Sağlık hizmetlerinde cinsiyet ayrımcılığına dayanan ama hiç de fark edilmeden gerçekleşen tutumlar kadınların yaşamını ciddi olarak tehdit ediyor.
Sağlık alanındaki cinsiyet yanlılığı tarih boyunca gizliden gizliye sürdü aslında. Örümcek ağı gibi dipleri köşeleri sardı. Bugün bile elimize ayağımıza dolanıyor. Bir bahar temizliği gerek, ister kafalarda ister mekanlarda…
İlk kaynaklarına eski Mısır ve Yunan tıbbında “histeri” anlatımında kendine köşe bulurken 1900’lere kadar kadınların zorla hastaneye yatırılmasında bile kullanıldı. Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatiksel Kitabı DMS’de 1980’e kadar da bu taraflı ve ön yargılı anlatım kendisini taşıdı.
Uzun bir önyargı ve ayrımcılık tarihi, ağrı yönetiminde de kadınların peşini bırakmadı. 1800’lerin ortalarına gelindiğinde tıp elindeki imkanlarla ameliyat sırasında anestezi kullanmaya başlamıştı. Fakat bu imkân nerede kullanılmıyordu dersiniz? Doğumda! Doğum sırasında ağrı kesici ilaçları kullanılmasını on yıllarca reddettiler. Neden? Hakim inanç, ki erkek egemen bir bakış açısında evrilmiş olarak, kadınların doğum sırasında acı çekmesi gerektiğini öne sürüyordu. Hiç doğum yapmamış ve doğal olarak da asla yapamayacak bir zihniyet bu konuda, acı çekmem gerektiği konusunda fikir beyan etmiş bu fikir de “gerçeklik” olarak kabul edilmişti. Çok uzun süreler boyunca da annelerin doğum sırasında ölümleri bile normal kabul edilmiş. Ortaçağ’dan beri alışılagelmiş bir inançla, “hamile kadınların ayaklarından birinin zaten çukurda” olduğu inancı normalleştirilmişti.
Cinsiyet normları, rolleri ve ilişkileri ile cinsiyet eşitsizlikleri bir yandan da hepimizin sorunudur ve toplumların kendine özgü özelliklerinden zamanla gelişen, değişen; içinde bulundukları toplumun değerlerinden, eğitiminden, dininden, medyasından ve diğer kurumlarından yayılan anlayış ile de şekillenen hareketli ve kimi zaman da hedef yönelimli yapı özellikleri kazanırlar.
Bireyler ya da gruplara bu beton benzeri yekpare yapılar karşısında cinsiyet normlarına uymadıklarında, damgalanma, ayrımcılık, sosyal ve ekonomik dışlanma ile bedel ödettirilirler.
Bu noktada cinsiyetin, aynı zamanda hiyerarşik yapılanması da ayrı bir problemdir. Eşit olmayan güç ilişkilerini yansıtır ve sosyal ve/veya ekonomik eşitsizlikler arasında başarı ile birbiriyle kesişen yeni alt alanlar yaratır. Cinsiyet normları, sosyal roller buna bağlı olarak da yine hiyerarşik yapılandırma, her tür toplumsal kaynağa erişimde de, kaynaklar üzerindeki kontrolde de etkindir.
Bu satırları yazma nedenim Ian Paterson. Değme gerilim filmlerine taş çıkartacak türden bir hikaye. Ve bu hikaye sağlık alanında kadına yönelik cinsiyet ayrımcılığının belki de en medyatik olanı olarak dikkatleri çekti.
“…O sabah Ian Paterson her zamanki gibi ışıldayarak hastanenin koridorunda ilerliyordu. Meslektaşları bu karizmatik ve başarılı cerrahın arkasından fısıltıyla hayranlık ile kıskançlık karışımı hislerle konuşuyorlardı. Yani cerrah Paterson için yine sıradan bir gündü.
Muayene sırası kadın hastalarla doluydu. Çünkü o başarılı meme cerrahı olarak kadınların belası meme kanserinde yılmaz bir şövalye idi.
Masasının başına oturduğunda pencereden gelen ışık onu adeta ilahi bir aydınlığa sarıyordu.
“Evet…” dedi kadın hastasına -“göğüsler alınacak!” Kadın hastası yutkundu “yani ikisi de mi?” Ian gözlüklerini indirip “evet efendim ikisi de!”
Kadın hastası için yapacak bir şey yoktu ilahi otorite böyle buyurmuştu. Çaresizce kabul etti kadın. Ameliyat günü geldi iki memesi de alındı. Hayatı yeni bir şekilde başladı.
Ters olan nedir burada? Kanser ile savaşıyorsak kazanmak için elbet bedeller ödenecek. Fakat 2012 yılında bazı şüpheler çıtlamaya başladı. Önce fısıltı gibi, sonra gök gürültüsü gibi. Büyük bir fırtına kopmuştu ki bugün dahi o fırtına dinmiş değil. Cerrahımız artık İngiltere’nin “kasap” ı olarak anılıyordu. Kasap cerrah, rezil doktor, acımasız pislik sıfatlarından hangisini uygun görürseniz kullanabilirsiniz. Çünkü artık adı “karizmatik cerrah” tan bu adlara dönmüştü.
