Kitapla oldukça haşır neşir biri olarak, 90’lı yıllarda e-kitap kavramı ilk ortaya çıktığında, etrafımdaki bir çok insanın yaptığı gibi toptan bir karşı duruş sergilemek, kitabın veya e-kitabın tarafını tutmak yerine, bekleyip görmeyi tercih ettim. Bu süreçte ise her zaman yaptığım gibi kitap almaya devam ederken, bir yandan da kendime bir elektronik kitap arşivi oluşturmaya başladım. Elektronik arşivime baktığımda, basılı kitapların taranmasıyla oluşturulmuş, basılı kitabın bire bir sayısal ortama aktarıldığı PDF dosyalardan, “word” belgelerine, çeşitli okuyucular için geliştirilmiş epub, mobi, pdb, html, lit, azw gibi e-kitap formatlarına kadar birçok doküman görüyorum. (Üstelik çeşitli konular hakkında bulabildiğim makaleleri, çeşitli yazarların farklı yerlerde yayınlanmış yazılarını bir araya getirerek kendim için oluşturduğum “kitabımsı”ları da bunlara ekleyebiliriz.) Uslanmaz bir toplayıcı/biriktirici olduğumdan, benim özelimde bunların toplanmış olması ancak çok büyük bir bölümünün hala “okunmamış” -ve büyük bir ihtimalle okunmayacak- olması önem taşımıyor. Kütüphaneme baktığımda ise, orijinalini bulamadığım/almadığım, ancak okumam gereken, elimin altında bulunması gereken kitapları ancak sayısal ortamda bulabildiğimde ise mutlaka basılı hale getirdiğimi (fotokopi veya çıkış alınarak, spiral veya Amerikan ciltle, kitaplaştırıldığını) ve öyle okuduğumu fark ettim.
Akın Nalça yayınlarından çıkan, Burcu Dündar’ın “Kitap Nesnesi, Nesne Olarak Kitap”ını okuduktan sonra (ki şiddetle okunmasını tavsiye ederim) google’da yaptığım arama sonuçlarında konunun taraf olanlar/olmayanlar, nostaljiyi savunanlar/teknolojiyi savunanlar, çağdaşlık/gelenekselcilik ikili kaba karşıtlıklar ekseninin dışına çıkıl(a)madığını gördüm. (Evet porsuk gibi ben de kitap koklamayı seviyorum)
Sub Press yayınlarının sahibi ve editörü kardeşim Şenol Erdoğan ile bir araya geldiğimiz bir çok zamanda bu konuya değindiğimizi, hatta uzun uzun bu konu hakkında tartıştığımızı da hatırlıyorum.
e-kitap tanımı, basılı kitabın sayısal ortamdaki karşılığı ve/veya basılı kitabın elektronik ortama aktarılması olarak kabul eden görüşten, elektronik ortama uygun, bu mecra için özel olarak tasarlanmış, hazırlanmış yazılı materyal olarak kabul edildiği görüşlerine kadar geniş bir yelpazede yapılmaya çalışılıyor.
e-kitap’ı, basılı kitabın sayısal verilere dönüştürülmüş/ikame edilmiş hali olarak tanımlamayı ben kişisel olarak doğru bulmuyorum. e-kitap’tan beklentilerim bunun çok ötesinde. Zaten “e-kitap kitabı öldürecek mi?”, “kitap yok mu olacak?” sorularının ve tartışmalarının da cevabı bu basit tanımlama ve öngörüden kaynaklanıyor.
Kişisel bilgisayarların yaygınlaşması ve eş zamanlı olarak kişisel bilgisayarlar için her amaca yönelik sınırsız programların geliştirilmesi, önceleri yalnızca “basılı” kitabın tasarım anlamında daha iyi/daha çabuk hazırlanmasına hizmet ederken, günümüzde bilgisayarla biraz içli dışlı olan herkesin aynı zamanda yayıncı/tasarımcı olabileceği bir noktaya gelinmesini sağladı. Tasarım uzmanlaşmış bir eğitime, birikime ihtiyaç duysa da, profesyonel tasarımcılar dışında, amatör/yarı amatör herkesin “bir şekilde” elektronik kitap tasarlayabileceği bir dönemi yaşıyoruz.
Klasik yayıncılığın hantal ve maliyetli yapısından uzaktaki sanal dünyada, yayıncılıkta bir Rönesans yaşandığı- aslında yaşayacağı desek daha doğru olacak- bir gerçek. Mevcut sistemde, önce iyi/farklı/nitelikli bir içerik üretecek kadar ehil olacağınız, daha sonra bir yayınevine kitabınızı kabul ettireceğiniz, kitabın tasarımı, reklam/tanıtımı, baskısı, dağıtımı derken, yayınevlerinin elitist ve aynı zamanda ticari kaygılarını da ön planda tuttukları bir evrenden bahsediyorduk.
