Şırnak, Diyarbakır, Eskişehir… coğrafyalar ayrı ama çocukların kaderi aynı!
Bir yıl önce, henüz yüz yılın kademli elektrik zamları üzerimize yağmaya başlamadan önce iki çocuğumuzun enerji yoksulluğu ve yoksunluğu nedeniyle yaşamlarını yitirdiklerini günler sonra, kainat iletişim başkanlığına rağmen basından öğrendik.
Yunus E. B. 2 yaşında elektrik kesintisi ve soğuk nedeniyle hayatını kaybettiğinde babası; “Sobayı yakamıyoruz, ocağı yakamıyoruz, su ısıtamıyoruz, bir çay içemiyoruz. Hayat o kadar çok pahalı olmuş ki! Ay başı gelmeden kirayı düşünüyorum. Kirayı ödesem, elektik kesilirse ne yapacağım? Elektriği de ödedim diyelim çocuklar bir şey istediğinde ne yapacağım? Bir teneke yağ 60 lira olmuş. Kim neyle nasıl geçinecek? Bir tek ben değil, bütün insanlar bu sorunu yaşıyor” diyordu.
Ali Z. 4 yaşında elektrik kesintisi nedeniyle hayatını kaybettiğinde annesi; “Oğlumun ölümü üzerinden 20 gün geçti, hala elektrikler gittiği zaman korkuyorum ve o duyguları yeniden yaşıyorum. Benim oğlum bu yüzden öldü, ama başkasının çocuğu ölsün istemiyorum” diyordu.
Nur Elif 6 yaşında yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle yaşamını yitirirken, 2 kardeşi koruma altına alındı. Devlet sosyal devlet olsaydı bu dram yaşanır mıydı?
Bu çocukların yaşamlarını yitirmeleri toplumda yeteri kadar yankı bulmadı, yer yerinden oynamadı. Çünkü ülkenin gündemi, elektrik faturalarımızdaki toplam payı yüzde 1 olan TRT payının kaldırılıp kaldırılmayacağına kilitlendi. Oysa bir baba “kirayı ödesem, elektriğimiz kesilirse ne yapacağım”, bir anne “benim oğlum elektrik kesintisi yüzünden öldü” diyordu. 2021 Aralık ayında yoksulluk ve yoksunluktan çocuklarımız ölüyordu bu ülkede.
Henüz yüz yılın kademeli elektrik zamları yapılmamış ama TBMM’den neredeyse oy birliği ile geçen 7346 sayılı torba içerisinde kademeli tarifeye ilişkin ip uçları verilmişti. 2022 yılına girmemize dakikalar kala Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun (EPDK) ortalamada yüzde 100’ün üzerinde elektrik zamlarıyla yeni yıla merhaba demiştik. Elektrikte kademe ve KDV manevralarına rağmen yıl içerisinde yapılan zamlar ile Aralık 2021’de 100 TL olan faturamız bugün 189 TL, 100 TL olan sanayi faturası ise 506 TL oldu. İlk kalem cebimizden elektrik faturası olarak, ikincisi ise üretilen ve sonra bizim aldığımız malların faturası olarak yine bizden çıkıyor.
Elektrik için ödediğimiz bedelin sadece evimizde ödediğimiz faturadan ibaret olmadığını, toplumsal faturamızın tarifeler toplamıyla değerlendirilmesi gerektiğini yaşayarak öğrenmiş olmalısınız.
Elektrik fiyatları maliyet ve kâr toplamı olması gerekirken 2002 yılı içerisinde yapılan zamlar bu toplamın çok üzerinde. Toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan dar gelirlilerin ücret artışları ile elektrik zam oranlarını karşılaştırırsanız hayatın olağan akışının dışında yapılan bu zamların, bize söylendiği gibi enerji bedelinden ibaret olmadığını görebilirsiniz. Bize gelen faturalarda; i) özelleştirme bedeli, İİ) çalıştırılmayan santralların maliyeti, iii) yakıt tercihi farkı gibi görünmeyen kalemler var.
Elektrik zamları sermaye transferidir. Çünkü üretimin yüzde 80’i, dağıtım ve perakende satışın yüzde 100’ü özel sektörün elinde. Özel şirketlerin manipüle ettiği piyasasında elektriğin kilovatsaati ortalama fiyat 4 TL iken, kamu kurumu olan Elektrik Üretim AŞ’nin (EÜAŞ) kayıp kaçak için sattığı toptan elektriğin kilovatsaati 32 kuruş! EÜAŞ’ın perakende satış yapan şirketlere satış fiyatı da piyasanın dörtte biri, 1,1 TL/kWh.
Bu zamlarla çocuklarının beslenmesinden, sağlığından, oyuncağından ve hatta sürekli yaz saati uygulamasıyla uykusundan çalarak özel şirketlere bizim sırtımızdan sermaye transferi yapılıyor.
Bu sermaye transferi sadece elektrikte, enerjide değil şüphesiz.
Daha dün zeytinin zaferini kutlarken, babalarımızın vergileriyle zamanında yapılan limanların ihalesiz ve neredeyse sudan ucuza kira sürelerinin uzatılması da sermeye transferinin son örneğidir.
Bir yıl önce Şırnak’ta Ali’nin, Diyarbakır’da Yunus’un yoksulluktan ve yoksunluktan yaşamını neden yitirdiklerini yeterince sorgulamadığımız için daha da yoksullaştığımız bir 2022 yılını yaşadık. Şimdi Eskişehir’de 6 yaşındaki Nur Elif’in açlıktan, bakımsızlıktan yaşamını yitirmesini sorgulamazsak, bunu dert edinmezsek, bu düzene dur demezsek 2023 bizim için çok çok daha kötü geçecek.
Adı “…. Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair…” olarak TBMM’den geçirilen yasaların her biri biliniz ki daha önce kısmen laik, sosyal ve hukuk devleti olarak kurgulanan mevcut yasaların sermaye lehine değiştirilmesi ile çocuklarımızın geleceğinden çalınan ve şirketlere aktarılan kanun maddeleri ile dolu mayın tarlasıdır.
TBMM Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi Ve Teknoloji Komisyonunda kabul edilen 2/4780 esas numaralı Kanun Teklifi ile babalarımızın emeği ile yapılan limanların bedavaya, ihalesiz birilerine verilmesi ile 6 yaşındaki Nur Elif’in açlıktan yaşamını yitirmesi arasında çok sağlam ama ters işleyen bir ilişki var. Yoksulluk ve yoksunluk başka çocuklarımızın yaşamını söndürmesin istiyorsak bu kanun teklifi TBMM Genel Kurulundan geçmemeli. Her bir özelleştirme, çocuklarımızın belenmesinden, sağlığından, uykusundan, oyuncağından, yaşam hakkından çalarak şirketlere yapılan bir sermaye transferidir.
Görsel : Ehmitrich, unsplash.com