Sanat İşkolu Platformu organizatörü Murat Muslu amaçlarının sanatçıların toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmasının önündeki yasal engellere karşı bir farkındalık yaratmak olduğunu söylüyor.
Özellikle Pandemi dönemindeki kapanma sırasında sanat sektöründe çalışan emekçilerin güvencesiz çalışma koşullarında sömürüldükleri daha ne bir biçimde anlaşıldı. Sanatçılar konserlerin, gösterilerin, sergilerin yapılmadığı dönemde derin bir yoksullukla ve açlıkla karşı karşıya kaldı. Peki, bu son deneyim sanat dünyasında bir uyanış, bir hareket oluşmasına neden oldu mu? SÖZ Platformu sanat alanındaki örgütlü yapılarla yapacağı söyleşilerle bu sorununun yanıtlarını arıyor.
Sanat İşkolu Platformu 2012 yılından bugüne sanatçıların sendikal örgütlenmelerinin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele ediyor. Sanat İşkolu Platformu’nun Organizatörü Murat Muslu, sanat alanındaki örgütlü yapıların konu hakkındaki sessiz kalışlarının altını çiziyor ve sanatçıların ayrı bir işkolunda örgütlenmesinin gerekliliğini anlatıyor.
Röportaj: Haluk Kalafat | SÖZ
Sanat İşkolu Platformu’nun tarihçesinden kısaca bahseder misiniz? Ne zaman ve hangi amaçla kuruldu? Platformda kimler yer alıyor?
2012 yılında AKP hükümeti Meclis’e yürürlükte olan 12 Eylül darbe döneminin Sendikalar Kanunu’nun yerine yeni bir kanun tasarısı getirdi. Fakat bu tasarı da 12 Eylül darbecilerinin kanunu gibi sendikal özgürlükleri genişleten değil kısıtlayan bir tasarıydı. Daha önceki sendika yasasında 31 sıra nolu bağımsız, ayrı bir işkolu olarak yer alan güzel sanatlar alanı 12 Eylülcülerin Kanunu’nda ticaret, büro ve eğitimle birleştirilerek 17 sıra nolu Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar işkolu olarak tanımlanmıştı. Kanundaki yüzde 10 işkolu barajı nedeniyle, işkollarının birleştirilmesi sanat emekçilerinin toplu sözleşme hakkını kullanmalarını imkansız hale getiriyordu. Çünkü işkolları birleştirilince yüzde 10 barajını geçmek için daha fazla çalışanı sendikaya üye yapmak gerekiyordu. Kaldı ki sanat alanında çalışanların tümünü bile bir sendikaya üye yapsanız işkolu barajını geçecek sayıya ulaşılması pek mümkün görünmüyordu o yıllarda. Ne yazık ki bu durum AKP’nin bugün kanunlaşmış olan o günkü tasarısında da değişmiyordu. Yeni tasarı sadece 17 sıra nosunu değiştirip 10 yapıyor Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İşkolu başlığı aynı kalıyordu. Tasarıda işkolu barajının yüzde 1’e düşürülmesi de bu durumu değiştirmiyordu. Öte yandan sanat alanındaki örgütlü yapılardan da tasarıyla sanatçıların, sanat emekçilerinin toplu sözleşme ve grev hakkının gaspının yeni tasarıyla da devam ettirilmesine karşı etkili bir ses çıkmıyordu. İşte sanat işkolu istiyoruz kampanyası ve platformu, bu sessizliğe bir tepki olarak doğdu. Sanat kamuoyunda yeni sendika yasa tasarısının sanatçıların toplu sözleşme ve grev hakkını kullanmasının önündeki yasal engellere karşı bir farkındalık yaratmak, eğer başarabilirse bu yasa tasarısında güzel sanatların 12 Eylül öncesinde olduğu gibi bağımsız, ayrı bir işkolu olarak tanımlanması için bir imza kampanyasıyla başladı. Bu süreci aynı zamanda Oyuncular Sendikası’nın da kuruluş sürecini başlatan ancak genel kurul sürecinde yönetim dışında kalan oyuncu Murat Muslu yani ben ve sendikanın kurucu yönetim kurulu üyelerinden oyuncu arkadaşım Murat Zubi organize ettik. Maalesef sendikanın ilk yönetiminin o süreçte konuyla ilgili kamuoyuna yansıyan bir girişimi olmaması üzerine bu kampanyayı başlatmak zorunda kaldık. İmza kampanyasına kurumsal olarak Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası (Müzik-Sen) ve İzmir Müzisyenler Derneği (İMD) destek olurken bireysel olarak senaryo yazarlarından oyun yazarlarına, oyunculardan yönetmenlere, heykeltıraşlardan karikatüristlere, animatörlerden, müzisyenlere, sinemacılardan, tiyatroculara sanatın değişik dallarından birçok sanat emekçisi katıldı.
“Sanatçılar kendilerini işçi olarak görmüyor”
Sanatçıların mevzuattaki statülerinin değişmesi yolunda kuruluşundan itibaren olumlu ya da olumsuz ne gibi değişiklikler oldu?
