Avignon Tiyatro Festivali ile ilk tanışmam 2000 yılındaydı. Doktora tezim için önemli bir oyunu izlemem ve analiz etmem gerekiyordu. Avignon Festivali programında yer alan bu oyun aynı zamanda Fransa’ya festivali izlemeye gitmem için de itici bir güç olmuştu. Bu seyahatime aynı liseden iki arkadaşım da katılınca heyecanımızı kelimelerle anlatmak imkansızdı. Bir de Cumhuriyet Gazetesi Kültür Sayfası için yazı ve röportaj olanağım da olunca ilk festival benim için hem iş hem araştırma hem de arkadaşlarımla keyifli bir seyahate dönüştü. Açıkçası hem İn yani ana festival ile hem de Avignon Off festivaliyle ilgili yaptığım röportajlar nedeniyle festivali ile ilgili çok sayıda bilgiye de o yıllarda sahip olmuştum. Bu Avrupa’nın sahne sanatları alanında en güçlü, en yoğun festivali ile bir sonraki buluşmam ise 2005 yazında gerçekleşti. Artık işin profesyonel tarafındaydım. Şubat ayında İstanbul Tiyatro Festivali’nde direktör yardımcısı olarak çalışmaya başlamıştım. O tarihten sonra ve festival direktörlüğüm dönemimde olabildiğince Avignon Festivali’ni izlemeye başladım. Sadece oyunları izleyip, festival programı için seçkiler yapmak amacıyla değil aynı zamanda çok sayıda profesyonelin uğrak yeriydi Avignon. Oyunlar, profesyonel buluşmalar, arkadaşlıklar, güneyin giderek artan sıcağı, ağustos böceklerinin kulaklarda yer eden sesleri, hava geç karardığı için geç saatte başlayıp geç saatte biten oyunlar, kimi zaman oyun izleyerek sabahlamalar… Kısacası festival ruhunu görmek , yaşamak isteyenlere, gençlere, öğrencilerime her zaman mutlaka bir kez olsun deneyimlenmesi gerektiğini söylediğim bir festivaldir Avignon Festivali…
Son kez 2019’da gitmiştim. Arkasından Pandemi ve iki yıl boyunca her şeyin durması tabii ki festivalleri de etkilemişti. Bu yıl yeniden Avignon’a dönmeye karar vermiştim. Tam dört yıl sonra yeniden orada olmak… Tabii ki çok heyecan vericiydi. İnsan çabuk unutuyor. Çok sık seyahat etmeyince bazı alışkanlıklar kayboluyor ama sonra yine çabucak hatırlayıveriyorsunuz. Öncelikle Avignon’un merkezine yakın kalacak bir yer bulmak her şeyden önemlisi. Sonra istediğiniz oyunlara bilet bulabilmek ya da bulamadıklarınız için sürekli takipte olmak. Uçağa binip de Marsilya’dan Avignon trenine bininceye kadar her şey her zamanki seyrinde ilerledi. Tren biletlerinin fiyatı biraz artmıştı. Trenimiz Avignon’a doğru ilerlemeye başladığında yer yer yağmur yağmaya başladı. Yaz yağmuru dedik. Geçer diye düşündük. Akşama oyunlara biletimiz vardı. Bu arada bu yıl Fransa için çok farklı heyecanların yaşandığı bir yıl olarak da tarihe geçiyordu. Paris’te düzenlenecek olimpiyatlardan dolayı tüm etkinliklerin tarihleri Haziran ayına doğru çekilmişti. Uzun yıllardır Temmuz ayının ilk haftası başlayan Avignon Festivali de tabii ki be değişiklikten etkilenmişti. Festivalin tarihi bir hafta öne alınmıştı. 