Hava alev alev. Malum aylardan Temmuz. Ülke gündemi ise körük olmuş harlıyor ateşi. Yaz uykusuna yatmaz mıydı, gündem! Nefes almaz mıydı, siyaset? Seçim var, seçim var! Kum saati ters yüz edilmiş. Kum taneleri olanca hızıyla düşüyor aşağıya. Senaryolar havada uçuşuyor. Seçim olacak mı, olmayacak mı? 6’lı masa kozunu gösterdi mi göstermedi mi? Blöf mü yapıyor? Piyasalar, sabaha nasıl uyanacak?
Ülke toprağına sinmiş bir köstebek gibi sancılar. Çoktan köstebek vurma oyununa dahil etmiş, gündem. Değil mi ki ülkenin ana muhalefet partisi başkanı, KYK’dan sonra “EYT loading” diye tivıtırda haber veriyor… Bir bakıyorsunuz Ege’nin mavi sularında kafasını gösteriyor, telaşla tokmağı indiriyorsunuz başına. Tam bir oh çekiyorsunuz, Konya’da sihirli mantar patlıyor, telaşla üstünü nasıl örteriz, kapatırız diye tüm vücudunuzla üstüne yatıyorsunuz. Koku mu, boş verin kokuyu, kokan tuz olduktan sonra. Karadeniz’deki gaz kokusu da beyinleri uyuşturuyor. Tam rahat nefes alacağız, sabaha dinç uyanacağız diyorsunuz, bir de ne haber Irak-Zaho’da bir saldırı, savaşın çanlarını tam da seçim arifesinde tıngırdatıyor. İktidar çoktan köstebek vurma oyununda telaşla, yaz sıcağında terler sırtından akarak, çıkan köstebekleri vurmaya çalışıyor. Tohumlar 20 yıldır serpilmiş. Nemi yemiş, kar suyu sızmış toprağa. İstençle, iradeyle süreç yürütülmüş, ancak artık kontrol elden çıkmış. Korkuyu göstermek istediğinde baş göstermesine izin verilen köstebekler, artık söz dinlemiyor.
İşin özeti tam bu derken, ülke gündeminin vazgeçilmezlerinden biri de hiç kuşkusuz üniversitelerdir. Üniversite giriş sınav sonuçları açıklandı. Başarı grafikleri üzerinden yorum üstüne yorum yapılıyor. Çürümüş bir eğitim-öğretim sistemi, artık hiçbir yerinden dikiş tutmuyor. Neredeyse her mahalleye bir üniversite açıldı. Toplam üniversite sayısı, resmi rakamlara göre; 209. YÖK’ün yayınladığı istatistiklere göre, öğrenci sayısı ise 8 milyon 296 bin. Önemli bir rakam olduğunu söylemek gerekir. Öğretim elemanı sayısı ise neredeyse 185 bin.[1] Tüm bu verilere karşılık, YÖK’e öğrencilerin güveni ise yapılan araştırmalara göre giderek düşüyor. Gelin görün ki, Almanya bizi kıskanıyor. Gerçekten çok kıskanıyor. “Şansölye Merkel’e ‘Bizim 8 milyon 400 bin üniversite gençliğimiz var’ dediğimizde böyle bir üfledi, şaşırdı. Bizim eksiğimiz nerede? Keyfiyette” daha geçtiğimiz yılın şubat ayında söylenmiş. Sözün sahibini de varın siz bulun! Nasıl olsa, gündem dijital oyun terminolojisi üzerinden yürüyor. Kimileri “game over” derken, kimileri de “loading” diyor. “Who says” koysak oyunun adını ne çıkar!
Yükseköğrenimin özet tablosu yorum yapmak için yeterli. Haziran ve temmuz ayları üniversitelerin mezuniyet törenleri vardır. Sevgiyle saygıyla anayım, Oktay Verel Hoca’nın İstanbul Basın Yayın’ın genç gazeteci adaylarına ilk dersindeki sorusunu: “ne haber”dir! O tok ve etkileyici sesi, mikrofona yapışan dudaklarından, kulaklarımıza küpe gibi takıldı. “Köpek vatandaşı ısırdı, haber değildir!”[2] Dikkati toplamaya çalışan Verel, o ikinci tümcesini de “Vatandaş köpeği ısırırsa, haberdir”. Eğer olay Türkiye’de vuku buluyorsa ki, mümkündür, şaşılacak bir şey de yok. Ama bu sözün ardından hepsinden daha önemlisi ve ayrıntıya feneri tutan sözü ise “Ama köpek Başbakanı, Özal’ı ısırdıysa…”dır. Haber, insanın köpeği ısırmasıdır, ama “kim söyledi”, “kim yaptı” ayrıntısındadır bütün öykü! Mezuniyet törenleri sıradandır. Haber değeri taşımaz. Törenler yapılır, çocuklar o mutluluğu yaşarken veliler de tablonun gururunu ve onurunu taşır, paylaşır. Son iki yıl pandemi nedeniyle mezuniyet törenleri yapılamadı. Pandemi, bu yıl yapılan ya da yapılabilen mezuniyet törenlerinin yapısını da değiştirdi. Öğrenimin artık uzaktan, online yürütüleceği, sürecin öyle bir evrilmeye dönüşeceği tezlerini güçlendirdi pandemi. Mezuniyet törenlerinde de kendini gösterdi. Lisans programından mezun olanların önemli bir kısmı ancak öğreniminin 1,5 yılını yüzyüze dersle yapabildi. Törenlerin coşkusu, öğrencilerin öğretim elemanlarıyla