Kız Kardeşim Rosa Parks

0
296

Herkes otururken ayağa kalkmak, herkes ayaktayken oturmak ya da herkes susarken konuşmak, herkes konuşurken susmak her şeyi değiştirmeye yeter mi? Hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini söylemek mümkün değil ama her şeyi değiştirmek böyle başlayabilir. Kabullenmiş yığınlardansa reddetmiş bir kişi kitleleri harekete geçirebilir.

Sivil itaatsizlik olarak tanım bulan otoriteye karşı bireysel tavır alma hali esasen pasif bir direniş biçimidir. Mevcut bir yasanın geri çekilmesi ya da bir iktidar politikasının değiştirilmesini hedefleyen, şiddet içermeyen her politik eylem talebine ulaşabilir de ulaşmayabilir de. Nihai amaç sağlanmasa da kamuoyunu vicdanen etkileme, değiştirip dönüştürme gücüne sahiptir. Size bir devrim vaat etmese de halk desteği ile erk sahibine geri adım attırma potansiyeli vardır.

Dört Köşe Bir Delikte Yuvarlak Çivi Olma Serbestisi*

1955 yılında ABD’nin Alabama eyaletinde siyahi bir kadın oturduğu yerden kalkmaz ve “dört köşe bir delikte yuvarlak çivi olmayı” reddeder. Tarihler 1 Aralık’ı gösterene kadar Montgomery şehrinde siyahilerle beyazlar otobüslere ayrı kapılardan biniyor, ayrı yerlerde oturuyordu. Ancak siyahi bir kadın beyazlara ayrılan koltuğa oturdu ve kalkmadı. Tutuklandı. O terzi kadının adı Rosa Parks’tı.

Tutuklanmasının ardından siyahiler hem tutuklamaya hem ırkçılığa ve ayrımcılığa karşı yaklaşık bir yıl boyunca otobüslere binmedi. Okula, işe yürüyerek gitti. Sokaklar her gün yürüyüş alanına dönüştü. Bu süreçte protestolara saldırılar düzenlenirken siyahilerin evlerine bombalı saldırılar da oldu. 381 gün süren Otobüs Boykotu’nun sonunda 21 Aralık 1956’da Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi ırkçı kanunları yasakladı ve yolcuların otobüslerde istediği yere oturması yönünde karar verdi.

Bir Terziden Ulusal Bir Sembole

Bir emekçi kadının onurunu korumak için oturduğu yerden kalkmaması ile başlayan ve toplumsal bir harekete dönüşen hak mücadelesi kazanımla sonuçlanmıştır. Hem ABD hem dünya tarihine geçen Rosa Parks’ın mücadelesi her yönüyle bir reddetme, bir başkaldırma ve direnme öyküsüdür.

Katıldığı bir televizyon programda kendisine dair şunları anlatır; “Ben Rosa Parks, 1955 yılında Alabama’nın Montgomery şehrinde siyahilerle beyazların ayrı oturtulduğu bir otobüste yerimi vermeyi reddettiğimde bir terziden ulusal bir sembole dönüştüm. Talebi reddettiğim için hapse atıldım ve Güney’den taşınmak zorunda kaldım. Ancak 20 yıl sürecek ırksal ve siyasi protestoların fitilini ateşleyen bu kavganın ucu Yüksek Mahkeme’ye kadar uzandı.

Bugün halen ayrımcılığa karşı mücadelede aktif bir rol oynuyorum ve şu an benim adımı taşıyan caddeler, burslar ve hizmet ödülleri var. Aynı zamanda ‘Amerikan vatandaşlık hakları hareketinin annesi’ olarak da tanınıyorum. Bütün bunlar alt tarafı ‘Hayır’ dediğim için oldu.”**

Daha Fazla Katlanamamak

Her nicel birikimi nitele dönüştüren sıçramalar vardır toplumların tarihinde. Rosa Parks’a “hayır” dedirten ve tüm baskılara rağmen kitleleri peşinden sürükleyen birikimler 1955 yılı öncesine dayanır. Hatta Parks’ın çocukluk yıllarına kadar uzanır.