Blog yazarlığının artması, sosyal medyanın iletişim olanakları “yazım” alanında bir demokratikleşme sağlamış durumda. Eğer “iyi” bir şeyler yazıyorsanız, üretiyorsanız sosyal medyada bunu iyi duyurabiliyorsanız “okunmamanız” için hiçbir neden yok. Üstelik yukarıda saydığımız birçok zorlu aşamayı da doğal olarak aşmış oluyorsunuz. Ancak konuyu sadece yayıncı, dağıtımcıdan “kurtulmak” bağlamında ele almak yanlış olacaktır. Çünkü tüm bu akışı çeviri, editörlük hizmetleri, doğru kitabın seçilmesi, pazarlama gibi birçok bileşenle birlikte düşünmek lazım.
e-kitap, doğal olarak, sayısal ortamda yer aldığından, normal/nesnel kitaba göre hali hazırda büyük farklılıklar göstermekte. Örneğin önemli bir işlev taşıyan “kapak”, sayısal ortamda başka amaçlara hizmet eder. Sayfaların çevrilmesi yerini “kaydırma”ya bırakmıştır. (Gerçi geçiş dönemindeki jenerasyonun alışkanlıkları göz önünde bulundurularak bazı e-kitap okuma araçları, geliştirdikleri programlarla bu alışkanlığı halen sanal ortamda yaşatmaya çalışıyorlar.)
İlk çıktığında masa üstüne sıkışmış olan e-kitap, PC’lerden diz üstü bilgisayarlara, oradan tabletlere ve son olarak yalnızca kitap okumak/depolamak/taşımak için tasarlanmış elektronik okuyuculara kadar geçen süreçte e-kitap, kitap ile arasındaki rekabette “taşınabilirlik” fonksiyonuyla hareket kabiliyetini artırabildiği, teknolojiyi takip etmenin bir “statü” simgesi olması, fiyat avantajı ile iyi bir ivme yakalayabildi.
Önceleri yalnızca elektronik ortamda sayısal olduğu için e-kitap adını almasına, her platformda okunabilmesi için yalnızca düz metinler “plain text” tercih edilmesine rağmen, zamanla hypertext’in olanakları, hyperlink sayesinde konuyla ilgili bağlantı kurabilme yeteneği, klasik okuma biçiminin yerine eşzamanlı ve etkileşimli yepyeni bir okuma alışkanlığı da yaratmaya başladı.
Nicolas Carr, “Google Bizi Aptal Mı Yapıyor?” başlıklı makalesinde, okuma eyleminin değiştiğini, internetin konstrüksiyonel standartları çerçevesinde, atlayarak okuma yapma alışkanlığı kazandığımızı anlatıyor. University College London’dan bir grup akademisyen geçtiğimiz yıllarda yaptıkları araştırma ile beş yıl boyunca iki önemli araştırma sitesini ziyaret edenlerin davranışlarını incelendi. Siteleri ziyaret edenlerin alışık olduğumuz okuma eylemi biçimi yerine, “göz gezdirme” diyebileceğimiz, kaynaklar arasında sürekli geçiş yaptıkları, önceden ziyaret edilen kaynaklara nadiren geri döndüklerini keşfettiler. Okuma biçiminde “Sıçramak” ise tipik bir davranış biçimi olarak gözlemleniyordu. Uzun makalelerin bir kısmı kaydediliyor, ancak sonrasında hiçbir zaman okunmuyordu. Çabuk kazanımlar elde etmeye yönelik, yeni bir okuma biçimi olarak yatay ve hızlı bir tarama biçimi kullanıyorlardı. Hatta geleneksel okuma biçiminden kaçmak için internet üzerinden okuma yapmayı tercih ettikleri de ortaya çıkan bulgulardan biri.
e-kitabın halen bir takım dezavantajları var, ekran çözünürlüklerinin hala basılı materyalin çözünürlüğünü yakalayamamış olması, ekrandaki görüntünün kendini yenileme hızı, ışıkta okuma problemleri, elektronik ortamda okuma yaparken ki konsantrasyon süresinin düşük olması, farklı okuyucular için farklı formatlara ihtiyaç duyulması, standardizasyonun olmaması gibi. Ancak çok yakın bir zamanda bu problemlerin artık olmayacağını da öngörmek olası. e-kağıt ve e-mürekkep teknolojisi bunun en önemli göstergelerinden biri, henüz maliyetler yüzünden “yaygın” kullanıma geçememiş olsa da özellikle çözünürlük konusundaki sıkıntıları büyük ölçüde aşmış olduğu da bir gerçek .