vedalaşmaları, pandeminin etkisiyle gerçekleşti. Törenlerde kendi değişimini doğal olarak yaşadı. Törenler, fakülte, bölüm birincilerinin açıklandığı, kutlamalarının yapıldığı törenlerdir. Törenlerin genel yapısında da, önce öğrenci temsilcisi konuşur, ardından kurum sorumlusu, dekan-müdür ve ardından rektör ya da rektörü temsilen kim varsa… Üniversiteler için söylemek gerekir ki, hem eğitim-öğretim yılının açılış hem de mezuniyet törenleri önem taşır. Açılış törenleri, haber olur. Çünkü büyük üniversitelerin açılış törenleri genellikle ülke yönetiminin başındakilerinin ziyaretleriyle gerçekleşir, gerçekleşirdi… YÖK Başkanı, Cumhurbaşkanı… Açılış törenleri, olağanüstü güvenlik önlemleriyle, olası protestoları, tepkileri engellemek üzere yoğun bir dikkatle gerçekleştirilir. Açılış törenlerinde pek de öğrencilere yer verilmediği için, çok ender tepkilere, protestolara tanıklık ederiz. Ama mezuniyet törenleri öyle değildir. Mezuniyet törenleri, sürprizlere gebedir. Öğrenciler, tüm yaratıcılıklarını gösterirler. Tüm engellemelere karşın, bir yolunu bulup, haber olma başarısını gösterirler. Çok renklidir, mezuniyet törenleri. Salt üniversitede değil. Bazı liselerde de son zamanlarda ilginç tepkilere rastlanmıştır. İstanbul Erkek Lisesi’nin 2016 mezuniyeti buna en iyi örneklerden biridir. Mezuniyet sırasında kürsüye arkalarını dönerek tepkilerini dile getiren öğrenciler, yazdıkları bildiride “Bizler özgür düşünceden yanayız / Bizler demokrasiden yanayız / Bizler insan haklarından yanayız / Ve bizler sevgiyi, kardeşliği daima herşeyin üstünde tutacağız…” diyerek, umut olmuşlardır.
Üniversite mezuniyet törenleri bu yıl da haber olma başarısını gösterdi. Boğaziçi Üniversitesi, mezuniyet törenini bütçe sıkıntısını gerekçe göstererek yapmadı. Dereceye giren öğrencilere takdirleri, makam odalarına sıkıştırıldı. Öte taraftan “Kurumsal İletişim Ofisi”nden bir “hatırlatma” geldi “… Boğaziçi Üniversitesi kampüsleri çeşitli grupların eylem alanı olarak kullanılamaz. Bu tür izinsiz eylemlere katılan mezunların mezun kartları iptal edilecek, kampüslere girişleri engellenecektir” açıklaması yapıldı. Tam da Züğürt Ağa’nın tehditi gibi, “sataram köyü…”! Alternatif kürsüde öğrencilerine seslenen Prof.Dr. Mine Eder de Ofis’in hatırlatmasına karşılık, “Siz siz olun, despotlara benzemeyin çünkü Boğaziçi budur” hatırlatmasında bulundu.
Hemen ardından Hacettepe Tıp’ın mezuniyeti haber oldu. Kürsüde mezunlar adına konuşan Kaya Avşar, tarihe not düştü. Avşar’ın konuşma seyri, zülfü yâre dokununca, Dekan’ın müdahalesi kayıtlara geçti. Avşar, “…Bilim, baskıların, siyasi kaygıların olmadığı demokrasinin ön planda olduğu özgür platformlarda ilerler…” diyerek büyüklerine, hocalarına örnek oldu!
Haber olma ısrarı tam da budur. Kurumsal iletişim ofisleriyle şirketleşen, piyasalaşan üniversiteler haberin şifresini henüz çözememişler ki, ısrarla haber süzgecine takılma başarısını gösteriyorlar. Tüm bunlar dikkat çekerken sezonun kapanışını da ODTÜ yaptı. Törenler, her yıl efsane “Devrim Stadyumu”nda yapılıyordu. Derken ODTÜ’nün o şenlikli, renkli mezuniyet töreni de Rektörlüğe takıldı ve adını anmaktan çekinerek “… Stadyum”daki törenin, güvenlik nedeniyle yapılmayacağını bildirdi. “Son dönemlerde farklı grupların gerçekleştirdikleri izinsiz toplantı ve eylemlere farklı, yanlı ve yanlış bir gündem oluşturma veya üniversiteyi çeşitli gruplaşmaların merkezi haline getirme çabasını…” görmüş Rektörlük. Sistem aslında yapılan açıklamalardan da açıkça tek tip bir yapılanmayı da açığa çıkarıyor. “İzinsiz gösteri”, “güvenlik” temel kaygı. Kimin kaygısı? Dijital sözceye bir söz daha ekleyelim o zaman “whose fear?”! Pardon “korku” değil değil mi, kaygıydı!
Kim belleklerden silebilir ki! Hüseyin İnan, Taylan Özgür, Alpaslan Özdoğan, Mustafa Yalçıner, Mete Ertekin bir araya gelip, ODTÜ Stadyumu’na yazdığı “DEVRİM”i.
Kapak Görseli: Baim Hanif/ Unsplash
[1] https://istatistik.yok.gov.tr/
[2] https://iletim.istanbul.edu.tr/index.php/2018/03/30/gazeteci-yazar-oktay-verel-hayatini-kaybetti/