İran’da yapılan son cumhurbaşkanlığı seçimlerinde resmî sonuçlara göre 59 milyon 310 bin 397 seçmenden sadece 28 milyon 933 bin 4 kişi sandığa gitmişti ve katılım oranı %48.8 seviyesinde kalarak 1979’daki İslam Devrimi’nden bu yana en düşük katılım ve en az oyla seçilen cumhurbaşkanı olarak İbrahim Reisi tarihe geçmişti ve meşruiyeti ilk günden beri tartışma konusu. En başından beri tüm seçim sistemi ve aday belirleme süreci sadece O’nun kazanabilmesi için tasarlandı. İbrahim Reisi’nin isminin Ayetullah Hameneyi sonrasındaki en güçlü Rehber adayı olarak da geçiyor olması elbette tesadüf değildi. İbrahim Reisi’nin Yargı Erki Başkanlığı’na atanması ve ardından rakip devlet kanatlarına yönelik geniş yolsuzluk operasyonları başlatılması da imaj düzeltme çalışmasının bir parçasıydı.
Ancak İran’ın “müesses nizamı”nın muhafazakâr kanadının büyük umutlar beslediği İbrahim Reisi, neredeyse bir yıllık cumhurbaşkanlığı sürecinde tam bir fiyasko ortaya koymuş durumda. Zaten kişisel olarak ambargo listesinde olduğu için Batı dünyasıyla kişisel bir diyalog kurma zemini edinebilmiş değil çünkü Batı ülkelerine resmî ziyaret kapsamında seyahat etmeyi bile göze alamıyor. Örneğin; Birleşmiş Milletler oturumları için Amerika’ya seyahat etmedi. Gittiği ülkelerde ise pek dikkate alındığı söylenemez çünkü asıl gücün Rehber Ayetullah Hameneyi olduğunu bilen liderler Reisi’yi dikkate almıyorlar. Örneğin; çok tartışılan Rusya seyahatinde Putin’in gösterdiği tavır ve basın toplantısında söylediği sözler Reisi’yi pek de ciddiye almadığını ortaya koymuştu.
İbrahim Reisi cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturduğu günden bu yana hem iç politikada hem de dış politikada başarısız bir seyir izliyor. Mahmud Ahmedinejad’dan “aşırma” olan kabinesindeki bakanlar birbirinden başarısız ve tartışmalı isimlerden oluşuyor ve herhangi bir yönetim niteliği ortaya koyabilmiş değiller. Gafları ve yönetim zafiyetiyle birlikte yıllar içerisinde İbrahim Reisi için inşa edilmeye çalışılan “güçlü lider” ve “geleceğin Rehber’i” gibi imajlar bizzat Reisi tarafından sadece bir yıl içerisinde yıkılmış durumda çünkü kendisinin yönetim yetkinliği ve niteliği artık İran’ın muhafazakârlar dahil tüm devlet kanatları arasında tartışmaya açılmış durumda.
Peki, İbrahim Reisi kimdir ve 40 yıl içerisinde savcılıktan İran cumhurbaşkanlığına nasıl yükseldi?
İran’ın Cumhurbaşkanı: İdam Lordu İbrahim Reisi
İbrahim Reisi, 1960 yılında Meşhed şehrinde dünyaya geldi. 5 yaşında babasını yitiren Reisi, klasik ilköğretim eğitiminin 6. sınıfını bitirmesine müteakip, 15 yaşında Kum İlmiyye Havzası’na katılarak dini eğitimine başladı. Burada fıkıh ve usul eğitimine dördüncü seviyeye kadar devam etti ve Şii mezhebinde Hüccetülislam ve-l Müslimin derecesine ulaştı. Herhangi bir hukuk fakültesinden lisans mezuniyeti olmamasına karşın Uluslararası Özel Hukuk alanında yüksek lisans, Fıkıh ve Özel Hukuk alanında doktora yaptı.
İbrahim Reisi’nin eğitimi en çok tartışılan konuların başında geliyor. Öncelikle İran’da yasal olarak devlet görevlerinde çalışan tüm kamu görevlilerinin görev esnasında eğitimlerine devam etmeleri yasaktır. Ancak İbrahim Reisi’nin hem yüksek lisans hem de doktora eğitimini aldığını söylediği yıllarda kendisi kamu görevlisiydi. Yapılan cumhurbaşkanlığı seçim münazaralarında diğer adaylar Reisi’nin yetersiz eğitimi olduğunu ve seçilmesi durumunda eğitimsiz bir cumhurbaşkanı olacağını gündeme getirmişti. Ayrıca İbrahim Reisi’nin doktora derecesine dair şöyle bir şaibeli detay söz konusudur; 2001 yılında Şehit Mutahhari Yüksekokulu’nda doktora eğitimine kabul edilen Reisi, doktora belgesini ancak 12 yıl sonra 2013 yılında almayı başarmıştır!
İbrahim Reisi, hiçbir hukuk fakültesinde eğitim almamış olmasına rağmen 1980 yılında henüz 20 yaşındayken İran Yargı Erki’ne Kerec savcısı olarak girdi. Aynı yıl içerisinde hızla Kerec’in başsavcısı oldu. 1982 yılında ise henüz 22 yaşındayken Kerec’in yanı sıra Hamedan’ın da başsavcılığını aynı anda üstlendi. İran’ın yeni müesses nizamının “genç savcı”sının yükselişi devam ediyordu ve İbrahim Reisi kendini İran yargısının en kilit yerlerinden birinde, Tahran Başsavcılığı Örgütlerden Sorumlu Başsavcı Yardımcısı olarak buldu ve resmen Tahran Başsavcılığı Siyasi Başsavcı Vekili oldu. Rejim muhalifi çeşitli gruplara karşı özellikle cezaevlerindeki acımasız kararları da böylelikle başlamış oldu.
