Özgüven sorunu mu yaşıyorsunuz? O zaman büyük ihtimalle bir sorununuz yok. Bu yazının da size bir faydası yok. Ama özgüven sorununuz olmadığını düşünüyorsanız, okumaya devam edin. Zira bu hafta yazımız, kendisine güvenenlere ve çok bilenlere adanmıştır. Buyrun lütfen…
Ne güzel şey özgüven
Özgüven sorununu çoktan aştıysanız, büyük ihtimalle bu yoldaki onbir altın kuralı da harfiyen uyguluyor olmalısınız. Pek kıymetli bir haber sitesi bizim için bu maddeleri hem de açıklamaları ile sıralamış. Bakalım listemizde neler var?
(1) Güvensizliğinizi tanımlayın… Çok gerek yok ama, elinizin altında bulunsun. Zaten böyle bir durum yaşamıyorsanız, bir de tanımlamakla ne uğraşacaksınız ki.
(2) Arkadaşlarınız ve sevdikleriniz ile bu konu hakkında konuşun… Bu gereksiz aslında. Şimdi durduk yerde sizin özgüveninize hayran olan kişilerin kafasını karıştırmaya ne gerek var?
(3) Hatalarınızın üzerinden zıplayın… En sevdiğim. Eksik bir yanınız olduğunu düşünüyorsanız bırakın öyle kalsın. Atlayın gitsin. Bir de büyük ihtimalle zaten hiç hatası olmayan birisiniz.
(4) Başarılarınızı tanımlayın… Bakın bu keyifli bir şey. Bugüne dek ilkokulda aldığınız kırmızı kurdeleden başlayarak, yaşadığınız tüm harika anları hep aklınızda tutun, ısrarla etrafınızdakiler ile paylaşın.
(5) Şükretmeyi bilin… Çok oryantal gözükse de işe yarar. Sizde olup başkalarında olmayan maddi manevi her unsurun varlığını farketmek sizi yüceltecektir.
(6) Pozitif olun, bunu hissetmezseniz de pozitif davranın… Derd üstü murad üstü derler ya, işte hep öyle dolaşmalısınız. Dünyada kafaya takacak hiçbir ciddi sorun olmadığını aklınızdan çıkartmayın sakın.
(7) Kibar bir şekilde övgüleri kabul edin… Kibar kısmı gereksiz olmuş bence. Hiçbir övgü fırsatını kaçırmayın. Size bunun yazılı, belgeli veya hiç olmazsa hediyeli bir şekilde verilmesi daha da güzel olur.
(8) Aynaya bakın ve gülümseyin… Üzüm üzüme baka baka kararırmış. E biz üzüm olmadığımıza göre niye başkasına bakalım ki, elbette kendimize bakacağız. Ne de güzeliz aynada değil mi?
(9) İlkelerinize sadık kalın… Bu aslında hayır diyebilme maddesi. Biraz üstü kapalı olarak ilkelerden bahsediliyor. İlkeler zaten sizin doğrularınızdır. Bu şaşmaz doğruları eğip bükecek ve tartışmaya açacak bir ortamda bulunmak bile özgüvene zarar.
(10) Çevrenizdekilere karşı nazik olun… Yani. Pek de gerek yok ama baktınız ki onlar size karşı nazik ve ayrıca takdir de ediyorlar, e siz de nazik olabilirsiniz. Bunların dışındakiler ve tanımadıklarınıza nazik davranmanıza gerek yok.
(11) Mükemmeliyetçilikten kaçının… Mükemmellik saplantısı zaten kaybedenler grubunun işi. Hepimiz biliyoruz ki günümüzde mükemmel iş yapmanın anlamı yok. Yapın gitsin. Önemli olan icraat, mükemmel olacaksınız da ne olacak?
Elbette ki özgüven ile ilgili bundan daha kıymetli (!) listeler ve öneriler var. Ancak özgüvenimiz yerine gelecek diye fazlaca da uğraşmaya gerek yok. Bu da gereksiz çünkü. Özgüven bir kez var ise, bunun varlığını veya eksikliğini gösterecek ek bilgiye ne gerek var ki? Gelin biz özgüven ile yolumuza devam edelim.
Cehaletin apalak çocuğu özgüven…
Sadece özgüvenimiz ile ilgili değil, genel olarak bilginin de çok büyük önemi yok aslında. Bunun üzerine çok yazılmış, söylenmiştir ama özetlersek, bilginin insanı genel olarak mutsuz ettiği, günlük yaşamını zorlaştırdığı, kararlarını yavaşlattığı bilinen bir gerçek. Zaten ne sizin ne de sizden bir sonuç bekleyenlerin bir şeyleri öğrenmenizi bekleyecek kadar zamanı da yok. O yüzden elde ve akılda ne var ise o bilgiyle kararları hızlıca alarak işe girişmekte yarar var.
