Merhaba,
Bu hafta zorlu ancak çok keyif aldığım üzerinden 20 seneden fazla zaman geçmiş olsa da halen unutamadığım bir dalıştan bahsedeceğim.
Dalışa başlayalı bir yıldan az bir zaman geçmişti ve artık buddym ve çok sevgili dostum Murat Utku ile birlikte kendi başımıza dalacak kadar dalış eğitimimizi ilerletmiştik. Bir hafta sonu Murat, ben ve biz dalışa başladığımız zaman 3 yıldız dalıcı olan Ekrem Özgeren ile birlikte arabaya malzemeyi doldurup Saros Körfezi’ne yollandık. Hava oldukça soğuktu ve hava durumu tahminleri yaklaşan bir fırtına için uyarıyordu ancak biz bu dalış gezisini uzun süredir planlıyorduk ve hava çok ağır patlarsa da o bir balıkçı lokantasında bir büyük eşliğinde oturup kafa çeker sohbet eder, türkü söyleriz diyorduk. Benim müzik bilgim de sınırlıdır, sesim de iyi değildir ama Murat Utku’nun müthiş bir gırtlağı ve harika sesi vardır, müzik bilgisi de derindir.
Yanlış hatırlamıyorsam keyifli bir yolculuğun ardından Saros’a vardık ve ilk gün keyifli bir kaç keyifli dalış yaptık hep beraber. Küçük bir grupla yapılan kıyı dalının tadına doyum olmaz zaten ama 15 litrelik çelik tüplerimiz sayesinde Saros’un buz gibi suyuna rağmen 45-50’şer dakikalık müthiş dalışlar yaptık, akşam da Keşan’da güzel bir gece geçirdik. Ertesi gün biraz farklı bir yerlerde dalalım diye Gelibolu Yarımadası’nın ucuna Küçükkemikli koyuna gittik. Çanakkale Savaşları’nın hatırasını buram buram hissettiğimiz Gelibolu Yarımadası’nda dolaşmak ne kadar etkileyici ise bu çevrede dalmak bin kat daha etkileyici bence, çünkü özellikle savaşın en ağır şekilde yaşandığı kıyı kesiminde suya şnorkel ile bile dalasınız hala savaşın izlerini görmeniz mümkündür. 5 metre derinlikte batıklarla karşılaşmak hala mermi, insan kemiği görmek çok olasıdır.
Biz Küçükkemikli’ye gelirken hava hava raporundaki gibi bozmaya başlamıştı ama biz Murat ile kararlıydık, dalacaktık. Fırtına yükselirken koyda denizde belirgin bir şekilde akıyordu ve biz de eğitimimizde öğrendiğimiz şekilde önce akıntıya karşı dalıp dalışın sonunda zaten kıyıya doğru gelen akıntıya kendimizi bırakıp dalışı bitirecektik. Hava ve deniz koşulları zorlu olduğu için Ekrem bizi karada bekleyecekti ve gözlemleyecekti. Soğuk ve keskin esen rüzgarda SCUBA’mızı hazırladık ve Saros’un soğuk suyuna dize kadar girip önce paletlerimizi sonra geri kalan malzemeyi kuşandık, suyun içindeki ayak ve bacaklarımız kalın neopren elbiselerimize patiklerimde rağmen buz kesiyordu, sert rüzgar maskelerimizin kayışının kenarından ıslık çalıyordu ve hafiften yağmur inmeye başlamıştı.
Ekrem biz suya girerken kıyıya kadar yanaştırdığı arabanın içine geçti, soğuktan büzüşmemize rağmen dalma çabamızla eğleniyordu. Malzemeyi kuşanıp buddy checkimizi yaptıktan sonra paletler ayağımızda olduğu için geri geri yürüyerek derine doğru ilerledik sonra yavaş yavaş su boyumuza gelince dalış elbisesinin içine ince ince sızan bıçak keskinliğindeki soğuk su içimizi ve etrafımızı sarsa da az sonra aşağı indiğimizde elbisenin içinde vücut ısımızın dengeleneceğini biliyorduk. Soğuk suya yapılan dalışlarda başına gelecek en kötü şeylerden biri maskenin buğu yapması ve buğuyu temizlemek için maskenin içine soğuk su doldurup boşaltmaktır. Neyse ki bu dalışımızda artık maskeyi dalıştan önce buğuya karşı hazırlamayı çok çok iyi öğrenmiştik. Altımızda su 2-3 metre derinliğe gelince çevre kontrolümüzü yaptık ve beraberce dalışa başladık.
Aşağı inince ilk anda yukarıdaki fırtınanın etkisi dinmiş gibiydi. Yağmur, rüzgar ve soğuk yukarıda kalmıştı işte. Bir tek yüzümüz, o da maskenin dışında kalan kısım ve ellerimiz üşüyordu o kadar, ancak yukarıdaki fırtınanın etkisi ile görüş zayıftı ve pek bir canlı da göremiyorduk ama olsun, dalıştaydık işte, tecrübemiz artıyordu.
Çocuklar gibi şen, dalış öncesinde kararlaştırdığımız şekilde 13-14 metrelere indik. Soğuk su ve dalışa başlarken yaşadığımız zorlu şartlar hava tüketimimizi artırdığı için 15 dakika sonunda artık akıntıya doğru dönerek ve yükselerek dalışı bitirmeye karar verdik. İşte dalışın asıl zor bölümü burada başladı: akıntıya karşı palet vurmak zordu ama akıntıyla dönerken bu kadar hızlı döneceğimizi tahmin etmemiştik, soğuk su bizi hızla karaya doğru itiyordu, Üstelik bir ara yönümüzü kaybeder gibi olduk ve hızlıca bir yüzeye çıkıp etrafı kolaçan ettik ve doğru yönde olduğumuzu anlayıp aşağı indik, çünkü dalış süremizi olabildiğince uzatmak istiyorduk. Sonunda emniyet beklememizi de yapıp yüzey yaklaştık ancak tam o anda hesaplamadığımız akıntı, kıyıya doğru büyük ve güçlü dalgalara dönüşmüştü. Üstümüzde ağır SCUBA ile birlikte yüzeye yaklaştığımızda dalgalar bizi önce yüksele kaldırıp sonra Küçükkemikli’nin sert kayalıklarına yapıştırıyordu. Üstelik tam kıyıya ulaştık derken geri çekilen dalga bizi yeniden kıyıdan uzaklaştırıyor sonra tekrar dövüyordu. Ağzımızdan regülatörleri çıkaramadığımız için gözlerimizle anlaşmaya çalışıyorduk çünkü el işaretlerini vermek de imkansızdı dalgalarla boğuşurken. Dalgalar ve akıntı bizi döverken bir yandan birbirimizi ezmemeye çalışıyorduk. Dalgalarda yüzerliliğimizi azaltmak için BC’leri sonuna kadar indirdik ve paletlerimizi kırmadan kendimizi sakatlamadan ancak bayağı bir berelenerek, enopren elbiseleri yer yer zedeleyerek en sonunda kıyıya yapışmayı başardık. Dalışı bitirdik sağ salim ama biz de bitmiştik.
O dalış günü eğer fırtınayı ciddiye almasak, hatta Ekrem de bizimle dalsaydı belki de ciddi bir dalış kazası yaşamış olacaktık ancak baştan itibaren kurallara sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için ve en önemlisi birbirimize canı gönülden güvendiğimiz için, geride o an için korku dolu bir hikaye olsa da müthiş keyifli bir dalış gezisi hatırası ve dalgaların soğuk tokatları altında daha da çeliklenmiş bir dostluk kaldı.