Bu dönemde Devrim Rehberi İmam Humeyni’nin de özel ilgi ve güvenine mazhar olan İbrahim Reisi, Humeyni tarafından verilen direkt bir yetkiyle Yargı Erki’nin olağan yapısı dışında Semnan, Lorestan ve Kirmanşah bölgelerindeki bazı “sorunlu özel dosyalar”dan sorumlu oldu. Öte taraftan, dönemin İran Başbakanlık Ofisi’ne yapılan bombalı saldırı dosyası da bizzat Reisi tarafından incelendi. O dönemde İbrahim Reisi, İmam Humeyni’nin yargıya müdahale aparatlarından biri haline geldi.
Ancak İbrahim Reisi’yi uluslararası çapta “meşhur eden” görevi şüphesiz 1988’de bizzat İmam Humeyni tarafından cezaevlerindeki binlerce rejim muhaliflerinin idam sürecini yönetmesi için dört kişilik “Ölüm Konseyi” veya “İdam Konseyi” üyeliğine atanmış olmasıdır. İdam edilen muhaliflerin bazılarının cezası bitmiş veya bitmek üzereydi ve pek çoğu da önceden idam cezasına çarptırılmamış kişilerdi. İran ile Irak arasında ateşkes anlaşması sonrasında Halkın Mücahitleri Örgütü’nün Sonsuz Doğuş (Tolou-e Cavidan) adını verdikleri operasyonla İran topraklarına girmesi ve İran’ın Mirsad Operasyonu (Mersad) ile karşılık vermesinden sonra İmam Humeyni’nin direkt emriyle bu geniş idamlar yaşanmıştır.
O dönem İmam Humeyni’nin vekili ve İran’ın en güçlü isimlerinden olan Ayetullah Hüseyin Ali Muntazeri, verilen idam kararlarından dolayı İbrahim Reisi’nin yüzüne “sizler tarihin yazacağı en büyük caniler arasında olacaksınız” demişti. Reisi, cumhurbaşkanı olarak seçildikten sonra yaptığı ilk uluslararası basın toplantısında Al-Jazeera muhabirinin idamlardaki rolünü hatırlatması üzerine, yaptıklarını savunan bir açıklamada bulunmuştu ve en ufak bir pişmanlık emaresi göstermemişti. İbrahim Reisi, rolü olduğu insan hakları ihlallerinden dolayı hala ABD’nin ambargo listesinde bulunuyor. Reisi, yine insan hakları ihlallerinden dolayı bulunduğu AB ambargo listesinden daha sonra çıkarılmıştır.
İmam Humeyni’nin ölmesi ve yerine Ayetullah Hameneyi’nin Rehber olmasıyla birlikte, Hameneyi tarafından İbrahim Reisi Tahran Başsavcısı olarak atandı ve 1989-1994 yılları arasında bu görevi yürüttü. Reisi, daha sonra İran Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı’na getirildi ve 2005 yılına dek bu görevde bulundu. Daha sonra 2005 yılından 2015 yılına kadar Yargı Erki Başkanı Birinci Yardımcısı görevini yürüten Reisi, daha sonra İran Başsavcısı olarak atandı. İbrahim Reisi, İran eski Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ın bir zamanlar adalet ve istihbarat bakanlıkları için adaylarından biriydi. İran’da 2009 yılında yapılan olaylı cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra tutuklanan muhaliflere yönelik cezaevlerinde cinsel saldırı iddiaları yükseldiğinde, İbrahim Reisi bu iddiaları araştıran ve “böyle bir şey olmamıştır” diyen üç kişilik heyetin de üyesiydi. İbrahim Reisi, 2009’daki cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarına itiraz edenler arasından idam edilenlerin kararlarında da etkin olmuştu.
İbrahim Reisi, 2018 yılında Ayetulllah Hameneyi tarafından Yargı Erki Başkanı olarak atandı. Reisi, 2021 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerine aday olduğunda bu görevinden istifa etmedi, seçildikten sonra da bir süre görevinde kalmaya devam etti ve daha sonra Ayetullah Hameneyi’ye mektup yazarak yerine başka bir ismin atanma zamanının geldiğini söyledi.
Günümüze geldiğimizde, İbrahim Reisi İran İslam Devrimi ardından meşruiyeti en çok sorgulanan, en az oy alan ve en az katılımla seçilen cumhurbaşkanı konumunda bulunuyor. 40 yıl boyunca 3 yıllık bir dönemin dışında her zaman İran yargı sisteminin içerisinde bulundu ve binlerce idam cezasının ve insan hakları ihlalinin baş aktörü oldu. Cumhurbaşkanlığı koltuğunda vasatın altında bir performans sergileyen İbrahim Reisi ekmek fiyatlarının artmasıyla birlikte yükselen bir toplumsal itirazı tetiklemiş durumda ve başta Huzistan olmak üzere İran’ın farklı bölgelerinde ekonomi temelli halk ayaklanmaları başlamış durumda. Yani; bir gün Rehber olacağı düşünülen İbrahim Reisi’nin fiyasko ve kifayetsiz yönetim biçimiyle tüm İran’a sıçrayabilecek bir halk isyanına sebep olması işten bile değil artık..