Çok affedersiniz, gençlerin ne yapmalarını bekliyordunuz?

0
299

2021 yılı için hanginizin ne hayali vardı bilmiyorum ama beyaz yakanın hayal ettiği maaş artışının gerçekleşmediğini biliyorum. Gerçekleştiyse de bu hayat şartlarında başa çıkmak zor, evdeki hesap bir türlü çarşıya uymuyor.

Tam aklımdan bunlar geçerken “Digital Age” de bir araştırmaya rastladım: Kariyer.net’in “Curiocity” iş birliğiyle yaptığı “2021’in Nabzı: Beyaz Yaka Çalışan ve İşverenler Neler Bekliyor?” araştırması. Çalışmaya göre her 10 çalışandan 7’si aldığı maaşın yeterli olmadığını söylüyor. Maaş ne kadar düşük seviyedeyse memnuniyet de o kadar azalıyor ve iş değiştirmeyi düşünenlerin oranı da o derece yükseliyor. Beyaz yakada da maaşı düşük olan grubun büyük çoğunluğunu haliyle gençler oluşturuyor. Yine araştırmaya göre işverenlerin yüzde 46’sı şirketlerinin pandemi sürecinden olumsuz etkilendiğini dile getirmiş. Ve pandemiyi olumsuz geçiren şirketler de %51 oranında kısa çalışma ödeneği yolunu kullanmış (iyi geçirenler de kullandı da neyse). Yetmeyenler ayrıca çalışanlara ücretsiz izin kullandırmak durumunda da kalmış. Kısaca iş dünyasının da yarısı kazançlardan memnun değil. Bir de diğer yarısı var, bulunduğu sektör nedeniyle işleri iyi giden işveren ancak bu sefer de iş yoğunluğundan nefesi kesilmiş beyaz yaka çalışan. Bu konuya “Beyaz Yakanın Dramı” yazımda yer vermiştim. Durum özetle şu: bazı işverenler ile beyaz yakanın geneli zor şartlar altında, herkes işlerin yürümesi için çeşitli gerekçelerle fedakârlık yapıyor.

Bugün hep beraber fedakârlık ediyoruz, edelim de, zor günlerde birbirimize destek olmakta hiçbir sıkıntı yok ancak tüm çalışanların haklı bir endişesi var; durum düzelince, kasalar dolunca çalışanlar da bu fedakarlıklarının sonucunu maddi olarak görebilecekler mi acaba? Şirketlerin mottosu olan “biz bir aileyiz” lafının altını yine boş mu bulacağız yoksa bu sefer farklı olacak mı? Zaten bu “biz bir aileyiz” söylemi gençlerde pek işlemiyor gibi duruyor. Ayrıca maaşı düşük beyaz yaka iş değiştirmeye daha sıcak bakıyor. Neden acaba? Yeni mezun bir gencin işe giriş serüvenine baktığımızda nedenleri kolayca anlaşılıyor aslında.

Yıllarca okuyarak iş hayatına atılmaya çalışan veya işe başlamış gençler üzerine yapılmış birçok çalışma var. Onları incelediğimizde serüvenin nasıl geliştiği anlaşılıyor, araştırmalar farklı da olsa sonuçları birbirine çok benziyor. Araştırmalardaki ilk soru gençlerin yeni işlerinden veya çalıştıkları işten beklentileri. 2021 yılında yapılan araştırmalarda bu sorunun ilk sırada gelen cevabı çok net: tatmin edici maaş. Ardından gelen cevaplar kariyer olanakları, yurtdışı olanakları, iyi bir çalışma ortamı gibi farklılaşabiliyor. Çok değil bundan üç beş yıl önce yapılan araştırmalar gençlerin daha umutlu beklentileri olduğuna işaret ediyordu. Örneğin Deloitte’un “2015 Y Kuşağı Araştırması” Türkiye’deki Y kuşağının her 2’sinden birinin büyük ölçekli, global firmaları tercih ettiğini gösteriyordu. O zamanlar Y Kuşağı (eğer onlar lider olsaydı) için organizasyonların geleceğini garanti altına almak ve verimlilik öncelik taşıyordu ancak Y kuşağı mevcut liderlerin kâr ve kişisel gelirlere daha fazla öncelik verdiğini düşünüyordu. Kendileri lider olsalar insan faktörüne (çalışanların refahı, gelişimi) daha çok önem vereceklerini belirtiyorlardı. Bu araştırma ve sonuçları biraz mazide kaldı, artık durum bu değil. Gençler hala insana, topluma, doğaya, adilliğe önem veriyorlar ama hayat kaygısı her şeyin ötesine geçmiş durumda. Tek cevap maaş. Dünyada da durum maalesef pek farklı değil. Y Pulse tarafından Mayıs 2021’de yayınlanan çalışmada genç çalışanların %44’ünün kariyer hedeflerini gözden geçirdiği belirtiyor. Maaş beklentisi tutkuların önüne geçti, %53 maaşın her şeyden önemli olduğunu söylüyor; 2020’ye göre maaşı tutkularının üzerine koyanların oranı %20 artmış. 

