Elindeki kafatası ile başına gelenleri sorgulayan Hamlet… Bu dertli prens, tiyatronun en tanıdık yüzü. Üstelik yalnızca İngiltere’de değil, her yerde.
Hamlet’in hikayesini bilmeyenler bile bu meşhur sözünü tamamlayabiliyor. Hamlet derin detaylara sahip bir oyun, bu şanı hak ediyor. Peki Türk tiyatrosunda en az Hamlet kadar bilinmeyi hak eden karakterler yok mu? Elbette ki var.
Şimdi dilerseniz sizi onlarla tanıştıracağım, hadi başlayalım!
Kurtuluşun Örneği Asiye
İlk epik oyunlardan, radikal bir denemenin eseri, Vasıf Öngören’in kaleminden çıkan bir karakter; Asiye.
‘Asiye Nasıl Kurtulur?’ Pek çoğumuzun aşina olduğu bir isim olsa gerek. Tabi tiyatrodan değil, zamanında Müjde Ar’ın oynadığı filmden. Ancak filmden önce bu bir tiyatro oyunuydu. Brecht’in tiyatro anlayışının uyarlandığı ‘epik’ bir örnekti.
Oyunun baş karakteri Asiye, seyirciye anlatılan bir hikaye aslında. Oyun esnasında ‘Asiye’nin nasıl kurtulacağına dair’ ihtimaller tartışılır. Asiye, bir hayat kadınının kızı olarak karşımıza çıkar. Üzerine yapışan önyargılarla yaşamak zorunda kalan bir karakterdir.
Hamlet’in ‘prens’ sorumluluklarının onu kaçınılmaz sona itmesi gibi, bu önyargılar da Asiye’yi karanlık bir yöne doğru iter.
Ancak Asiye kararlıdır. Uzun bir süre boyunca annesinden farklı bir hayat yaşamak için çabalar. Fakat sonunda çıkmaza girdiğinde olaylar kaçınılmaz bir şekilde tekrar eder ve Asiye kurtulamaz.
Türk tiyatrosunun en bilinen karakterlerinden biri olmayı hak eden Asiye, toplumun bir özetidir. Hamlet gibi şiirler dile getirmez, oyunlar oynamaz. Fakat ‘bu insanlar burada’ demeyi başarır.
Kurtuluş çabası ve hapsolduğu hayat, oyunun sonu olur. Asiye, annesinin bir yankısı olarak yaşar. Ama hikayesi başka ‘Asiyelerin’ kurtulması için ışık olur.
Tam Bir Oyun Tutkunu Coşkun Ermiş
Coşkun Ermiş. Bir karakteri en doğru ve en absürt şekilde anlatan isim olmalı.
Oğuz Atay’ın ‘Oyunlarda Yaşayanlar’ adlı tiyatro oyununun baş karakteri Coşkun, emekli tarih öğretmenidir. Oyun yazarı olmaya çalışan Coşkun’un absürt eylemleri ve gerçek hayattan kendini soyutlayışı ele alınır.
Oyun içinde oyun oynar Coşkun Ermiş. Yaptıkları bir oyundan ibarettir, tıpkı bir türlü yazamadığı, bitiremediği oyunu gibi. Türk tiyatro tarihinin vazgeçilmez karakterlerinden biri olan Coşkun bir aile babasıdır. Ama toplumda alışmış olan ‘baba’ sorumluluklarını gerçekleştirmekten uzaktır. Öyle ki oyundaki tek realist karakter olan Cemile yani Coşkun’un eşi bu sorumluluğu üstlenir ve eşine hayatın bir oyun olmadığını sürekli hatırlatır.
Coşkun’un bu oyun sevdası Hamlet’i gölgede bırakacak kadar güçlüdür. Hamlet (burası bilmeyenler için bir spoiler) babasının cinayetini ‘oyun’ sayesinde ortaya çıkarır. Coşkun ise hayatın buhranından oyun ile sıyrılır.
Oğuz Atay’ın biricik karakteri Coşkun Ermiş biraz komedi biraz da trajedi olarak bizi karşılar, tiyatrodaki yerini alır.
