2020 yılı çok ilginç geçmişti. Artık biraz normalleşiriz dediğimiz 2021 yılı daha da ilginç geçiyor. Bitmeyecek gibi duruyor. Ama bu yaşıma kadar henüz bitmeyen bir yıl görmedim. Tek dileğim 2022 yılında artık birazcık normalleşmek, birazcık monotonluktan sıkılabilmek, birazcık tarihe tanıklık etmemek.
İçinde bulunduğumuz yıl belirli umutlarla başlamıştı ancak pabucun o kadar ucuz olmayacağı ilk günlerinden belliydi. 2022 yılı içinde bazı şeylerin dengeye ulaşamayacağını tahmin etmek zor değil. Pabuç pahalılığından başlamışken ortalama seviyede bir spor ayakkabının 200 TL civarlarından 500 TL üstü bandına taşınışını gün be gün izledik. Bu artış hem üretim maliyetlerindeki artış hem de döviz kurlarının etkisiyle anlaşılabilir. Dolayısıyla ayak sağlığımızı yok etmeyecek standartlarda bir ayakkabıya sahip olma şansımız giderek azalıyor. Gerek üretici gerek tüketici olalım ayakkabılarla kurduğumuz ilişki eskisi gibi olamayabilir. Üretici satış maliyetlerinden kısmak, mağaza personelini azaltmak durumunda kalabilir. Zaten bir “Black Friday” de gereken indirimi de yapıyor o halde internet üzerinden satışların artacağını söyleyebilmek mümkün. Ya da reyonculuğun yükselişini daha rahat gözlemleyebiliriz. Bir mağaza veya bir internet sitesinde birçok markanın yanında sattığımız veya alacağımız ayakkabıyı konumlandırmak artık daha ucuz. 2022 yılında küreselleşme denilen kavram markalar için tekrar yazılacak. İster tekstil ister bankacılık sektörü olsun markaların birbirlerine yaklaşmaları tüketici gözünden de anlaşılacak seviyeye gelecek gibi. Burada tüketici gözünden anlaşılmaktan kasıt bir süredir üretim teknolojilerinde içten içe yakınlaşan markaların farklılıklarıyla tüketiciyi ikna edememeleri olarak özetlenebilir. Bankaların ATMleri birleşiyor, belirli sınıflardaki bazı arabalar farklı marka ve farklı model isimleriyle anılsalar bile pratikte aynı araçlar. Aynı kot pantolon 3 markada da var ya da tüm çipleri aynı kişiler üretiyor. Deterjan öneren beyaz eşya markaları ya da yağ öneren otomotiv markaları belki satış kanallarını da yeniden organize edecekler.
Stokçuluk patlar mı bilmiyorum. Ancak değerlenen ürün illüzyonu 2022’de artsa da karlılığın enflasyonla yarışmak olarak algılanması bazı konuların düşünülmesini sağlayacak. Tüketici olarak bir ürünü satın aldığımız fiyata tekrar alamazken satıcı da satın aldığı bir ürünü tekrar aynı fiyata alamıyor. O zaman mantıklı olan çok fazla ürün alıp bekletmek. Böylece fiyatlar artar biz de daha fazla kar elde ederiz değil mi? Maalesef değil. Stok maliyeti, nakit akışının dengesizleşmesi, güvenlik riskleri ve ticari hayatın akışkanlığının bozulması gibi sebeplerden dolayı eski usul karaborsacılık artık ne alana ne de satana kazandırıyor. Doğru anda alıp doğru fiyat ve doğru kanalla satılan ürünler sürdürülebilirliğini arttıracak. Bu da markaların 2022’deki savaşlarının en büyük iki cephesini oluşturuyor. Lojistik ve güven.
“-Ürün yok mu?” “-Yağ fiyatlarının artacağını öğrendiğiniz için sıvı yağ vermiyorsunuz değil mi?” “-Arabaları aldınız ama kur artıyor diye zam yapmak için elinizde tutuyorsunuz biliyoruz.” Çok tanıdık cümleler değil mi? 2022’de güven krizi yaşayabiliriz. Tüketici olarak “yok” cevabı bizi bugünden daha hassas bir noktaya getirebilir. Kazıklanıyor muyuz hissi parasız olduğumuz dönemde daha yaralayıcı. Ürünlerin bulunmaması sadece satıcının almaması anlamına gelmiyor. Hammaddeye ulaşamamak, getiren kamyonun her kilometrede yakıt fiyatı artışlarına yenilmesi, sigorta maliyetleri vb. konular lojistik sıkıntıları gündeme getiriyor. Tüketici olarak bize lazım olan şey bugün, şimdi, hemen, anında gelsin istiyoruz. Bunu sağlayan portallar var ama onlar da bir uygulamayla ödemeye müteakip ürün alamıyor. 2021’de yaşanan konteyner krizleri 2022’de de yaşanabilir. Lojistik sıkıntılar birazcık can sıkabilir. O zaman ürünün olmaması iki kuruş için sabahtan akşama kadar reyonda-kasada çalışan ya da direksiyon çeviren kuryelerimizin suçu değildir belki.
Kendimizi kandırmayalım önümüzdeki dönemler geçmişten daha sıkıntısız geçmeyecek gibi duruyor. Bu yazı bir taraftan 2021 yılının ağırlığı altında ezildiğimiz şu günlerde bir sonraki yılın tahminlerini objektif bir şekilde görebilir miyiz sorusuna cevap ararken diğer taraftan 2023 yılına girerken geriye bakıp “vay be ne ön görülüymüşüz” veya “bu denli vizyonsuzluğu neye borçluyuz?” cümlelerinin hangisini kuracağımızın nirengi noktası olarak yazıldı. Hiçbir yatırım tavsiyesi içermediği gibi bu yazıyı referans noktası alan birinin beşeri takdirim dışında bir şey kazanmayacağının garantisi de bizzat benim. Şimdiden harika bir yıl diliyorum, olabildiği kadar işte.