Kısaca genç çalışanın çoğunluğu sadece maaşını düşünüyor, kuruma olan aidiyet ile ilgili neredeyse hiçbir veriye rastlamıyoruz, neredeyse yok. Olmaması da çok normal. Yıllarca oku, mezun olunca keyifli bir kariyer düşle, onun yerine cevaplanmayan mailler, Linkedin’den bağlantılarla bir kapı aralama mücadelesi, eşi dostu araya koyup bir mülakat ayarlamaya çalışmalar var. Ardından bitmeyen mülakatlar, ha oldu ha olacak diye geçen haftalar. Sonra işe başlama ama o da bir tuhaf, birkaç ay deneme, sözleşmeli başlama gibi ne olduğu çok da anlaşılmayan bir başlama süreci. Kimi kurumlarda önce stajyer olarak başlamak yaygın. Bu stajyerlik ne kadar sürer, işe girişe garanti olur mu bilinmez. 10 ay geceli gündüzlü, yemeğini bile kendi cebinden ödeyip çalışan bir öğrencim, 10 ay sonunda işe alım konusunda ısrar edince stajyerliğine son verilmişti. Ekonomi dergilerinde gördüğümüz karikatür gibi bir hikâye ama maalesef gerçek. Staj yapmadan işe başlanamaz, staj süresinde de bildiğin sömürü sistemi, sonrası da kısmet.

Neyse diyelim hikâye bu kadar acıklı değil, işe bir şekilde başlandı. Verilen başlangıç maaşı değil aile geçindirmeye, kendini zor geçindireceği bir meblağ olacak muhtemelen. Ama bir sıfırdan büyüktür deyip çalışmaya başlanacak. Bu arada hatırlayalım: mali bir sıkıntı zamanında da ilk işten çıkarılanlar yeni işe alınanlar. Çoğunlukla bizim yeni mezun veya yeni mezun sayılabilecek gençler.

Tek dert maaş değil tabii ki, kendini ispatlamak için gece-gündüz birbirine girmiş bir çalışma temposu zaten cepte. Bu azımsanmayacak çalışma temposunun nedenlerinden biri de aslında başka bir acı gerçeğin çıktısı, şirketlerde ara yönetici pozisyonlarında çalışan sayısının ve kalifiye orta düzey yöneticilerin azlığı. Bir üst düzey yönetici, bir iki yeni işe başlayan genç çalışanla koskoca bir departman dönüyor. Çünkü ara yönetici maliyetli, genç çalışana verilen maaş daha az. Bu durumun harika da bir söylemi var: Kadromuzu gençleştiriyoruz. Daha ayıp, daha akılsız bir söylem olamaz. Bir kere kadro gençleştirilmez, kadro da genç çalışanlar yetiştirilir. Kurumun hafızası, kültürü, bilgisi genç çalışanlara aktarılır; gençler de bu aktarılanı kendi kuşak kültürleri, bilgileri, enerjileriyle geliştirirler. Bu şekilde de kurum gelişerek devam eder. Ama şu an dünya böyle dönmüyor.

Şu an iş dünyasının döndüğü şekliyle de genç çalışanların haliyle kurumlara sadakati yok, “freelance” çalışma fırsatı varsa bunu asla kaçırmıyor, daha iyi bir teklif çıkarsa arkasına bakmadan gidiyor. Böyle yaptıkları için kurumlar da şaşırıyor; ben de kurumların şaşırmasına şaşırıyorum. Çok affedersiniz, ne yapmalarını bekliyordunuz? Kendilerini geçindiremedikleri maaş karşılığında gece gündüz çalışırken, geleceklerini göremezken, kendi çıkarları yerine kurumu mu düşünselerdi?

Ben şaşırılacak bir durum göremiyorum, kimse kusura bakmasın. Gençlere değer sunmadığımız sürece aidiyetin oluşmasını beklemeyelim.

Herkese bu vesile ile keyifli bir yaz dilerim; biriken tatil hakkınız varsa tam kullanma zamanı. Zorla ücretsiz izne çıkmak yerine bari kendi keyfinize göre kafanızı dinleyin derim.

Sağlıcakla kalın