Burada hep dalış ve doğa sporları yazdım ama şu sıra ülkede yaşananlar yüzünden dalış ve doğa sporları hakkında pek yazasım yok. Bu kez 14 ve 28 Mayıs’ta 2 turda gerçekleşen Cumhurbaşkanlığı seçimi üzerine düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Önce şuradan başlayayım ülke tarihinin gördüğü en adaletsiz seçimi yaşadık. Muhalefetin olası en popüler adayı olan Ekrem İmamoğlu’nun adaylığının önü kıvrak bir yargı kararıyla kesildi. Bu süreçte CHP Lideri Kılıçdaroğlu önceki 2 cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi, sağcı partilerle ortak olduğu ve çok zor ayakta tuttuğu Altılı Masa ile seçimlere girdi. Kılıçdaroğlu’nun önünü açan diğer bir durum da HDP’nin geçen seçimlerdeki adayı Selahattin Demirtaş’ın hapiste olmasıydı. HDP-YSP, TİP ve diğer sol partiler açıkçası müthiş bir özveri ile hiçbir pazarlık yapmadan ve yoğun kampanyalarla Kılıçdaroğlu’nu desteklediler. Kürtler ve solcular ellerinden geleni yaptılar ama Kılıçdaroğlu’nun resmi müttefiklerinden -ki DEVA, DP ve Gelecek Partisi aslında toplumda karşılığı bindelerle ölçülen üç parti- sadece Saadet Partisi gözle görülür elle tutulur bir destek verdi. Kılıçdaroğlu’nun geçen 2 dönemde TBMM’de var olmaları için büyük destek verdiği İYİP ise utangaç bir kampanya yürüttü.
Seçimler süresince devlet medyası ve RTÜK muhalefete düşman hukuku uyguladı. “Yandaş medya” zaten çoktan muhalefeti düşman ve hain bellemişti. CHP’ye yakın “candaş” medya” ise bir çoğu yandaş medyadan kıçına tekmeyi yediği güne kadar mevcut durumdan pek rahatsız olmayan , kovulunca muhalif olan isimlerden oluşuyordu. Hatta bir kısım candaş medya elemanı ya terörist fetö bağlantılı ya da kara para aklayan eksantrik “iş adamlarının” elemanlarıydılar. Gençler arasında gayretli ve parlak isimler olsa da AKP iktidarı ve öncesinde “çifte sulanmış” deneyimli abla ve abileri tarafından ham yapıldılar. Canlı yayında işlerini nasıl yapacakları dikte edildi, fırçalandılar. Memnuniyetsiz anchor zulmü yaşadılar. İki seçim gecesinde yaşanan ekran rezaletlerine hiç girmeyeceğim. Sadece KRT’de konuk olarak zamanında Başbakan sözcüsü olan ve gazeteci gözaltına aldırmaktan çekinmeyen ama yine kıçta tekme izini görünce demokratlığını hatırlayan Akif Beki’nin olduğunu hatırlatsam yeter de artar bile. Tüm bunlar bize bizim vergilerimizle hizmet veren TRT ve Anadolu Ajansı’nın hainlik ve sahtekarlık seviyesinde yaptıkları yanlı yayınları unutturmamalı tabii.
Neyse medya faslını kapatalım, partiler ve liderlerine bakalım. Cumhur İttifakı’nın liderlerinden bahsetmeyeceğim. İkisi de çok alıngan çünkü. Onları eleştirince gereksiz hukuki sıkıntılar doğuyor. Muhalefet liderlerine atış serbest o yüzden ben de rahatça boşaltayım mermilerimi üzerlerine.
Şaka bir yana Kılıçdaroğlu çok başarılı bir kampanya yürüttü, canla başla çalıştı. Bütün bu karartma içinde yan masadaki Emek ve Özgürlük İttifakı ile Sosyalist Güç Birliği ittifakı da masadaki ortaklarından -Saadet Partisi hariç- iyi destek buldu. AKP’nin has ama dışlanmış isimleri olan Babacan ve Davutoğlu her ne kadar Kılıçdaroğlu’nun bonkörlüğü sayesinde TBMM’de milletvekillerine kavuşsalar da bugün siyasetten çekilseler kimsenin ruhu duymaz herhalde. DEVA ve Gelecek Partisi kadrolarındaki çok iyi ekonomistlere ve isimlere rağmen Türk seçmeni üzerinde belli ki herhangi bir etki, heyecan yaratmıyor.