Bu, eldeki var olan bilgi ile, hızlıca karar alma ve harekete geçme iradesi sadece birey için geçerli değil elbette. Tüm kurumlar, devletler ve dünya da böyle yönetilmeli. Yani? Yani özgüven ile hareket edilmeli. Bilgi, bilmek ve mükemmellik de özgüvenin kurdu olduğuna göre, bunlardan arınmış halde yola çıkmalıyız.
Ancak bu noktada haksız eleştiriler ile karşılaşma ihtimalimiz olduğunu da bilmeliyiz. Bilgisizliği cehalet olarak tanımlayan ve insanlığın hızla ve kararlılıkla ilerlemesine karşı olan bir kısım bilim insanı ve düşünür ile bunların yazdıklarına itibar eden birçok kişi yolumuza çıkabilir. Bunlara he deyip geçmekte yarar var. Biz doğru bildiğimizi özgüven ile yapmaya devam edelim. Hele bir de özgüven devrimi yaşanmış bir coğrafyada yaşıyorsak, bunun da tadını çıkartalım.
Özgüveni olan birisinin bunu bilgi ile desteklemeye çalışması halinde başına ne kadar kötü şeyler gelebileceğine dair en güzel örnek McArthur Wheeler. Wheeler 19 Nisan 1995’te aynı gün içinde büyük bir özgüven ile iki banka soygunu birden gerçekleştiriyor. Soygundan sadece saatler sonra yakalanan Wheeler, nasıl olup da yakalandığına şaşırıyor ve polislere ilk sözleri şu oluyor “Ama ben yüzüme limon suyu sürmüştüm”. Wheeler bankayı soyacak özgüvene sahip olduktan sonra yanlış bir yol seçerek bilgiye başvuruyor. Limon suyu ile gizli mektuplar yazılabildiğini öğrenen Wheeler, bunun güvenlik kameralarında da aynı etkiyi yaratacağı sonucuna ulaşıyor.
Dunning ve Kruger de nereden çıktı şimdi?
Bu yüze limon sürme davranışının bireysel özgüven patlamalarında olduğu gibi, kurumların ve devletlerin yönetiminde de karşımıza çıktığını görüyoruz. Tam cehalet veya yetersizlik durumunun yaşamı nasıl etkilediğini kafalarına takan David Dunning ve Justin Kruger, bu konudaki meraklarına yenik düşerek çok iddialı bir çalışma yapıyorlar. Çalışmanın adı kendisinden de iddialı “Niteliksiz ve Farkında Olmama: Kişinin Kendi Yetersizliğini Tanımadaki Zorluklar Nasıl Şişirilmiş Öz Değerlendirmelere Yol Açıyor?”. Çalışmanın adı bu. Çalışma sonuçları özgüven sahibi herkesi zan altında bırakan cinsten.
Daha sonra Dunning-Kruger Etkisi olarak adlandırılan durumsal değişim sürecine göre, bir görevde düşük yeterliliğe sahip kişilerin yeterliliklerini abarttığı sonucuna ulaşılıyor. Çalışmayı özetleyen Dunning, bu durumu “günlük yaşamın anozognosisi” olarak tanımlıyor. Dunning, cehaletten kaynaklı yüksek özgüvenli kişinin durumunu, engelli bir kişinin engelliliğini inkâr ettiği ya da farkında olmadığı sinir bilimsel bir durum olan anozognosiye benzeterek şöyle büyük bir laf söylüyor: “Eğer yetersizseniz, yetersiz olduğunuzu da bilemezsiniz… Doğru bir yanıt üretmek için ihtiyacınız olan yetenekler, doğru cevabın ne olduğunu tam olarak anlamanız için ihtiyacınız olan yeteneklerdir.”
Dunning ve Kruger, cehaletin özgüven patlamasına neden olacağını ve aptallığın zirvesi dedikleri bir noktada kişinin eylemlerde bulunma ihtimalini artacağını söylüyorlar. Dunning ve Kruger’in bizim iş bitiricilik, daha yüksek menfaatler seviyesinde ise icraat kabiliyeti dediğimiz meseleyi aptallık olarak tanımlaması ne de büyük haksızlık.
Dunning ve Kruger işi fazla uzatıyorlar. Bu ikilinin bilimsel çalışması insanın var olan özgüvenini de yitirmesine neden oluyor. Hele ki Dunning’in özetleyen açıklaması, tam bir umutsuzluk çukuru.
Bunun yerine yüze bir miktar limon suyu sürerek eyleme geçmek bence daha kestirme bir yol.
Elbette ki, limon suyu sürmek bireysel bir çözüm. Ama unutmayın sakın, saçınıza değil yüzünüze süreceksiniz. Ancak bir kurum yönetiyorsanız, yüzsüzlüğü tercih edebilirsiniz. Böylelikle bir şey sürmekten de kurtulmuş olursunuz. Daha büyük yapılar için ise kasap süngerini öneririm.
Görseller : (1) Anonim (2) Romson Preechawit, unsplash.com (3) Reportare