Mevzuattaki statü derken, bizim temel meselemiz işkolu ve benzeri barajların kalkmadığı koşullarda Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’nda güzel sanatlar alanının ticaret, büro ve eğitimle birlikte değil ayrı bir işkolu olarak düzenlenmesidir. Bu konuda ne yazık ki kampanyamızı gerçekleştirdiğimiz 2012 yılından bu yana bir değişiklik olmadı. Çünkü yasanın değiştirilmesi konusunda sanat alanından etkili bir çıkış ya da girişim olmadı. Ne sanat alanındaki sendikaların ne de bireysel olarak sanatçıların konuyla ilgili yeterli farkındalıkları ya da duyarlıkları var. Sanat emekçilerinin çoğu kendini işçi olarak görmediği için toplu sözleşme ve grev hakkı gibi sendikal haklar konusunu da fabrika işçilerine başka bir deyişle mavi yakalı işçilere ait bir sorun gibi görüyor. Oysaki bir işverene bağlı çalışan herkes, ister beyaz yakalı ister mavi yakalı ister kafa emekçisi, ister kol emekçisi olsun sanat alanında da olsa işçidir, çalışandır. İş Kanunu’nda da bu, bu şekilde tanımlanmıştır. Dolayısıyla sendikaya üye olma, toplu sözleşme yapma, gerektiğinde greve çıkma hakkı vardır. Özetle sanatçılar da, sanatçı sendikaları da Anayasa’dan, İş Kanunu ve Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu’ndan doğan haklara sahip çıkmalılar. Sendika söz konusu olduğunda toplu sözleşme ve grev hakkının kullanılması olmazsa olmazdır. Yoksa sendikanın herhangi bir dernekten farkı kalmaz. Bu sorun yakıcı bir şekilde ortada duruyor. Sanat alanında sendikalar toplu sözleşme yapamıyor, grev hakkını kullanamıyor.
Bakın Ticaret, Büro, Eğitim ve Güzel Sanatlar İşkolu, işkolları arasında kayıtlı en çokişçinin bulunduğu işkoludur. Çalışma Bakanlığı istatistiklerine göre Temmuz 2023 itibariyle bu işkolunda kayıtlı işçi sayısı 4 milyon 167 bin 249’dur. Bu sayının ne kadarı sanat emekçisidir veya bu sayının içinde sanat emekçisi var mıdır, elimizde bakanlığın açıkladığı herhangi bir veri yoktur. Sanat emekçilerinin çoğunun kayıt dışı çalıştırıldığını unutmayalım bu arada. Bu işkolundaki bir sendikanın toplu sözleşme yetkisi alabilmesi için öncelikle bu rakamın yüzde 1’inin yani en az 41 bin 672 sanat emekçisinin bu sendikanın üyesi olması gerekmektedir. Çalışma Bakanlığı Temmuz 2023 istatistiklerine göre Türkiye Yazarlar Sendikası’nın (TYS) 11, Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası’nın (Müzik-Sen) 27, Sinema Emekçileri Sendikası’nın (Sine-Sen) 161, Oyuncular Sendikası’nın 24, Sinema-TV Sendikası’nın 601 üyesi var. Görüldüğü üzere değil bir sendikanın üye sayısı sanat alanındaki sendikaların tamamının üye sayısının toplamı toplu sözleşme hakkı için gerekli olan 41 bin 672 sayısının bir hayli uzağında ne yazık ki. Manzara buyken sanatçıların, sanat emekçilerinin ve sendikalarının hareketsizliğini anlamak mümkün değil.
İş güvencesi, kayıtdışı çalıştırılma, telif hakkı gaspı…
Sanatçıların günümüzde çözülmesi gereken en acil sorunu nedir?
Tüm insanlar için en temel sorun elbette insanca yaşam sorunudur. Sanatçılar da bundan muaf değildir elbette. İçinde yaşadığımız kapitalist sistemde bunun ne kadar mümkün olduğu da ayrı bir tartışma konusu tabii. Öte yandan Anayasa’nın 64. maddesi ortada dururken sanatçılara iş güvencesinden, kayıtdışı çalıştırılmaya, telif hakkı gaspından sansüre kadar kimi zaman işverenler tarafından kimi zaman da gerekli yasal/hukuki düzenlemeleri yapmayan siyasi irade/devlet/yerel yönetimler tarafından birçok sorun yaşatıldığı aşikar. Yine de sanatçıların sendikal haklarını kullanmalarının önündeki yasal engeller kaldırıldığında ve sanatçılarda da hakları için örgütlenme, organize olma, birlikte hareket etme kültürü geliştiğinde söz konusu sorunlar da asgari düzeye inecektir büyük bir olasılıkla.
Platform olarak ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz? Önümüzdeki dönem için hareket planınız nedir?
Aslında öyle resmi, tüzel kişiliği ve çeşitli organları olan bir platform değil. Sanat İşkolu platformu 2012’de imza kampanyası için açılmış bir sosyal medya platformu, hesabı. Bugün de İmza kampanyası döneminde açılan sosyal medya hesapları üzerinden hem sanatçıların toplu sözleşme ve grev haklarıyla hem de sosyal güvence, kayıt dışılık, özlük, telif ve benzeri haklar konusunda farkındalık yaratma çalışmalarına devam ediyor. Sanat alanındaki Müzik ve Sahne Sanatçıları Sendikası, Yazarlar Sendikası, Oyuncular Sendikası, Sinema-TV Sendikası ve Sinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) gibi sendikaların ayrı işkolu talebiyle bir araya gelmesini sağlamak tabii ki öncelikli hedef: Sonrasında yasal değişiklikleri yaptırabilmek. Tabii gündeme alınması gereken bir başka konu da Güzel Sanatlar İş Kanunu. Yürürlükteki 4857 sayılı İş Kanunu’nun dışında aynı Basın İş Kanunu gibi, Denizcilik İş Kanunu gibi müzikten sinemaya tiyatrodan edebiyata tüm sanat alanındaki çalışanların özlük haklarını tanımlayacak bir Güzel Sanatlar İş Kanunu’na ihtiyaç var. Yani ayrı bir güzel sanatlar işkolu, ayrı bir güzel sanatlar iş kanunu!