Spotlight: Bir Film, Bir Gerçek…

0
745

Spotlight: Bir Film, Bir Gerçek… Filmin adı Spotlight… Bir öğretmen, bir anne, bir kadın olarak benim, aslında hepimizin hassas olduğumuz bir konuyu işlemişti. Çocuk tacizi…

ABD’nin Boston kentinde 2002’de John Geoghan adlı eski bir rahibin 1962-1995 yıllarında 130’dan fazla çocuğa cinsel tacizde bulunduğu ortaya çıkıyor.  Dönemin bölge Kardinali Bernard Law’ın olayı öğrenmesine rağmen skandalın üzerini örttüğü anlaşılıyor. Olayı kamuoyunun gündemine taşıyan Boston Globe Gazetesi’nin haberi, 2015 yılında seyirciyle buluşan “Spotlight” adlı filme konu oluyor! Gazetenin bu olayları araştırdığı süreçte ne hikmetse 11 Eylül saldırısının yapılması araştırmanın yayınlanmasını aylarca aksatıyor!

Film abartmadan, pornografiye düşmeden, ajitasyona ihtiyaç duymadan işlemiş konuyu. Filmi çarpıcı kılan birkaç söz benim yazımın da konusunu oluşturacak. Başlayalım mı?

“Kiliseye dava mı açacaksın? Kilise bize savaş açacak. Okuyucularımızın yüzde üçü Katolik:”

Burada anlıyoruz ki bir dini kurumun ahlaksızlığını teşhir ettiğinizde, suç işleyen kendi çalışanı olsa da karşınıza dikilecek, suçluyu bilse de kuruma zarar gelmesin diye inkar edecek ve sizi suçlayacaktır. Bu durum bize de yabancı değil. Ensar Vakfın’a bağlı yurtlarda kalan 45 çocuğa tecavüz edildi,  taciz olayında bir kişi suçlandı ve ceza aldı. Aile ve sosyal politikalar bakanı bir kadın “bir kez olmuş bir olay için vakfı suçlu ilan edemezsiniz” dedi. Bu konu hakkında konuşanlar din düşmanı ilan edildi. Erdemli bir gazetecinin, güçlü bir gazetenin ne denli önemli olduğunu düşündüm burada. (BirGün gazetesi haberleştirmişti)

Filmdeki gazetecilerin görüştüğü bir avukat rahipler ve çocuklarla anlaşma yoluna gitmiş. Barodan atılmaktan korkmuş. Kayıt bile almamış, dava açmamış. Kilise avukatlarıyla kapalı bir oda da olayların üstünü kapatmış. Diyor ki;

“Bunlar dertli davalar ve zaman aşımı süresi sadece 3 yıl. Bu kurbanların birçoğu bu süreden sonra açığa çıkmayacaktır. Çünkü onlar çocuk… Suçluluk, utanç ve bu çocukların çoğu zorlu mahallelerden geliyorlar. Kimse böyle bir şeyi kabul etmek istemez. Israr ederseniz, güçlü kilise karşısında kazancınız 20 bin dolarlık ceza olacaktır. “

Bu da tanıdık gelmedi mi? Zorlu mahallelerden, yoksul, sahipsiz, anne-babasız ya da eğitimsiz ailelerin çocukları ve tarikat yurtları… Susmayı tercih edecek, derdini anlatacak bir büyüğü olmayan ya da utandırılarak büyütülmüş çocuklar…

Filmde tacize uğramış ve tacize uğrayan çocukları sahiplenen bir dernek üyesi var. Ama sesini duyuramıyor. Gazetelere yazıyor. Cevap alamıyor, çaresizce çocukları korumaya çalışıyor. Bu adamın söyledikleri de çarpıcı:

“Asıl sorun rahiplerin taciz için yakalarını kullanmaları. İş tacize gelince ayrım yapmıyorlar kız ya da erkek… 10-11 yaşındaki çocuklar dua ederken rahibin avı oluyorlar. Fakir bir aileden gelen fakir bir çocuksanız dinin önemi artar. Rahibin size ilgi göstermesi çok önemli bir şeydir. Sizden ortalığı toplamanızı filan isterse kendinizi özel hissedersiniz. Sanki tanrı sizden yardım istemiştir. Açık bir fıkra anlatması size garip gelse de bu aranızda bir sır olduğu için ona uyarsınız. Sonra size porno dergisini gösterir, ona da uyarsınız. Uyarsınız, uyarsınız, uyarsınız, uyarsınız… Ta ki bir gün sizden kendisine oral seks yapmanızı isteyene kadar… Bunu da kabul edersiniz çünkü kapana kısılmışsınızdır. Çünkü sizi o yola sokmuştur. Tanrıya nasıl karşı gelebilirsiniz ki… O yüzden bunun sadece fiziksel değil ruhani bir istismar olduğunu da anlamalısınız. Bir rahip size bunu yaptığında inancınızı elinizden alır. Siz de uyuşturucuya alkole vurursunuz. O da yetmezse köprüden atlarsınız. Bu yüzden bu dernekte biz kendimize kurtulan diyoruz. Bakın anlamanız gerek bu büyük bir olay. Sadece Boston’da değil, tüm ülkede, dünyada var. Sayıları çok fazla, yoksa nasıl bu kadar kolay saklayabilirlerdi.”

Çocukları Neden Koruyamıyoruz?

