“İnsanın özgürleşmesinin başlangıcı, otoriteye gülme ve onunla alay etme yeteneğidir” der Christopher Hitchens. Daha önce de bu minvalde bir yazı yazmıştım. Buradan çıkamıyorum. Benim gibiler için yani hayatın gerçekliğini görebilen insanlar için olan-biten hatta olan-bitmeyen bunca zorbalığın, otoritenin aklımızla alay eder vaziyet almasının karşısında sarkastik söylem kaçınılmaz.
Sarkastik söylem başka bir deyişle ironi ile söyleme, eskilerin alaya almak deyimine, örneğin Nasreddin Hoca’nın fıkralarına, Nefi’nin, Neyzen’in hicvine denk düşüyor. Halk edebiyatında buna “taşlama” deniyor. Taşlama, bu söylemin en yerini bulduğu tanım. Sizi yukarıdan taşlayan, köşenize sıkıştırıp sizi hareket edemez duruma getirenlere siz de aşağıdan sözlerinizle taş atıyor, kafasını gözünü yarıyorsunuz. Aslında bu yaptığınız bir ödeşme…
Adına ne derseniz deyin kendinizi özgür hissetmeniz için, otoritenin, zorbanın taşlarına “acımadı kiii” diye bağırarak nanik yaptığınız biçim alaycılık… Yapın, iyi yapın, güzel yapın, hep yapın, içimiz soğusun…
MESELA…
Torpilin, mülakatın siyasi iktidarın yanaşmaları lehine işletildiği bu dönemde kariyer sahibiyim diye övünen, birkaç yerden maaşa bağlanan bir kısım şahsa Kazak Abdal gelse şöyle dese mesela güzel olmaz mı?
Ormanda büyüyen adam azgını
Çarşıda pazarda insan beğenmez
Medrese kaçkını softa bozgunu
Selam vermeğe dervişan beğenmez
Alemi ta’n eder yanına varsan
Seni yanıltır bir mesele sorsan
Bir cim bile çıkmaz karnını yarsan
Camiye gelir de erkan beğenmez
Elin kapusunda kul kardaş olan
Burnu sümüklü gözü yaş olan
Bayramdan bayrama bir tıraş olan
Berber dükkânında oğlan beğenmez
Dağda bayırda gezen bir yörük
Kimi tımarlı sipahi kimi bir bölük
Bir elife dili dönmeyen hödük
Şehristana gelir ezan beğenmez
Bir çubuğu vardır gayet küçücek
Zu’mü fa’sidince keyf getirecek
Kırık çanağı yok ayran içecek
Kahvede fağfuri fincan beğenmez
Aslında neslinde giymemiş hare
İş gelmez elinden gitmez bir kare
Sandığı gömleksiz duran mekkare
Bedestene gelir kaftan beğenmez
Kazak Abdal söyler bu türlü sözü
Yoğurt ayran ile hallolmuş özü
Köyden şehre gelen bir köylü kızı
İnci yakut ister mercan beğenmez.
Kendilerine muhalif herkesi “terörist” ilan eden, ellerindeki güce dayanarak özgürlüklerinden alıkoyan, yargıyı kullanarak cezalar yağdıran iktidar ve avanesine Nefi gelse şöyle dese mesela, olmaz mı?
“Müftü efendi bize kâfir demiş.
Tutalım ben O’na diyem Müselman.
Lâkin varıldıkta ruz-ı mahşere,
İkimiz de çıkarız orda yalan.”
Neredeyse hepimiz her şeyin farkındayız. Memlekette işler nasıl döner biliriz. Bir yığın yolsuzluk dedikodusu dolaşır ve hatta ispatlanır ama bir sonuç alamayız. “Neden sonuç alamayız” üzerine konuşmak başka bir yazının konusu olsun ama Neyzen Tevfik misali çıkıp şunu da diyemez miyiz mesela?
“Maliye Bakanı hakkında yolsuzluk dedikodularının dolaştığı bir dönemde soruyorlar Neyzen’e;
-Neyzen, çalarken mi neşelenirsin, yoksa neşeli olduğun zaman mı çalarsın?
Neyzen;
-Maliye Vekili değilim ki, çalarken zevk alayım…”
Yoksulun doymadığı, işçinin emeğinin karşılığını alamadığı, kadınların, çocukların zül bir hayat yaşadığı bu dönemde bunları görmeyip de iktidarın borazanlığını yapan trol ekibine, yaltakçısı gazeteci bozuntularına, para için takla atan yanaşmalarına Namık Kemal gibi
“Edepsizlikte tekleriz
Kimi görsek etekleriz
Hak’tan ümit bekleriz
Ne utanmaz köpekleriz” desek pek güzel olmaz mı mesela?
Unutmadık! “Adana’da eşi bir yıla aşkın süre işsiz kalan 26 yaşındaki Emine Akçay’ın, 8 aydır kirasını ödeyemediği evde iki çocuğunun ısınması için saç kurutma makinesini çalıştırıp, diğer odada kendini tavana asarak intihar ettiğini” biz unutmadık. Bu yoksulluğu görmeyen, yeni Emine Akçay’ların intiharına zemin hazırlayacak adaletsiz zenginleşmeye devam edenlere, sistemi zenginin doyup fakirin öldüğü hale getirenlere Tevfik Fikret gibi
“Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak!
Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak!
Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak,
Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak…
Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin,
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” desek mesela, pek yaraşmaz mı açgözlülere?
Sanata, müziğe düşman yobazlara karşı, konser yasaklarına karşı âşık Dertli gibi
“Telli sazdır bunun adı
Ne ayet dinler ne kadı
Bunu çalan anlar kendi
Şeytan bunun neresinde
Abdest alsan aldım demez
Namaz kılsan kıldın demez
Kadı gibi haram yemez
Şeytan bunu neresinde” deyiversek mesela…
Dini kendi çıkarlarına göre kullanan, boş hurafelerle insanları kandırmaya çalışan, lüks araçlarda gezip halka az ile yetinmeyi öğütleyen, liyakatsizliğin, rantın sebep olduğu deprem sonrası ölümlere “kader” diyerek halkın iktidarı eleştirmesinin, adalet taleplerinin önüne geçmeye çalışan bir kısım sözde din adamlarına Pir Sultan Abdal gibi
“Koca başlı koca kadı
Sen de hiç din iman var mı?
Haramı helali yedin
Sen de hiç din iman var mı?” diye sorsak mesela.
Aaaaa! Ne ayıp yahu! Neler yazmışım öyle. Siz sorun ben sormam! Siz deyin ben demem! Ben makbul vatandaşım. Ekmek yediğim kapıya tükürmem. Ekmeği ben alın terimle kazanmıyom ki onlar veriyor. Yüce gönüllülerimissss, kıymetlilerimissss… Ben şimdi yukarıda sanki mevcut iktidarı ve etrafındakileri gömmüş gibi oldum. Bunu da düzeltmek isterim şahsım olarak…
Halkı için çırpınan “bir lokma bir hırka” yaşam süren mütedeyyin yöneticilere haksızlık da yapmak istemem. Nitekim onlar da “dış mihraklara” karşı itibardan tasarruf etmek istemediklerinden sarayda yaşıyorlar. Almanya başbakanı gelsin de sıradan bir apartman katında oturan bir başkan mı karşılasın onu yani, ne istiyorsunuz? Ejder meyveli simuti içiyorum demesin de ayran içiyorum mu desin köylü gibi? Iyyyh, öğğğk…
Özel jetiyle değil de sıradan bir uçakla mı gitsin Amerika’ya? Fakir bunlar diye ülkemizi küçümsesinler mi yani, ne istiyorsunuz? İngiltere kraliçesi Hermes çanta kullanıyorsa o, itibarımızı zedeleyerek yerli çanta mı taksın koluna?
Komünistler gibi devlet hastanelerinde muayene mi olalım? Şöyle pırıl pırıl koridorlarında hemşirelerin hizmet edip doktor odalarına, kan tahlili ünitelerine kadar refakat ettiği özel hastanelerde muayene olmasınlar mı?
Koskoca şirket yöneticilerini devlet üniversitelerinde mi okutsunlar? Onların çocuklarına yakışmıyor mu Harvard, Cambridge yünide okumak? Gecekondularda mı otursun bürokratları? Rezidansları, havuzlu villaları olmasın mı onların da? Yoksullar kiralarını ödeyemiyor diye hem de… Cık cık cık! Olmaz! İtibardan tasarruf olmaaaaz!
Depremde insanlar ölmüş. Ölür tabii. Kader diye bir şey var. Burada ölmese başka yerde ölecekti. Onların alın yazısı bu! Bunun için bile iktidarı suçlayanlar var. Yahu ne yapsınlar? Allah’ın işine de mi onlar karışsın, töbe töööbe… Müteahhitleri kolluyorlarmış. Kollamasınlar mı? Bu ülkenin kalkınmasında ellerini taşın altına koyan onlar. Gece gündüz inşaat yaparak çağdaş kentler oluşturuyorlar. Çadırda mı yaşamak istiyorsunuz, ne yani?
Vay efendim işsizlik varmış, gençler açmış… Efendim iş beğenmiyorlar, iş yok değil! Bak ne güzel dedi adam (ay adam demişim) eskiden öğretmenler pazarda limon satarlardı şimdi de satsınlar… E bu öğretmenler de dirsek çürütmüşmüş de okumuşmuş da limon mu satacakmış filan. Zam istiyorlar özel okul sahiplerinden. Asgari ücrete çalışır mıymış öğretmen. Efendim o özel okulu açan zatı muhterem sokakta mı buldu parayı? Pazarda limon sattı da biriktirdi. Şimdi sana mı yedirecek? Töbe tööööbe…
Hâlâ tozlu taşlı yollarda gitmek istiyorlar. 4 şeritli otobanlar yaptık, koca koca hava alanları yaptık, beğenmiyorlar. Efendim kaç kişinin arabası varmış da, araba almak artık hayalmiş de, başını sokacak evi yokmuş, kiradaymış açmış da, bayram için ailecek memlekete gidiş geliş otobüsle bile 12 bin lirayı buluyormuş da nerdeee uçağa binmekmiş de bana mı yaptın hava alanınıymış da bla bla bla… Nankörsünüz nankör. Ne istediniz de vermediler?
Diyeceksiniz hooop, orda dur! Sarkastik sarkastik konuşma! Tamam da hiç sormuyorsunuz böyle yazıyorsun da niye?
Ne diyeyim işte eyle… : )