Uçak Motoru Üretiminden Otomobil Üretimine…
Emile Salmson 20. Yüzyıla on yıl kala pompa ve motor üreten bir sanayici idi. Salmson’a tanıştığı 2 mucit yıldız şeklinde bir uçak motoru teklifi ile geldi. Salmson bu iki muciti Paris’te küçük bir atölyeye yerleştirdi. Böylece Salmson uçak motoru üretmeye başladı. Paris’te büyük firmalarla baş edemeyen Salmson çareyi Billancourt’a taşınmakta buldu. Billancourt’ta kurulan “SMS” yani Salmson Motor Company 1908 yılından 1919 yılına kadar üç binden fazla uçak motoru üretti. Emile Salmson 1917 yılında yaşamını yitirdi, oğulları şirketi devraldılar, şirkete profesyonel bir yönetici buldular, ve 1919’da uçak motorlarının yerine otomobil üretmeye karar verdiler.
Otomobiller dünya üzerinden yavaş yavaş atların ve atlı arabaların yerini alırken 1919 Paris Otomobil Fuarı’nda Salmson Motor Company’nin ilk aracı GN (Godfrey and Nash) modeli tanıtıldı. İki koltuklu aracın vergi avantajı ve üretim kalitesi sayesinde SMS uçak motoru sektöründen otomobil pazarına büyük başarı ile geçti.
1921 yılında, müthiş bir ticari direktör ve yetenekli bir pilot olan André Lombard, AL tipi Salmson’a özel modelleri geliştirdi. Mühendis Émile Petit’in tasarladığı Grand Sport versiyonlarında üstten çift eksantrik miline sahip dört silindirli bir motorla üretilen araç büyük ilgi gördü.
Salmson otomobilleri özellikle katıldıkları yarışlarda büyük sükse yaptı. 1921’den 1928’e kadar, radyatörlerinin üzeri Saint Andrew haçıyla çizilen Salmson’lar, iki veya üç kat daha büyük ve daha güçlü motorlara sahip otomobillerin hemen ardından kendi kategorilerinde 550 prestijli yarış kazandı; böylece 1927’de 1100 cm3’lük bir model, 24 Saatlik Le Mans yarışında 3 litrelik Bentley’in arkasında 2. olma başarısını gösterdi.
Salmson ayrıca 1.100 cm³ kategorisinde on yıl boyunca on dünya rekoru kırdı. Fransa 1925’te iki koltuklu araçlara uyguladığı vergi avantajını kaldırınca Salmson da 4 koltuklu daha geniş modeller üretmeye başladı. 1929 ekonomik krizi otomobil sektörünü de karıştırdı. Salmson 6 silindirli bir motor hazırken, dört silindire odaklandı ve S4 modelini (1929-1933) büyük bir tanıtımla piyasaya sürdü. Salmson 1932 yılında 1500 CC’lik çifti eksantrik kavramalı modeli üretti.
Markanın gövdeleri zarif ve Art Deco tarzında; Sedan, 6 kişilik aile, üstü açılır araba, yolcu otobüsü, üstü açılır araba veya roadster seçenekleri mevcuttu. İlk seri, termostatik panjurlu muhteşem bir ızgaraya sahipti. Bunu, sağlam bir şasiden, bağımsız ön tekerleklerden, kremayer ve pinyonlu direksiyondan, 12 V aküden (2 6 V hücre) ve hatta Cotal 4 vitesli elektromanyetik şanzımandan yararlanan 1,6 litrelik motora ve 9 CV vergiye sahip S4-D takip etti. 1930’lu yıllarda Salmson S4 Roadster Sport modeli özellikle hız tutkunları arasında giderek ün kazandı.
Pons Planı ile Orta Ölçekli Otomobil Üretiminin Sonu
İkinci Dünya Savaşı ardından Fransa’da özellikle büyük otomobil üreticilerine destek olan Pons planı Salmson gibi orta ölçekli üreticilere destek olmayınca Salmson yeni modeller üreterek ayakta kalmaya çalışsa da 1957 yılında 27.280. aracı ürettikten sonra sessiz sedasız otomobil sektöründen çekildi…
Buraya kadar yazımı okuduysanız ve Reportare ekibi yanlış yapmış, Ulvi Yaman’ın Ayna Mahruti yazısını Tamer Durak’ın Sualtı Yazıları’na eklemiş diyorsanız, durun gitmeyin hala doğru yerdesiniz.
Farlar Arıza Yapınca Sönen Hayaller…
Şimdi 1936 yılı Fransa’sına dönelim, 25 yaşında gönlünü havacılığa kaptırmış genç bir deniz subayı, babasından ödünç aldığı Salmson S4-C Sports Bodied Roadster ile Vosges Dağları’nda bir arkadaşının düğününe yetişmek için süratle yol alıyordu. Çift eksantrik kavramalı 1500 cc’lik ve yaklaşık 10 beygir gücündeki motorla araç o günler için şimşek gibiydi. Üstelik 12 Voltluk aküsü ile aracın farları karanlık dağ yollarını ışıl ışıl aydınlatıyordu. Ancak ne olduysa bir anda akü elektriği kesildi. Muhteşem aracın farları bir an söndü. Genç Subay karanlıkta aracın kontrolünü kaybetti ve bir virajı alamayarak şarampolden yuvarlandı. Biraz ironik bir şekilde, genç subayın deniz hava kuvvetlerindeki kariyerini sona erdiren kazayla ilgili hatırladığı son şey, karanlıkta uçma hissiydi.
