört topu bırakıyor. Ve Kurtuluş Savaşı başladığında başlangıçta milli kuvvetlerin elindeki en önemli silah bu dört top oluyor.
Paris II batığı bugün Antalya Kemer’de dalış turizmi için en önemli batıklardan biri, peki Paris II’nin savaş sırasındaki ekürisi yani Alexandra nerede? Bunca yıl sonra hala bilinmiyor. Paris II de Alexandra da Mustafa Ertuğrul beyin kurduğu tuzaklarla batırılmış. Paris II kıyıya çok yakın bağlanan sahipsiz görünen bir küçük yelkenli ile yemlenirken, Alexandra’ya üstü portakallarla içi patlayıcılarla dolu bir kayık ile tuzak kurulmuş, Paris II hemen kıyıda batarken Alexandra Akdeniz açıklarındaki derin sularda bilinmeyen bir yerde yatıyor ve bu güne kadar Alexandra’yı arama çalışmalarının hiç biri başarı ile sonuçlanmadı. Böyle olunca, belki de uygun anı ve zamanı bulunca belki de biz yani bu satırların yazarı ben ve okuyucusu sizler bir gün Alexandra’ya dalma onun gizlerinin peşine düşme şansına sahip olacağız…