Farkında bile olmadan tacizcilerini seviyor, görmezden geliyor ya da kutsallaştırıyoruz. Tacize çocukken maruz kalmış, şimdi evlenmiş çoluk çocuğa karışmış birçok insanla konuşuyor gazeteciler. Bu yetişkinlerden biri babasının intiharından sonra rahibin kendisine yanaştığını söylüyor. Bir tanesi eşcinsel bir yetişkin… Çocukluğunda bunu kimseye anlatamıyor. Rahip bunu fark ediyor. Soyunmalı poker oynarsak rahatlarsın diyor. O günden sonra taciz başlıyor ve devam ediyor. Anlatıcıların hepsi “ne yapacağımı bilemedim, çünkü ben bir çocuktum” cümlesini kuruyor. En canımı acıtan bölümde bir mağdur, tacizden sonra rahibin evlerine geldiğini söylüyor. Gazeteci annen ne yaptı diyor. Mağdur acı acı gülüyor. “Ne mi yaptı ona kurabiye ikram etti…”

Normalleştirmek:

Tacizci rahibin biri ile görüşüyor gazeteci kadın. “Şu kişiyi taciz ettiğiniz söyleniyor ne diyeceksiniz diye soruyor. Rahibin cevabı: Doğru biraz oynaştık. Ama kendimi tatmin olmuş hissetmedim. Pek keyif almadım yani. Bunu anlamanız çok önemli. Açık konuşayım ben kimseye tecavüz etmedim. Arasında fark var. Bunu biliyorum.” Gazeteci soruyor “nerden biliyorsunuz?” Cevap veriyor rahip “tecavüze uğramıştım…”

Filmin dışında yaptığım araştırmada rastladım ki ABD Katolik Başpiskoposlar Konferansına bağlı John Jay College tarafından 2004’te yapılan araştırmaya göre, 1950-2002 arasında 4 binden fazla Katolik rahip, 10 bin 667 çocuğa cinsel istismarda bulunmakla suçlanmış. 2021 yılında yayınlanan bir raporda 1950 yılından bu yana Fransa kiliselerinde 330 bin çocuğun cinsel istismara uğradığını ortaya çıkarmış. Raporda 330 bin çocuğun 216 bininin din adamlarının, geri kalanının ise meslekten olmayan kilise çalışanlarının saldırı ve tacizine uğradığı belirlenmiş. Kilisede cinsel taciz ve tecavüzün “sistematik bir olgu” olduğu belirtilen raporda, hayatta olan taciz mağdurlarına tazminat verilmesi önerilmiş. Para ver, baskı yap, gizle, göze batan din adamlarını işten at, sümenaltı yap olayı geçiştir…

Bu raporlar Batı’da yayınlanıyor çünkü Demokratik kurumlar aktif. Demokrasinin gereği olarak baskı yapabilen dernekler ve demokratik kitle örgütleri var. Halkın demokratik bilinci var. Afganistan, Pakistan ya da Ortadoğu’nun kapalı ve gerici yönetimlerinde din adamları tarafından taciz ve tecavüze maruz kalan çocuk ve kadınların raporlaştırılmasını bir yana bırakın bunun resmi kanallara taşınabilmesi ne kadar mümkün? Beki de bu gibi ülkelerde bu işler normalleştirilmiş, kanıksanmış bile oluyor.

Erdem:

Hangi din, kimin inancı tartışmalarını bir tarafa bırakıp önce erdem üzerinde ortaklaşmak gerekir. Görüldüğü üzere çocuk tacizi Hıristiyan kiliselerinde de Afganistan camilerinde de Türkiye tarikat ve cemaatlerinde de görülmektedir. Hangi tarikat, kim yapmış diye merak bile etmiyorum. Çünkü meselenin kişisel olduğunu düşünmemem için yeterince kanıt var.  Taciz haberlerinin bastırılmaya çalışılması, reddedilmesi gibi tavırların, bu meselenin normalleştirilmeye çalışıldığını ve erdemsiz bir dünya yaratılmak istendiğini gösteriyor.  Kendilerini korumaya alan “efendilerin” aşağıdaki kölelerin birbirleriyle “hırlaşmasını” çok tehlikeli bulmadığını; bilakis köleliğini sorgulamak ve gözünü efendinin rahatlığına dikmek yerine kendi derdine yanmasını “gerekli” gördüğünü fark ediyorum. Sapkınlık, sapıklar diyerek gerçeği sulandırmak doğru değil! Bu neredeyse bir ideoloji… Erdemin hesap sorabilen, adalet isteyen vicdanına karşı erdemsizliği kendilerinin güvencesi olarak görenlerin ideolojisi…

Sistemin Peşindeyiz!

Filmdeki gazetecilerden biri diyor ki “bu olayların üstünün kapatılması için emir tepeden geliyor, tek tek rahiplerin değil sistemin peşindeyiz.” 

Neden sistemin peşindeyiz? Bunu filmdeki en çarpıcı cümle ile açıklamak istiyorum. Bu cümleden sonra filmle ilgili yazı yazmaya karar verdim;

“Bir çocuğu büyütmek için bir köy gerekiyorsa, taciz etmek için de bir köy gerekir.” Yüzümüze tokat atan bu cümleyi aklınıza kazıyın lütfen! Bir çocuk iyi yetişiyorsa eğitimcisi, siyasetçisi, amiri, memuru, yöneticisi, esnafı, çöpçüsü, savcısı, doktoru, hemşiresi, terzisi, çiftçisi, hakimi, polisi, askeri, hepimiz bu işte sorumludur. Tıpkı bir çocuk tacize maruz kaldığındaki gibi…

Şimdi karanlık ve hepimiz tökezliyoruz. Ama böyle mi gidecek?

Filmden bir sözle son; “Bazen zamanımızın çoğunu karanlıkta tökezleyerek geçirdiğimizi unutmak kolaydır ve bir anda tüm ışıklar yanınca herkes birbirini rahatlıkla suçlayabilir.”