İncir Sevdalısı Hüsrev
Türk tiyatrosunun en dramatik karakterlerinden biri olan Hüsrev ile tanışın. Hüsrev ‘Bir Adam Yaratmak’ oyunundaki baş karakter. Kendisi bir oyun yazarı. ‘Ölüm Korkusu’ adlı oyununu bitirmenin şevki ile karşılıyor önce bizi.
Ancak bu yazarın şevki sizi yanıltmasın. Hüsrev, depresyon konusunda Hamlet ile yarışır. Hüsrev’in babası bahçelerindeki incir ağacına kendini asarak intihar eden. Hüsrev ise bu durumu hiçbir zaman atlatamaz, ölüm hem zihnini hem de kalbini sarar Hüsrev’in.
Türk tiyatrosunda en sık işlenen konulardan biri ‘babadır.’ Otoriter baba, ilgisiz baba, orada asla olmayan baba. Her oyunda mutlaka bir baba vardır. Kimi zaman bu baba doğrudan karakterin kendisidir, bazen de karakterin yaşadığı toplumdaki görünmez otoritedir baba.
Hüsrev’in kendi içinde kayboluşu, ölüme dair olan sorgusu, pişmanlıkları… Hepsinin temelinde babası yer alır. Babasının neden intihar ettiği Hüsrev’in aklında hep bir soru işareti olarak kalır. Belki de bu yüzden yazar o katil incir ağacına bu kadar bağlı olur.
Annesi onun da intihar etmesinden korkarak bahçedeki incir ağacını kestirdiğinde ise Hüsrev için son nokta olur. Bu tıpkı Hamlet’in gerçekleri öğrendiğinde yaşadığı yıkıma benzer.
Necip Fazıl Kısakürek’in yazdığı ‘Bir Adam Yaratmak’ bir ölüm senfonisi olarak sahnede yerini alıyor. Türk tiyatrosunda Hamlet’i en iyi anlayabilecek karakterlerden biri olan Hüsrev, bu depresif prens ile aynı sonu paylaşmıyor. Fakat Hüsrev’in Hamlet’ten daha iyi bir sona ulaştığını söylemek ne yazık ki muamma.
Laf Cambazı Rovni
Denge. Türk tiyatrosunda yeni işlenmeye başlayan bir konu. Aziz Nesin’in iki kişilik sahnelemesi olan ‘Tut Elimden Rovni’ oyununun ana teması.
Cambaz olan Rovni, bir adamın mesleğine duyduğu yoğun bağlılığı ve eşiyle olan dengesiz ilişkiyi sahneye taşır. Rovni gizemli bir adamdır. Mesleğini yani cambazlığı her şeyin önüne koyar. Gergin ve şüpheci olan adam kendisi gibi cambaz olan eşine de tekinsiz biçimde yaklaşır.
Duygulardan yoksun, yalnızca hırstan var olmuş gibi gözüken Rovni Türk tiyatrosunun en enteresan karakterlerinden biridir. Toplumun sanata dair bakış açısına ışık tutarken ikili ilişkilerde ‘ne yapılmaması’ gerektiğini de sergiler aslında.
Hamlet’in Ophelia’ya olan vurdumduymaz davranışları gibidir Rovni’nin eşine yaklaşımı. Mela’nın yani eşinin onu daha fazla sevdiğini bilir. Bu sevginin güvencesiyle hareket eder, cambazlığı ondan daha fazla önemser.
Ophelia’nın (bir spoiler daha) intihar ile sonuçlanan hikayesinde Hamlet’in sorumluluk almaması gibi Rovni de Mela’nın hissettiği kırgınlıklara karşı gözlerini kapatır.
Türk tiyatrosu oldukça zengindir. Bu, sahneye damga vurmuş karakterlerin yanı sıra adından bahsettiren karakterler de epey fazladır. Ayyar Hamza, Vatan yahut Silistre’den Zekiye, Keşanlı Ali, Hülleci’den Hilmi…
Hamlet’ten daha güçlü, ondan daha zor şeyler yaşayan karakterler belki de ellerinde bir kafatası tutmadıkları için onun kadar fazla bilinmiyor. Ancak her biri Türk tiyatrosuna iz bırakmış, hala sahneye taşınan isimler.
Peki siz en çok hangi karakterle tanıştığınıza memnun oldunuz?