İki Mimar, Üç Öykü

0
245

Fransız Mimar Le Corbusier mimarlığı şöyle tanımlar; “Mimarlık, yapı yapma sanatıdır.” Bu tanımdan yola çıkarak yapı yapan sanatçıya da mimar diyebiliriz. Çünkü mimarlık disiplini teknik ile birlikte sanatı da içinde barındırır. Bir yandan depreme, yangına, sele, fırtınaya karşı dayanıklı yapılar üretirken diğer yandan içinde yaşayacak, zaman geçirecek olana ışığın, geometrinin, dokunun, rengin, malzemenin estetiğini de hissettirmelidir.

İçinde bulunacağı sokakla, kentle, kentin coğrafyasıyla uyumlu olmalı yapılar. Uyumlu ama aynısı/benzeri değil. Kentin tarihsel ve kültürel dokusundan etkilenmeli. O dokudan öğeler yansıtmalı. Rüzgarın yönüne, güneşin doğuşuna, yağmurun şiddetine göre konumlanmalı, Toprağın çeşidine göre taşıyıcı sistemi tasarlanmalı. Var olduğu çağa ait olmalı ama yıllar da geçse değerini koruyabilmeli. Konut, hastane, okul, tiyatro hangi amaç için tasarlanmış olursa olsun sağlıklı, güvenli, dayanıklı, işlevli ve estetik olmalı.

Bildiniz gibi barınma ihtiyacı ilk çağlardan bu yana insanlığın en temel gereksinimlerinden. Dolayısıyla mimarlık insanlık tarihinin en eski mesleklerinden biridir dersem abartmış olmayacağımı düşünüyorum. Gelişen bilim ve teknoloji ile birlikte yapılarda kullanılan teknik ve malzeme değişse de mimari eserler çağının zamansız temsilcisi olmayı sürdürmüştür.

Çağının zamansız temsilcisi yapıların zamansız mimarlarından bahsedeceğim size. İsimlerini duymuş olabilirsiniz, olmayabilirsiniz de. Adlarına kitaplar yazılmış, onlarca makaleye konu olmuş iki mimarın öyküsüyle buluşma vakti.

Mimar Teoman Öztürk

İlki ülkemiz mimarlarından Teoman Öztürk. 1940 Kars doğumlu. İTÜ Mimarlık Fakültesi’nden “yüksek mühendis mimar” olarak mezun olduktan sonra İstanbul Belediyesi ve İmar İskan Bakanlığı’nda görev almıştır.

!972 yılında Mimarlar Odası II.Başkanı olmuş, 1973’de TMMOB Yönetim Kurulu Başkanlığı’na seçilmiş ve 1980 yılına kadar devam etmiştir. Bu süreçte tarihe iz bırakan miting ve grevlere de imza atmıştır. 1975’de bizzat İmar ve İskan Bakanı imzasıyla işine son verilse de O bir yıl sonra 1976’da on binlerce TMMOB üyesinin katılımıyla “Faşist Baskıları ve Kıyımları Protesto Miting ve Yürüyüşü” düzenleyerek bu haksızlığa cevap vermiştir. 1979’da yine on binlerce mühendis, mimar ve şehir plancısının katılımıyla TMMOB tarihindeki ilk ve tek teknik eleman grevini örgütlemiştir. Bu grev nedeniyle 1982’de hükmün kesinleşmesi üzerine tutuklanmış, Ankara Merkez Kapalı Hapishanesi ve Metris Hapishanesi’nde kalmıştır.

24 Mayıs 1980 tarihli TMMOB 24.Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasından bir alıntı vereyim; “Yüreğimizdeki insan sevgisini ve yurtseverliği, baskı ve zulüm yöntemlerinin söküp atamayacağının bilinci içinde, bilimi ve tekniği emperyalizmin ve sömürgenlerin değil, emekçi halkımızın hizmetine sunmak için her çabayı güçlendirerek sürdürme yolunda inançlı ve kararlıyız…”  

Aynı Genel Kurul’da 73’den beri sürdürdüğü Yönetim Kurulu Başkanlığı’na şu sözlerle veda etmiştir; “..yıllarca süren çetin mücadelelerle, yönetimlerde sürekliliği sağlayan devrimci, demokrat, yurtsever yönetici kadroları; örgütüne güvenen, inanmış, bilinçli ve kararlı on binlerce mühendis ve mimarıyla, Türkiye’de emekçi halk kitleleri içinde adından güven ve sevgiyle bahsedilen TMMOB var artık.”

MimarTeomanÖztürk, 1994’te aramızdan ayrılmıştır. Hayatı boyunca pek çok kurum ve şirkette çalışmış ülkemize mesleki değerler bırakmıştır. Ayrıca tarihe geçen grev ve miting örgütlemeleri ile ülkemiz demokrasi mücadelesine benzeri olmayan katkılar sunmuştur. Hayatı ile bana ilham kaynağı olan ustam, büyüğüm, meslektaşım Teoman Öztürk’ü yarattığı 19 Eylül Direnişi’nin yıldönümü öncesinde saygıyla anıyorum.

