Sesini Duyurmak…

0
331

Bu hafta basından takip ettiğim kadarıyla Avrupa’nın farklı ülke ve kentlerinde hayat pahalılığı protesto edildi. Protestolar uzun bir süredir devam ediyor aslında ancak giderek daha fazla ülkede ve daha fazla sayıda insanın katılmasıyla gerçekleşmeye başladı.

Ayrıca İspanya’da da emekliler hayat pahalılığını ve enflasyonun yaratmış olduğu gelir kayıplarını protesto ettiler.

Giderek yayılan grevler ve protestolar ile daha büyük kitleler yaşadıkları ekonomik zorluklar karşısında seslerini duyurmak ve kayıplarının telafi edilmesi için daha fazlasını da yapmak konusunda kararlılıklarını gösteriyorlar.

Avrupa’daki hükümetler bu gelir kayıpları karşısında almış oldukları önlemlerin ne kadar yerinde ve önemli olduğunu altını çizmekle meşguller ancak buna rağmen toplumlar ikna olmuyor ve huzursuzluk artıyor.

Geçen haftaki yazımda da belirtiğim gibi İngiltere’de hükümet değişikliği ile başlayan ve mini bütçe açıklaması sonrasında yaşananlar, sonunda Maliye bakanı değişikliğine yol açtı. Ancak henüz sular durulmuş değil ve bir süre daha da ortadaki karmaşa devam edecek gibi duruyor.

Liz Truss’ın büyüme konusundaki ısrarı ve yeni ekonomi bakanının vergi artışı ve kamu harcamalarındaki kesintileri dile getirmesi ne kadar zor bir dönemeçte olunduğunu gösteriyor.

Yoksulluk ve geçim sıkıntısı dalgasının sorumlusu olarak Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ve sonrasındaki enerji, gıda ve gübre gibi ana maddelere ilişkin yoklukları ve ani fiyat artışlarını sebep göstermek biraz işin kolay yolu oluyor. Bu gelişmelerin hiç mi payı yok diyeceksiniz.? Tabii ki var ancak enerji sektöründe yapılmayan veya tamamlanmayan yatırımlar, iklim değişikliği, verimsizlik gibi konular üzerine Rusya’nın işgali de eklenince gıda krizi kaçınılmaz oldu.

Tüm dünyada yaşanan gıda fiyatları enflasyonu ve gıda temininde yaşanan sorunlar insanları huzursuz ediyor ve gelecek endişesi taşıyan kitleler çareyi sokağa taşan protestolar ile sesini duyurmaya çalışmakta buluyor.   

Haberde yer alan grafikte de görüldüğü gibi Türkiye’de 2021 kasım ayından sonra gıda fiyatları artış hızında tüm dünyadan olumsuz anlamda bir ayrışmanın olduğunu görüyoruz.

Geçen sene FED üyeleri ve başkanı ve hatta bizzat ABD başkanı tarafından da GEÇİCİ olarak tanımlanan enflasyon konusunda biraz daha ciddi ve gerçekçi yaklaşımlarda bulunulsa belki şu anda bazı şeylerin çözülmesi yolunda adımlar çoktan atılmış olacaktı.

Öte yandan Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde nükleer silah kullanılması riski giderek artıyor ve bunun yaratacağı etkilerin konuşulması bile tüyleri diken diken ediyor. Bu kadar fazla sıkışmışlığın toplumlarda yaratmış olduğu baskının bir sonucu olarak görülebilir tüm bu protestolar. Ancak ne yazık ki ciddi bir karşılık bulmuş değil henüz yöneticiler tarafında…

Sadece açıklamalar ve çokça duymuş olmaktan dolayı artık bıkkınlık veren “sözlü yönlendirmeler” ile (forward guidance) de artık bir çözüm bulunması noktasını geçtik.

Politikacıların ekonomik büyümeden beslendikleri ve buna bağlı olarak yarattıkları iş imkanlarıyla, düşen hayat pahalılığı ve azalan işsizlik oranlarıyla seçmen karşısına çıkmaktan mutlu olduklarını biliyoruz. Çünkü bu güne dek bundan fayda sağlıyorlardı ama artık bu başlıkların rakamsal karşılıkları hemen hemen hiç bir ülkede iç açıcı değil!

Bütün bunlara karşılık, şirketlerin bilançolarında iyi karlar açıklanmaya devam ediyor! Bu kadar olumsuzluk varken nasıl oluyor  da bu mümkün olabiliyor peki? Cevap açık… Tüketiciler henüz her şeye rağmen tüketmeye devam edebiliyorlar. Pandemi destekleri ile bir miktar toparlayabilen ya da en azından tam dibe  vurmayanların halen kredi kartı harcaması yapmaları mümkün. Henüz hala işi olan, çalışabilenler tüketmeye de devam ediyorlar. Mevcut şartlar da şirketler de mal ve hizmetlere zam yapabiliyor.

Ancak enflasyonun yıkıcı etkileri kısa bir süre sonra daha fazla hissedilmeye başlayacak. Hane halkı destekleri ve belirli mal ve hizmetlere ilişkin kamu desteği kalkmadan gerçek harcama gücünü göremeyeceğiz. Daha açık deyişle ekonomilerde yaşanacak yıkıcı küçülmeyi henüz görmedik. Bütün bunlara bir de işsizlik eklendiğinde uzun zamandır konuşulan, son dönemde yerini resesyona bırakan stagflasyon yeniden gündeme oturacak.

Kapak Görseli: Ignacio Amenâbar/Unsplash