Deniz Kestanesi
Zihin karıştığında ve bulanıklaştığında
Uzun siyah dikenleri ile geriye ve geriye
Çok az veya çok fazla gibi dalgalanarak
Zehirli anten uçları sessizce takırdar
Geçmişteki sulak birşeylerde
Büyüyemez artık kavrarken,
Okyanus tabanı boyunca belli belirsiz salınarak
Çaresizliğe yakın bir saflıkla sallanır
Bir daha denk gelmemenin umutsuzluğu ile-
Nasıl döner ve atılırsa atılsın
Ve dönsün- O muhteşem pembe anemona
Bir zamanlar aydınlattığı o ıssız suya
Her şeyi aydınlatan o sessiz şimşeklerini sevdi
Ve anın talepleriyle dikkati dağıldığında
Şimdinin çok kolay karışan kumunda,
Bu kötü gelgitlerde hırpalanmış veya
Bu basma kalıp büyük balık süzüldüğünde,
Düzenlice, sonunda bulamadan
Bir zamanlar zihnin sahip olduğunu
Gizinde ve şansından vazgeçmek üzereyken
Atacak yarım kalbiyle,
Bu güzel mercanın ilk parçasında
Ve kendine zarar veren epidurale yerleşir
Ölümcül arzuyla. Ama boşver.
Böyle tasarlanmadı.
J. Allyn Rosser
Sudan geldiğini su olduğunu çoktaaaan unutmuş olan bizler nedense suda gördüğümüz şeyleri karada gördüğümüz canlılara benzetmekte diretmişiz hep: denizatı, deniz börülcesi, deniztavşanı, denizhıyarı diye uzayıp gidiyor liste. İşte sualtı ile ilk temasımızda, deniz altına yüzeyden ilk bakışımızda gördüğümüz belki de hiç bilmeden kendisinden korktuğumuz küçük bir canlı deniz kestanesi de bu canlılardan biri. Dikenlerle koruduğu sert kabuğunun altında yumuşak dokulardan oluşan tabanında yüzlerce belki de binlerce küçük vantuzlu ayakları ile bir yerlere tutunan bir hayvancağız. Evet yanlış okumadınız hayvancağız. Sualtı ile ilgilenmeden önce çoğu insan gibi ben de deniz kestanelerinin bir hayvan değil bitki türü olduğunu düşünürdüm ama deniz kestaneleri de tıpkı mercanlar veya yine bir yanılgı ile deniz şakayığı da denen tüplü kurtlar gibi bitki değil hayvan. Üstelik çoğu zaman hareketsiz sandığımız bu canlılar cüsselerine göre bayağı hızlı hareket edebilen canlılar.
Deniz kestaneleri hem hareketli canlılar hem de et ve ot ayırmayan canlılar. Deniz kestaneleri sakin, yavaş canlılar ancak bayağı oburlar ve bu yokediciler ağır ağır hareket ederek midye ve benzeri kabuklu hayvanları, ölü balıkları ve algleri mideye indirirler, yani hem etçil hem de otçuldurlar. Deniz kestanelerini midye ve diğer yumuşakçalardan ayıran bir özellikleri de diğer canlılara parazit olmamalarıdır, yani kendilerine tutunacak bir yer bulur ve orada yaşarlar, üstelik binlerce metrelik derin okyanus çukurlarından yarım metre sığ suya kadar her derinlikte, sıcak soğuk, akıntılı durgun farketmeksizin her su koşulunda yaşarlar. Her su koşulu derken o suların mutlaka temiz su olması gerekir, kirlenmiş sularda deniz kestaneleri yaşayamaz yani deniz kestanesi bol olan yerlerde su temiz demektir, yani o sularda gönül rahatlığıyla yüzülür.
Kendi başına hem sperm hem de yumurta üretebilen deniz kestaneleri bu üretkenlikleri sayesinde çok hızla çoğalabilir ama deniz kestanelerinin avcıları da büyük dişli kuvvetli avcı balıklar ve deniz aslanlarıdır. Dikenler bu balıkları engellemeye yetersiz kaldığında devreye zehir girer ama eninde sonunda balık kazanır.
Deniz kestanelerinin ilginç özellikleri arasında anüslerinin tepede ağızlarının aşağıda yer alması da var, 5 keskin dişle kaplı ağzın etrafı tabana tutunmayı sağlayan vantuzlarla çevrilidir, üstelik dışı dikenli bir kabukla korunan bu hayvanlar aslında bir tüp sisteminden oluşur.
Hani deniz kestanesi dolu bir sahilde deniz tabanına çıplak ayakla basmaktan korkarız çekiniriz ya olur da ayağınıza deniz kestanesi batarsa, ovalamayın sadece o bölgeye zeytinyağı dökün bir süre sonra diken kolayca çıkar deriden. Bir küçük hatırlatma daha iklim krizi ve Süveyş Kanalı sayesinde Kızıldeniz’de yaşayan zehirli deniz kestanesi türleri de artık sularımızda bolca var aman onlara iki kere dikkat)
Yaşarken de rengarenk olan deniz kestaneleri öldüğünde ortada kalan kabuklar mücevher güzelliğinde olsa da bilinçli bir dalgıçın her zaman unutmaması gereken kural; sadece kabarcık sal, sadece fotoğraf çek olduğu için o ölü deniz kestaneleri tüketen diğer deniz canlılarına bırakıyoruz. Eğer dalış sırasında tabana sıkıca yapışmamış bir kestaneye denk gelirseniz avucunuza aldığınızda vantuzları hafifçe gıdıklayarak elinize yapışır ve elinizi ters çevirirseniz de kestane düşmez. Bu dalışa yeni başlayanlara tecrübeli dalgıçların sıkça yaptığı şakalardan biri olsa da tavsiyem, sualtında hiç bir şeye dokunmamanız, çünkü bazı türler çok zehirli ve çarpıcı olabilir. Bizim Akdeniz’de binlerce yıl yaşayan deniz kestanelerinde görülmez ama Kızıldeniz’den gelen uzun dikenli ve zehirli türlerde dikenlerin arasında kırmızı bir “göz” de görülür, ve bu türlerin dikenlerine dokunursanız çarpılırsınız.
Deniz kestanelerinin dikenli ve sert kabuklarının altındaki yumuşak yapı aslında zorlu şartlarda nasıl yaşamamız gerektiğine dair de ipuçları içeriyor bence, üstelik bir anlamda deniz kabukları da tıpkı ahtapotlar gibi gizliden gizliye kamuflaj ustası da sayılır. Hani yumuşak kalbini gizlemek için ilk anda ters ve nobran davranan çok görmüş geçirmiş binbir derde rağmen hayata tutunan insanlar gibi.
* J. Allyn Rosser’ın Nisan 2005’te yayımlanan Sea Urchin isimli şiirinin çevirisi (Çeviren Tamer Durak)