Ortaya çıkanlara göre, 14 yıl boyunca ki şimdi 20 yıl deniyor, 1000’den fazla hastasına, ki tamamına yakını kadın hastalar, gereksiz ve zarar veren operasyonlar uygulamıştı. Kadın hastalarını ameliyat etmek için bulabildiği en ufak şey için “meme kanseri olursunuz, meme kanseri riskini taşıyorsunuz” diyerek yüzlerce ameliyat gerçekleştirmişti. Bu kadınların çoğunun hayatını mahvetmişti. 15 yıl hapis cezasına çarptırılan Paterson’un kurbanları için tazminat ödenmesine karar verilmiş, bunun için fonlar tahsis edilmiştir.
Caroline Criado Perez kitabında sağlık alanında kadına yönelik ayrımcılığın sistematik olarak yaşandığını verilerle ispat eder. Kadınların sağlık alanında teşhis ve tedavi arayışlarında sürekli olarak yanlış anlaşıldığını, yanlış uygulamalara maruz kaldığını ve yanlış teşhislerle baş etmek zorunda olduğunu göstermektedir.
2015 yılında yayınlanan bir araştırma bu iddiaları doğrular niteliktedir. Yeni kanser teşhisi alan 18.618 kişiyi inceleyen araştırmacılar, kadınların ilk belirtiler ortaya çıktıktan sonra teşhis almak için daha uzun süre beklediklerini bulmuşlardır. 2018 ve 2021’de halen ağrı yönetimi ya da ağrının ifadesinde kadınların “duygusal” veya “histerik”, erkeklerin ise “cesur”, “dayanıklı” olarak görülerek ilaç reçetelenmesinde, ilaç yazmakta tereddütte kaldığını belirten kanıtlar vardır. Yani durumu fiziksel bir problem olarak değil daha çok zihinsel bir sağlık durumu olarak görme eğiliminde bulunulur. Ki kronik ağrılı hastaların çoğunun kadınlar olmasının gerçeğine karşın.
Aslında tıbbileşen beden, erkek bedeni üzerinden ele alınmış yıllardır. Ayrımcılık bir noktada buradan da ortaya çıkmakta. Erkek biyolojisi bin yıllardır temel alınırken, kadın bedeni bu konuda geri plana bırakılmıştır. Buna mantıklı bir açıklama bulunmak istendiğinde Prof. Dr. Irving Zucker kadınların kısmen hormonal dalgalanmalarının, bin yıllar önce de ifade edildiği gibi rahmin yani uterusun bunalımları varsayımından ileri geldiğini söyler.
Yine California, Berkley ve Chicago Üniversiteleri, kadınların ilaç yan etkilerine karşı erkeklere göre daha kırılgan olduklarını açıkladı. Bunun nedenin de ilaç deneylerinin tarihsel olarak erkekler üzerinden yürütüldüğü klinik deneylerden kaynaklandığını belirttiler.
Bir diğer araştırma, bu araştırma özellikle ABD’de de çok ses getirdi, kadınlara yanlış klinik uyarıların söz konusu olabildiğini gösterdi. Bu araştırma, kalp krizi klinik belirtilerinin erkekler için kabul edilebileceğini ama kadınlar için söz konusu belirtilerin bambaşka olduğu yönündeki bulgular idi.
Tüm Amerika’da şaşkınlık ve hayretle karşılandı ve sağlık politikalarını yeniden düşündürttü. Hepimiz ne biliriz kolda ağrı, göğüs kafesi ağrısı, gövdenin üst kısmında meydana gelen ağrı; sırtta, omuzlarda, boyun bölgesinde, çenede, bir veya her iki kolda gibi klinik belirtilere kalp krizi riskini düşündürtür. Fakat Amerika kalp Derneği’ne göre kadınların bir numaralı can düşmanlarından olan kalp hastalığı ya da krizi genellikle kendini kadın bedeninde reflü, bazen grip semptomları ya da yorgunluk atakları, uykusuzluk, mide bulantısı, hazımsızlık olarak göstermekte. Hatta sanki normal yaşlanmanın parçası gibi davranarak kendini sinsice gizlemekte.
Tam bunları sayarken rahmetli teyzem aklıma geldi. Eğer ki bunları daha önce bilseydim belki birkaç gün önce o bunları yaşayıp bize söylediğinde tehlikeyi sezerdim. Çünkü onda göğüs ağrısı falan olmamıştı.
Sağlık hizmetlerinde bir başka önemli yanlılık kaynağı kendini şişman bedenler üzerinden göstermekte ve bu durumdan yine en çok kadınlar çekmekte. Sağlık uzmanları bazen semptomların nedenini araştırmak konusunda iradeyi hemen uygulamaya koymak yerine özellikle büyük bedenli kadınların kilo vermesi gerektiğine dikkat çekiyorlar.
Bu ayrımcılık aslında bilerek yapılıyor değil. Başta da anlatılan gibi eski antik dünyanın içinden zamanla algılarımızın içine sızarak oralarda verimli bir şekilde büyüyerek bugünkü davranış kalıplarımıza yerleşmiş durumda.
Çeşitlilikte eşitlik diyerek sağlık alanında bunu iyileştirilmiş hasta erişimi ve deneyimi olarak, desteklenen bir iş gücü, burada sağlık çalışanları, yeniden kurgulama anlayışına yönelirsek durumu yalnız kadınlar için güvenilir ve uygun kılmayı başarmanın ötesinde ; kromozomlarla, cinsel organlarla, hormonlarla bakmaya alışmış, insanı görmeyi reddeden tavırla da mücadele etmiş olacağız.
Kadının cinsel kimliğine karşı ayrımcılık ile mücadele aynı zamanda kromozomlarla, cinsel organlarla, hormonlarla bakmaya alışmış, insanı görmeyi reddeden tavırla da mücadeledir.
Kapak Görseli: Danis Graveris/Unsplash