Tüm bunlara rağmen basılı kitaplardan, sayısal kitaplara ciddi bir yönelim olduğu ve bunun günden güne artacağı da aşikar. George P.Landow, elektronik kitap/hipermetin için “kitabın ötesi” tanımını yapmaktadır. Landow’a göre, elektronik kitabın birçok avantajları vardır, akışkanlığı, hızlı uyarlanabilir olması, açık olması, diğer metinlerle birleştirilebilmesi, sonsuz çoğaltım, depolama imkânı, taşınabilme hızı gibi. Bunlara e-kitabın “fiyatı” avantajını, metin içerisinde hızlı arama yapabilme, not alabilme yeteneğini, hızlı ulaşabilme/bulunduğu yerden erişebilme gibi avantajlarını da eklemek gerekiyor.
Konuya farklı bir noktadan bakan Umberto Eco’ya göre ise basılı kitabın en büyük avantajı “yaşam süresi”dir. Günümüzde halen bozulma, düşme vb. gibi istenmeyen durumları saymadığımız sürece manyetik ortamların yaşam süresi ortalama 50 yıl olarak verilmektedir. Bu süre hala kâğıdın güvenilirliğinden ve kalıcılığından oldukça uzaktır.
Güvenirlik yalnızca yaşam süresinde değil, bilginin korunması, manipüle edilmesi konusunda da yaşanmaktadır. En basit anlatımıyla kitap basıldığı noktada “kapatılır”, içine bir şey konulamaz ya da çıkartılamaz. Konulması ve/veya çıkartılması için yeni baskılarının yapılması gerekir. Ki bu durumda da ilk baskıdaki hali aynı biçimde, ilk basıldığı biçimdeki niteliğini korumaktadır. Manuscript’ler başlayan kitabın serüveninde kitabın “tek baskı” olması korunması için paylaşılmamaya gereksinim duyuyordu, matbaanın icadından sonra ise çoklu basımlarda kitabın korunması “yaygınlık” ile eş anlamlı olmaya başladı. Kitaptan farklı olarak Sayısal ortamdaki metinler, paylaşıma açık olduğundan, paylaşıldığı süreçte müdahaleye açıktır ve hala güven problemi yaşanmaktadır.
Timothy Barrett’e göre, kitap nesne olarak önemini her zaman koruyacaktır. Çünkü okuyucu ile arasında başka hiçbir araca ihtiyaç duymadığı için kullanıcı dostudur.
Tüm bu bilgilerin ışığında, kitap ile e-kitabın zaman içerisinde birbirlerinden iyice ayrılacağını söylemek mümkün. Bu ayrışma sonucunda isimleri benzeşse de artık iki farklı kavramdan bahsediyor olacağız. Buna ister kırılma ister ayrılma noktası diyelim, herkes kendi yoluna gidecek ve paralellik taşımalarına rağmen kesişmeyen, birbirlerinin yoluna çıkmayan ayrı süreçlere sahip olacaklardır. Örneğin Lonely Planet, Berlitz gibi yayınevlerinin seyahat kitapları mutlaka e-kitap olmalı. Ziyaret edeceğiniz şehirle ilgili açılan, kapanan cafe ve restoran bilgilerinin, müze açılış, kapanış saatlerinin, etkinliklerin e-kitap tarafından sürekli güncellendiği, yaşayan bir kitaptan bahsediyorum.
İpad için geliştirilen “Alice Harikalar Diyarında” e-kitabın geleceğine projeksiyon yapabilmemizi sağlayan iyi örneklerden biri. Ayrıca Al Gore’un “Bizim Seçimimiz”, kitabı “ilk tam uzunluktaki etkileşimli” kitaba bir örnek teşkil ediyor. Bu sürecin gelişebilmesi için, e-kitabın hazırlanma sürecinde, halen çok baskın olan geleneksel kitap imgesinden kurtularak yepyeni bir düşünce sistemi oluşturmak, içerikten, içeriğin verilme biçimine, flash uygulamaları, ses, video dosyaları, internet linkleri gibi birçok mevcut olanağı harmanlayarak yeni üretim biçimleri geliştirmek gerekecek. Kendi kendini güncelleyen, sürekli devinen, yenilenen yeni okuma alışkanlıklarına uygun “kitap” olmayan bir kitaptan bahsediyoruz. Çok yakında, son dönemlerde çeşitli alanlarda gittikçe artan uygulamalarına rastladığımız “augmented reality” (artırılmış gerçeklik) teknolojisinin, metinle birleşerek, sayısal ortamla fiziksel ortam arasında köprü oluşturabildiği “füzyon” üretimlerin, “ağ platformlar”daki kolektif üretim biçimleriyle desteklendiği nokta, artık “kitap” olmayan “kitap”ın doğuşu olarak sayılabilecek.
