Bedava Yaşıyoruz

0
259

Türkçe malumunuz oldukça zengin bir dil. Deyimler, atasözleri, sıfatlar…  Eğer orta halli bir yazma kabiliyetiniz var ise derdinizi hem de güzelce anlatmanız çok kolay.  Yine iyi kullanabilene “yazar burada ne demek istemiş olabilir” gibi kavram kargaşalarına mahal vermeyecek derecede de pürüzsüz bir dil. Gelin görün ki bazı şeyleri anlatmaya bir dili orta halli okuyup yazabilmek bile yetmiyor. Bazı insanlarla aynı dili konuşuyor olmamıza rağmen anlaşamıyor olmamızın nedeni de belki budur.

Ben de iki gündür bu kez ne yazsam diye düşünüp duruyorum. Bulunduğumuz ülke, yaşadığımız hayat son zamanlarda neşeli şeylerden bahsetmeye malumunuz pek müsait değil. En son aşk üzerine yazmıştım ama faturaları ödemek, karnımızı doyurmak, kirayı denkleştirebilmek gibi sorunlarımız bir ay içinde iki kattan daha fazla arttı. Ve anladım ki memleket aşık olmaya ve dahi aşk acısı çekmeye pek uygun bir yer değil. En azından şimdilik. Yani sevgili arkadaşım ve editörüm Sinan, ben aşık olmasına olurum ama ülke buna uygun değil ?

Son günlerde hepimizin konuştuğu tek şey var: Memleket ekonomisi. Şu ahir ömrümüzde üç günlük dünyada, bunca çalışmaya bu yaşa rağmen gülüp eğleneceğimiz, sevip sevişeceğimiz yerde her gün gelen zamları, enflasyonu artan döviz kurlarını konuşuyoruz.  Başka şeyleri konuşma kabiliyetimizi resmen kaybettik. Sosyalleşme kabiliyetimizi bile güncel zam bilgimiz belirliyor. Doların 14 lirayı zorladığını, benzinin litresinin 10 lirayı aştığını bilmiyorsanız bütün sosyal ortamlarda cahil cühela yerine konulup ayıplanacağınız garanti. Memleket ekonomisini yönetip yön verenlerin asgari ücretle geçinenler kadar ekonomik bilgi ve beceriye sahip olmadığı gün gibi ortada, fakat buna ilişkin eleştirel tüm sözler elbette ve her zamanki gibi “vatan, millet, bayrak” sözleri sayesinde kıvraklıkla püskürtülüyor.

Bir kurgu dizi filminin içinde gibiyiz ve Tamer Durak’ın söylediği gibi “Öyle bir coğrafya ki her gün sezon finali.” Bir günü kaçırdınız mı yakalamak meziyet gerektiriyor.  Herkes tek bir şeyi konuşurken başka bir şeyden bahsetmek abeste iştigal oluyor.

Geçim derdi deyince aklıma hep Orhan Veli’nin Bedava şiiri gelir. Orhan Veli şiirlerini yazdığı yıllarda onlarca eleştiriye maruz kalsa da Türkçe’yi muazzam kullanan şairlerden biri. Muhteşem bir ironiyle yazdığı “Bedava” aradan geçen onca yıla rağmen güncelliğini koruyor. Yağmur çamur bedava, otomobillerin dışı, sinemaların kapısı, camekanları bedava. Ekmek 3 lira, simit 3,5 lira ise de kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava…

Orhan Veli bayat ekmeklerin parayla satılıp, çöplerden yiyecek toplandığını görse nasıl şiirler yazardı bilmiyorum. Benim dil bilgi ve becerim yaşadıklarımızı izah etmeye ne yazık ki yetmiyor.

Her dakika biraz daha fakirleştiğimiz ülkede asla sorumluluk almayan politikacıların mütemadiyen “bu günler de geçecek” açıklamalarını anlamak ve anlatabilmek benim için mümkün değil.

Ülkedeki fabrikaları teker teker satıp, tarım arazilerine TOKİ binaları diktikten sonra kuru fasulyeyi Meksika’dan, nohutu Arjantin’den, pirinci Hindistan’dan, buğdayı Rusya’dan ithal etmeyi izah etmek benim için mümkün değil.

Biri soğan ekmek, diğeri yediğimiz domatesin sayısını düşürmeyi öneren vekillerin dahiyane fikirlerine ilişkin yorum yapabilecek meziyette değilim. Nasıl oldu da içlerinden biri Orhan Veli’nin şiirinden yola çıkarak “her şey çok pahalı diyorsunuz ama bedava yaşıyorsunuz” demedi hayret ediyorum. Kendilerinin şahane önerilerine birkaç katkıda da ben bulunmak isterim. Buraya birkaçını bırakıyorum. İstedikleri vakit hiç çekinmeden kullansınlar. Vallahi delirmeyeceğim!

  • Tuvalet kağıdı çok pahalı demek yerine çişinizle kakanızı aynı anda yapıp kullanımı azaltın.
  • Tüm aile fertleri tuvaletini yaptıktan sonra sifonu çekin.
  • Sigara zammına kızacağınıza arkadaşlarınızdan otlanın.
  • Elektrik faturasına söyleneceğinize akşamları erken yatın.
  • Doğalgaz fiyatlarını kızmak yerine ayaklarınızın altına sıcak su torbası koyun. Kaynamış olduğu için soğuduktan sonra o suyu da içebilirsiniz.
  • Kışlık palto almak yerine işe battaniyeye sarınıp gidin.

Memleketin bu hale gelmesine ‘saygıdeğer’ katkısı olan herkese çeşitli temennilerde bulunulduğu şu günlerde uygun cümleler bulmak benim için çok zordu. Neyse ki yazı bir şekilde son buldu.

Zammın, enflasyonun, geçim sıkıntısının önemli diyarı İstanbul’dan hepinize selamlar…

Kargo: Buraya bir şarkı bırakıyorum. Cem Karaca, Orhan Veli’nin bu yazının yazılmasına ilhan olan Bedava’sını söylüyor.

Buraya bir kitap bırakıyorum. Sevgili Seray Şahiner son kitabı Ülker Abla ile biraz geçim sıkıntısını, biraz memlekette kadın olmayı anlatıyor. “Hani diyorlar ya, rüyamda bunun bir rüya olduğunu biliyordum diye… Kâbustayım ama bunun hayatım olduğunu biliyorum.”