Kaza sonunda genç subay şans eseri ölmedi ama hastanede kendine geldiğinde toplam on iki kırık kemik, sol kolu beş parça ve sağ kolu tamamen felçli bir şekilde hastane yatağındaydı. Doktorlar tedaviye başlarken kollarından birini ampute etmek istediler, genç subay buna şiddetle karşı çıktı. Direnerek kolunun kesilmesini engelleyen genç yine de bu kaza sonunda havacılık hayallerine veda etti. Aylar süren yatakta tedavinin ardından taburcu olan bu genç hepimizin sualtı dünyasına katkıları ile tanıdığı Kaptan Cousteau’ydu. Cousteau’nun geçirdiği otomobil kazası onun göklerdeki hayallerine veda etmesine sebep olsa da, tedavi süreci bambaşka bir dünyanın kapılarını açtı.
Mavi gökleri hayal ederken, mavi derinlere dönüş…
Kırılan kollarını güçlendirmek isteyen Cousteau, kendini yüzmeye verdi. Acı dolu antrenmanların sonunda kollarını yeniden kullanmayı başaran Cousteau o yıllarda geliştirilen ilk dalış ekipmanlarından biri ile tanıştı. Yves Le Pier’in geliştirdiği Fernez maske…
Şimdi buraya kadar bu yazıyı okuyan herkes hikayenin devamında Cousteau ve yakın arkadaşı Emile Gagnan’ın ilk sualtı dalış ekipmanını tasarladıklarını anlatacağımı düşünecektir ama öyle değil.
SCUBA’yı Kim Kısalttı? İlk Dalış Ekipmanını Kim Buldu?
İnsanın sualtı dünyasına merakı çok çok eski ve bugün kullandığımız SCUBA yani (Self Contained Underwater Breathing Apparatus) sistemine gelene kadar bir çok farklı yol denenmiş. Yanlış bilinenlerin doğrusu köşemizde önce şununla başlayalım: SCUBA’yı ilk tasarlayan ve SCUBA kısaltmasını bulan kişiler Cousteau ve Gagnan değil. SCUBA kısaltmasını ilk kullanan ve bilinen ilk SCUBA ünitelerinden birini tasarlayan isim, 1939 yılında Amerikan ordusunda görev yapan Christian Lambertson.
Lambertson SCUBA kısaltmasını geliştirse de aslında SCUBA’nın mucidi o da değil. Birileri size az önce Fernez maske ile adı geçen Yves Le Pier’in sualtında nefes almayı sağlayan tüplü sistemi keşfettiğini söylerse ona da inanmayın. Aslında sualtında tüplü bir sistemle bir regülatör yardımı ile hava almayı sağlayan düzeneği bulan ve patentini alanlar iki Japon. Japonya’da 1916 yılında Riichi Watanabi ve demirci Kinzo Ohgushi ilk tüplü solunum cihazını, “Ohgushi’nin Eşsiz Solunum Cihazı “nı icat etti. Sistem yüzeyden beslenen bir üniteyle veya basınçlı hava ile doldurulmuş çelik silindirlerle çalışabiliyordu. Gözleri ve burnu kaplayan maske ile valfli scuba dalgıcın nefes alıp vermesi ile çalışıyordu. Riichi Watanabe’nin SCUBA maskesi tasarımında dalgıç valf mekanizmasını ısırmak zorundaydı ve nefesinin kuvveti akışı kontrol ediyordu. Japon mucitler 1919 yılında İngiliz patent ofisi ve 1920 yılında ABD’deki muadili Ohgushi Respiratörünün patentini aldı.
Oghuishi Respiratörünün öncesinde bugünkü SCUBA ünitesine en yakın olan tasarım ise 1876’da Henry A. Fleuss’un geliştirdiği oksijen ile çalışan kendinden yeterli sualtı solunum Rig’i idi.
1933 yılında az önce bahsettiğimiz Fransız donanma kaptanı Yves Le Prieur, özel olarak tasarlanmış bir talep valfını yüksek basınçlı bir hava tankıyla (1500 psi) ve dalgıcın hortumları ve hatları kısıtlamaktan tamamen kurtaracak bir regülatör olmadan birleştirerek geliştirdi. Le Prieur’ün maske ve regülatör sistemi daha sonra Cousteau ve Gagnan’a esin kaynağı olacaktı.
Peki biz bunca yıldır, neden Kaptan Cousteau ve arkadaşı Emile Gagnan’ı SCUBA’nın muciti olarak biliyoruz? Bunu gelecek yazımda anlatacağım ama şimdi size iştah açıcı tadında son bir bilgi aktararak, yazımı sonlandırıyorum. Jacques Cousteau ve Emile Gagnan geliştirdikleri araca Aqua-Lung yani Su ciğeri adını vermişlerdi. Yazıma son verirken, Jethro Tull’ın müthiş şarkısı Aqualung’ın linkini buraya bırakıyorum ki, acı kahvenin ardına çifte kavrulmuş lokum gibi gelsin.
Kaynaklar:
Salmson Motor Company Websitesi