CHP’ye gelince milletvekilliği seçimlerine ittifaksız giren bir CHP’de bu seçimde aldığı oyu alabilirdi herhalde, şimdi önümüzdeki dönemde TBMM’de iyice küçülmüş bir parti olarak var olacak.
Seçimin gizliden gizliye en büyük kaybedeni kanımca tam son dönemeçte çok ağır suçlamalarla masaya tekmeyi vurup ertesi gün seçmen baskısı ile tekrar geri dönen Meral Akşener ve İYİP oldu. Bir önceki seçimlerdeki merkez sağın liderliğine göz kırpan Akşener ve arkadaşları bu seçimde bu şanslarını göz göre göre heba ettiler. Seçime CHP içinden ancak dış kulvardan katılan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve Ankara BB Başkanı Mansur Yavaş seçimde açık ara en çok ilgi çeken isimler oldu. Önümüzdeki dönemde İmamoğlu eğer iç kulvardan Özgür Özel ani bir atak yapmaz ise muhtemelen CHP’nin yeni lideri olacak. HDP-YSP ve ittifak ortakları TİP çok zorlu bir seçim mücadelesi verdi. Özellikle HDP hem kapatılma tehdidi hem de asıl kadrolarının hapiste olması sebebiyle çok dezavantajlıydı. İki parti ilginç bir şekilde adaylıklar üzerinden gereksiz bir tartışma yaşadı ve bu da oylara yansıdı.
Burada özel bir parantezi Sosyalist Güç Birliği İttifakı’na açmak istiyorum. Sosyalist Güç Birliği İttifakı içinde yer alan Sol Parti hem güçlü bir gelenekten geliyor hem de aslında çok çok etkili olan bir medya gücüne sahip: Birgün. Birgün gazetesi muhabirleri ve yazarlarıyla özellikle son dönemde çok önemli gazetecilik başarılarına imza attı. Onlarca yolsuzluk haberi, Bahadır Özgür, Timur Soykan, İsmail Arı gibi isimlerin haberleriyle gündem oldu, günlerce konuşuldu. İşte işin en enteresan tarafı bu çünkü hem Sol Parti hem de Birgün medya grubu nedense bu başarının ekmeğini hakkıyla yiyemiyor. Sol Parti’nin oy oranı da düşük Birgün’ün satışı ve görünürlüğü de ama günün sonunda Birgün muhabirlerinin haberleri gündem belirliyor. Söylemek istediğim şu: Birgün ve Sol Parti bu konuda -çok zorlu bir iş yaptıklarını imkanların kısıtlı olduğunu kabul ediyorum- neyi yanlış yaptıklarını bulup o damarı işlerlerse önümüzdeki dönemde başka bir gelişme yandaş ve candaş medya dışında oluşumlardan bahsedebiliriz.
Seçimlerde Erdoğan ve Kılıçdaroğlu dışında iki cumhurbaşkanı adayı daha vardı ama ben onlara vakit ayırmanın hepimiz için zül olduğunu düşünüyorum.
Seçimin sonucunda Cumhur İttifakı ve Erdoğan hem TBMM’de çoğunluğu korudu hem de cumhurbaşkanlığı seçimini kazandı. Bu zaferler içinse ülke anayasası defalarca ayak altına alındı. Kamu kaynakları sonuna kadar kullanılarak sömürüldü. Gün sonunda bu Türkiye daha da milliyetçi ve sağcı bir döneme savrulurken Bahçeli ve Erdoğan muhtemelen son seçim zaferlerini kazandılar ve her ikisinin de bir sonraki seçim dönemine kalacak bir vaatleri kalmadı. Üstelik Erdoğan kabinesindeki 15 bakanı da TBMM’ye göndererek hem de hileli bir şekilde göndererek yeni bir kabine kurmak zorunda kaldı.
Sözün özü önümüzde hem bir ekonomik fırtına hem de zorlu yıllar var. Benim tahminim ya 2024’teki yerel seçimlerle ya da hemen arkasında yeni bir seçim süreci yaşayacağız. Bütün zor şartlara rağmen Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ı yıkamasa da sallayan muhalifler bu kısa dönem için seçmeni ve partilisi ile çok daha fazla çalışmalı maalesef. Yani hepimize partili olma, sendikalı olma onlarca yıl bir partinin baş köşesini tutan parti liderlerini, değiştirilemeyen sendika başkanları sallamak düşüyor. Çünkü kaldıracağımız sadece ekonomik enkaz değil, bundan sadece üç büyük ay önce meydana gelen depremin yaralarını da sarmak unutmamak, unutturmamak gerekiyor.