Rosa Parks 1913 doğumludur. 19.yüzyılın sonlarında varlığını ilan eden ve beyazların üstünlüğü inancı ile siyahilere vahşice işkence ve katletme operasyonları düzenleyen Ku Klux Klan (KKK) saldırılarının tedirginliği altında büyüdü. Kamusal alanlarda siyahilere yapılan ayrımcılıklara maruz kaldı. Bir yazısında “ömrüm boyunca itilip kakılmıştım ve o noktada daha fazla katlanamayacağımı hissettim.”** cümlesiyle “o anın” bardağı taşıran son damlaya dönüştüğünü ifade edecektir. Hem kendisi hem siyahiler açısından katlanmayı sona erdiren sıçrayış, 14 yaşındaki siyahi bir çocuğun yaklaşık üç ay önce ırkçı bir saldırı sonucunda öldürülmesidir.

Reddin Gücü

O’nun adını ve hikayesini Volkan Yaraşır’ın “Reddin Gücü” isimli kitabından öğrenmiştim. İnternet kitap satış sitelerinde kitapla ilgili verilen şu açıklama ile içeriğini daha da merak etmiştim; “Bu kitapta “sıradan” insanların hikayeleri anlatılmaktadır. Che, Martin Luther King, Victor Jara, Gandhi, Mandela, Allendo, Sacco ve Vanzetti, Rosenbergler, Boby Sands, UnaBomber…

Onlar, itiraz eden, rıza göstermeyenlerdir. Özgürlük rüzgarlarıyla soluk alan içimizden birileridir. Yaşadığımız dünyanın büyük bir zindana çevrilmesine karşı reddin gücünü yaratanlardır.

Onlar insanoğlunun bu sistemle beslenen, kaynaşan ve bütünleşen karanlık yüzünü açığa çıkaran, umudu, aşkı, tutkuyu yeniden alevlendirenlerdir. Kitapta anlatılanlar ötekinin, mülksüzlerin, kaybedenlerin, “lanetlilerin” hikayeleridir. Ama aynı zamanda direncin, öfkenin, her şeye rağmen karşı çıkmanın hikayeleridir. Giderek unuttuğumuz heyecanları artık tatmadığımız tutkuları, bizlere hatırlatmaktadır.”

Kitaptan Bana Kalan

Kitabı edindiğimde, KHK hukuksuzluğuna karşı Düzce’de işimi geri istiyorum talebiyle oturma eylemi yaptığım için tüm direnenlerle birlikte yargılanıyordum. Mahkeme heyetine kendimi ve ekmek kavgamı ilk kez anlatacaktım. Uğradığım haksızlığa karşı sokağa çıkma motivasyonum Parks ile aynıydı. Daha fazla katlanamamak. Yöntem olarak oturmayı seçmiştim. Parks’da oturmuş ve yerinden kalkmamıştı. Ben rızamla kalkmadığı için her gün gözaltına alınıyordum. Parks ise tutuklanmıştı. Elbette ben bir Rosa Parks değildim ama kişisel öykülerimizde duygudaşlık ve reddediş birlikteliğimiz vardı. Heyet Başkanı’nın “1955lerin Amerikası ile konumuzun ne alakası var?” dediğini hiç unutmayacağım sanırım. Oysa ben Rosa’nın kız kardeşi gibi hissediyordum kendimi.

Ömürleri İle Umut Olanlar

Rosa Parks herkesin itaat ettiği bir dönemde reddetmeyi tercih etmiş emekçi bir kadın. Dünya devi denilen Amerika’ya geri adım attırmış, ırkçı kanunları yasaklatmış bir kadın. Siyahilere yönelik ayrımcılığa karşı mücadelenin sembolü olmuş bir kadın. Siyahilere onurunu hatırlatan ve kazandıran bir kadın. Biliyorum ki ülkemiz ve dünyamız coğrafyası nice Rosa Parkslar yetiştirmiş, nicesine gebedir. Ömürleri ile umut olanlara saygıyla…

Kaynakça;

*wikipedia.org

**hurriyet.com.tr
(The Guardian’da yayımlanan “Rosa Parks: new documentary sheds light on a misunderstood figure” başlıklı haberden derlenmiştir.)