Dediği gibi; “Halkımızın tam bağımsızlık ve gerçek demokrasi yolundaki mücadelesi, giderek, mutlaka, güç kazanacak ve ilerleyecektir. Zaman zaman yavaşlatılmaya ve belki de yakın geçmişte olduğu gibi durdurulmaya çalışılacak; fakat geri götürülemeyecek, engellenemeyecektir.” 

*Yaşamı ve mücadelesi hakkında yazımı hazırlarken kaynak edindiğim iki linki sizlere daha detaylı bilgi vermesi açısından buraya bırakıyorum.

TMMOB Teoman Öztürk | Dostları anlatıyor.

Mimar Oscar Niemeyer

İkinci öykü Brezilyalı Mimar Oscar Niemeyer’e ait. 1907 doğumlu Niemeyer’i 2012 yılında aramızdan ayrıldı. 1934 yılında mimar/mühendis olarak mezun olduktan sonra bir süre başka mimarların ofislerinde ücretsiz olarak çalışmaya başlamıştır. Adından dünya çapında çokça bahsedilmesini, modern mimarlığın en önemli temsilcilerinden biri olarak anılmasını sağlayan çok değerli mimari eserlere imza atmıştır. 1945 yılında Brezilya Komünist Partisi’ne katılmış ve ömür boyu üyesi olarak kalmıştır.

Ofis ve tasarım işlerinin yanı sıra Brasilia Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanlığı görevini de yürütmüştür. 1964’de ülkesinde yönetimin askeri bir darbe ile ele geçirilmesinin ardından ofisine polis baskınları düzenlenmiş, çizimlerine diğer çalışmalarına el konulmuş ve düşünceleri nedeniyle baskıya maruz kalmıştır. 1965’de askeri diktatörlüğü protesto etmek amacıyla 200 öğretim görevlisi ile birlikte görevinden istifa etmesinin ardından sürgüne zorlanmış 1985’e kadar Fransa’da yaşamak zorunda kalmıştır. Sürgün yıllarında yurtdışı tasarımlarına devam eden Niemeyer, demokrasiye geçişle birlikte ülkesine dönerek çalışmalarına devam etmiştir. 1992’de ise üyesi olduğu Komünist Parti’nin başkanlık görevini üstlenmiş, dört yıl boyunca politikada aktif bir rol almasa da saygınlığı ile partiye güç vermiştir.

1963 yılında Sovyetler Birliği tarafından Lenin Barış Ödülü’ne layık görülen Oscar Niemeyer 1988 yılında ise mimarlık alanında en prestijli ödüllerden biri olarak kabul edilen Pritzker Mimarlık Ödülü’nü kazanmıştır. Ömrü boyunca onlarca ödüle daha ismini yazdıracaktır.

Burjuva kökenli bir aileden gelen Niemeyer, gençlik yıllarından itibaren halkın sorunlarına kayıtsız kalmamış, adaletsiz bulduğu düzen üzerine şöyle demiştir: “Mimar, dünyanın daha iyi bir yer olması gerektiğini, yoksulluğu ortadan kaldırabileceğimizi bilmelidir. Brezilya’da hala sınıf savaşları var. Bu sebeple mimar, sadece mimarlığı değil mimarlığın dünyanın problemlerini nasıl çözebileceğini düşünmelidir.”

Kendisiyle yapılan bir başka söyleşide “kapitalizm ilerletilemez çünkü dünyadaki en kötü olaylardan kapitalizm sorumludur. Genç insanlar mücadelede yer almalılar,” diyerek öğrencilik yıllarımdan itibaren benim de hayatıma dokunmuştur. “Mimarlık en önemli şey değildir önemli olan hayat, arkadaşlar ve değiştirmek zorunda olduğumuz adaletsiz dünyadır” cümlesiile de tarihe notunu düşmüştür.

* Yaşamı ve mücadelesi hakkında yazımı hazırlarken kaynak edindiğim iki linki sizlere daha detaylı bilgi vermesi açısından buraya bırakıyorum.

Devrimci Düşlerin Mimarı

Wikipedia/ Oscar Niemeyer

İki Mimar Üç Öykü

Benim için değerli olan pek çok mimardan ikisini hayat öyküleriyle birlikte bugünkü yazıma konuk aldım. Diyeceksiniz ki yazının başlığında üç öyküden bahsediliyor. Haklısınız. Üçüncü öykü benim öyküm, senin öykün, onun öyküsü aslında.

Öyküleri ile yeni öyküler yazdıran iki mimar onlar. Çok sevdiğim işimden KHK ile atılmamdan sonra 1275 gün beni sokakta, direnişte, umutta tutan iki mimar.

Meslektaşlarım Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve arkadaşlarını 500 günden fazladır dört duvar ardında direnişte kılan iki mimar.

Akbelen Ormanı’nda, Agrobay Seracılık önünde, fabrika kapılarında, Trendyol Deposu’nda işçileri, köylüleri geçmişten günümüze uzanan kollarıyla saran zamansız iki mimar.

Anılarına ve mücadelelerine saygıyla…