29 Hazian’da başladı festival 21 Temmuz’da da sona erdi. Olimpiyatların açılış törenleri için uzun zamandır büyük bir hazırlık vardı. Bir de tabii seçimler. Fransa’da seçimlerin ikinci turu 7 Temmuz’da yapılacaktı. Biz de arkadaşlarımla 6 Temmuz’da Fransa’ya hareket ettik. Fransa’da 30 Haziran’da ilk turu yapılan erken seçimlerde Marine Le Pen ve Jordan Bardella liderliğindeki aşırı sağcı Ulusal Birlik (RN) partisi, birinci sıraya yükselmiş ve ülkenin siyasi tarihinde ilk kez bir aşırı sağcı parti birinci sırada yer almıştı. Seçimlere katılımın düşük olmasının da bunda rolü büyük deniyordu. Bu sonuçlar üzerine yaşanan panik yerini bir süre sonra ikinci tur seçimler için yoğun bir çalışma ve kampanya dönemine bıraktı. Tabii bu sonuçtan rahatsız olan sol görüşlü seçmenler tarafından. İşte Fransa’da bir taraftan seçim baskısı devam ederken diğer taraftan Olimpiyat hazırlıkları ve Fransa’nın en önemli kültür sanat festivalleri de birer birer sahne almaya almaya başlamıştı. Kaos, gerginlik, belirsizlik, sıkıntılı bekleme Avignon’a geldiğimiz ilk günün izlenimleri. Tüm bunlara ek olarak şiddetini giderek arttıran sağanak yağmur da üstüne gelince festivalin şanssızlıklarına bir yenisi daha eklenmiş oldu. O gece açık hava mekanlarında programlanmış tüm gösteriler yağmur nedeniyle iptal edildi. Ertesi gün yani 7 Temmuz ise sokaklar seçmenlere kalmıştı. Festival sessizce ilerliyordu. Bu noktada 2023 yılında ilk festivalini düzenleyen Avignon Festivali artistik direktörü Tiagos Rodrigues’in öncülüğünde gerçekleşen bir etkinliği de anmadan geçmemek gerekir düşüncesindeyim.
Seçimlere az bir zaman kala ve ilk tur sonuçları Fransızları bu kadar hayal kırıklığına uğratınca sanatçılar da tabii tepkisiz kalamazdı. Avignon Festivali’nin efsanevi mekânı Papalar Sarayı’nda 4 Temmuz’u 5 Temmuz’a bağlayan gece festivalin direktörü Tiago Rodrigues tarafından aşırı sağa karşı siyasi ve sanatsal büyük bir etkinlik düzenlendi. “La Nuit d’Avignon” (Avignon Gecesi) adı verilen bu etkinliğe oyuncular, sanatçı birlikleri, sendikalar, kentin yöneticileri katıldı.
5 Temmuz, sabah saat 1.15’te ihtişamlı Papalar Sarayı’nın Büyük Avlusu İtalyanca « Siamo tutti antifascisti ! » («hepimiz antifaşistiz») sözleriyle inledi. Büyük bir bölümünü gençlerin oluşturduğu iki bin kişi sesleriyle, alkışlarla bu protestoya katıldı. Etkinlik gün doğuncaya kadar da devam etti.
Bu büyük olayı yazılanlardan, arkadaşlarımın paylaştıklarından takip edebildim. Ne yazık ki önceden programda olmayan ve ani bir kararla gerçekleşen etkinlikten bir gün sonra Avignon’daydım. Ama tüm sanatçılar, orada bulunanlar bu geceden söz ediyordu. 7 Temmuz’da gerçekleşen seçimler o gün kenti alışık olmadığım bir sessizliğe ve giderek artan bir gerginliğe bırakmıştı. Seçimlerin ilk sonuçlarını Festival direktörü Tiago Rodrigues’in yönettiği “Hécube, pas Hécube” oyununu beklediğimiz Carriere de Bourbon (festivalin en ilginç mekânlarından biri, ilk olarak 1985 yılında Peter Brook tarafından Mahabharata oyununda kullanıldı) , Taş Ocağı’nda almaya başladık. Seçim sonuçları belki büyük bir zafer değildi. Sonuçlar birbirine çok yakındı ama Fransızlar bir kez daha aşırı sağın öne geçmesine engel olmuştu. İşte bir festivalin sadece bir sanat olayı olarak değil aynı zamanda seyircisiyle, oyuncusuyla, sendikasıyla, kentin yöneticileriyle tek bir bütüne dönüşerek sırası gelince halkın sesi olmasına çok etkili bir örnek….
Avignon yazıları devam edecek…