İçerik demişken, internet kültürü okuma biçimlerini değiştirdiği gibi, bu okuma biçimlerine uygun yeni yazım biçimleri de ortaya koymaya başladı. “Flash Fiction” bunlardan bir tanesi. “çok ama çok kısa öyküler” olarak tanımlanabilecek bu yazım biçimi “Haiku”larla benzer özellikler taşıyor. “Sudden Fiction”(Ani Öykü), “Micro-story”(Mikro Öykü) yada “Postcard Fiction”(Kartpostal Öykü) olarak da adlandırılan bu yeni yazım biçiminde 55 kelime sınır olarak kabul ediliyor. “SixWordStories” bu yeni yazım biçiminin en uç örneklerinden biri, Ernest Hemingway’in çok kısa bir öyküsünden (Satılık bebek ayakkabıları, henüz hiç giyilmemiş!) ismini alan site altı kelimeden oluşan hikâyeler yayınlamaya başladı bile. Bu yeni yapıya destek veren önemli edebiyatçıların, Dave Eggers “Gerçek aşkı buldu, ama başkasıyla evlendi.”, Margaret Atwood “Onu çok özlüyordu. Kavuştular. Lanet olsun…”, Jeffrey Eugenides, J.T.Le Roy mini hikâyelerine de siteden ulaşmak mümkün.
İnternetin yarattığı yeni yazım türlerini yalnızca bu kadar da değil, geçmiş yıllarda ayrı bir tür olarak kendini kabul ettirmiş Mektup/Roman tarzının yeni bir versiyonu şimdi oldukça popüler. e-posta romanı diyebileceğimiz bu türe en iyi örneklerden biri olan “Intimacies” (Yakınlıklar) tümüyle e-posta, sms ve chat log’larından oluşturulmuş bir kitap.
“Fan Fiction” ise, ünlü edebiyatçıların bilindik eserlerinin hayranları tarafından yeniden üretimleri üzerinden gelişen bir tarz. Üstelik yalnızca romanlardan değil, film, çizgi film, şarkıdan da yola çıkarılarak üretiliyor. Bir nevi eserlerin “cover”lanması diye tanımlayacağımız bu yeni yazın biçiminde, karakterler değiştiriliyor, yenileri ekleniyor, olay örgüleri güncelleştiriliyor.
“NaNoWriMo” gibi siteler ise “yazmak” üzerine eş zamanlı workshoplar düzenliyorlar. Neil Gaiman, Dave Eggers, Philip Pullman, Tom Robbins, Lemony Snicket, Peter Carey, Janet Fitch, Sue Grafton, Meg Cabot gibi yazarlarda bu etkinliklere danışman olarak destek verenler arasında. Tek yapmanız gereken siteye üye olup, her gün 2.000 kelime yazmayı taahhüt ederek, eserinizi geliştirmeniz. Üstelik yalnızca bu saydığımız yazarlar değil, site okuyucuları ve sizin gibi orada aynı deneyimi paylaşan diğer site üyeleri de yazdıklarınızı görüyor ve size yorumlarını iletiyorlar. İstatistikler ise heyecan verici, NaNoWriMo’ya 1998 yılında katılan 21 kişiden sadece 6’sı kitabını bitirirken, 2010 yılına gelindiğinde ise 167.150 katılımcının 32.178’i romanlarını tamamlamış. Yayıncılar ve yazar ajansları tarafından dikkatle takip edilen NaNoWrimo’da dikkat çeken yazarların kitaplarının yayınlanması artık çok daha kolay oluyor. Bugüne dek 100’ü aşkın NaNoWriMo’dan ortaya çıkan kitap yayınlandı bile.
Peki ya Kitap!
Kitapta bu süreçte evrilmeye tabiî ki devam edecek, her zaman olduğu gibi. Tasarım anlamında yeniliklere daha açık, üç boyutluluğun avantajlarını kullanarak dokunma deneyimini arttıran, çekici, etkileyici yeni biçimlerini aramasını sürdürecek. Materyal olarak el yapımı kağıtlar, doğal malzeme kullanımları, farklı materyallerin harmanlanması ile “nesne/obje” özelliğini ön plana çıkaran, daha prestijli, “koleksiyon” niteliği taşıyan, nesnelliği ön planda bilgi/başvuru/tutku arzu nesnesi objelerine dönüşecekler.
Evet, teknolojinin gelişmesine bağlı olarak, daha uygun maliyetlerle daha az sayıda baskı yapabilmelerine rağmen, kesinlikle e-kitap’tan daha pahalı olacaklar. Ama hiçbir zaman aynı şey olmayacaklar. Bu da kitabın her zaman yaşamasına olanak verecek.
Kitabın uzun yıllardık kat ettiği yola bakarak ne yöne gittiğini kestirmek daha kolay. Ama e-kitabın önünde, -henüz daha bebek olmasından kaynaklanan- öngöremediğimiz heyecan verici uzun bir yol var.
O zaman, eeeeeee kitap, hadi artık…