Kargaşanın sancağıdır kargalar
Ve korkunçturlar yakından.
Her şeyden parlaktır gözleri.
Bir kargayı evcilleştirmek
Voltaire’e tasma takmak gibidir.
Ursula K. Le Guin
Parkta otururken bazen kargaların toplantısına denk gelirim. Telaş içindeki serçeler ve güvercinler yiyecek bulma derdindeyken kargalar sanki daha mühim meseleleri konuşmaktadır. Çimlerin üzerinde özgüvenle yürürler. Kral Arthur’un yuvarlak masasına oturmuş şövalyeler gibi dizilmişlerdir. Dünyayı ele geçirme planları yapan ezoterik bir örgütün toplantısına şahit oluyormuşum gibi hissederim. Sesleri “çirkin” olarak kabul edilen kargagillerin aslında farklı farklı vokalizasyon yetenekleri vardır. Geveze saksağanları dinlemekten çok zevk alırım. Hiç durmadan kıkır kıkır konuşurlar. Avrupa’da yaygın bir söylenceye göre, saksağan çok konuştuğu için Nuh’un gemisine alınmamış, evler tufan dalgalarının altında kalırken, saksağan konduğu damda gevezeliğe devam etmiştir. Mitler ve masallar karga hikâyeleriyle doludur. Bazen şeytani bir figürdür, bazen ise dünyayı yaratan zeki bir tanrıdır. Kargalar bizim için sıradan kuşlar değildir, onların kanatlarına çeşitli semboller ve anlamlar yükledik hep.
Hristiyan misyonerler kuzeyin pagan Germenlerini yeni dine döndürmeye çalışırken dehşete düştükleri ilk konu karga olmuştu. Germen savaşçılar savaş öncesindeki ritüellerde vahşi hayvanları yiyordu. Amaç onların gücünü ve zekalarını elde etmekti. Ayı, yaban domuzu gibi hayvanların yanında karga da vardı. Pagan Germenler onun zekasına ve parlak siyah tüylerine hayrandı. Aynı zamanda bu kuş yüce tanrı Odin’in sembolüydü. Odin’in omuzlarına tüneyen iki kuzgun her gün Orta Dünya’da gezinip tanrıya haberler getirirdi. Onuncu yüzyılda yaşamış kimliği meçhul bir vakanüvis, İngiltere’nin kuzeyini işgal eden Danimarkalı istilacıların tılsımlı bir bayrağa sahip olduğunu aktarır; barış zamanında beyaz olan bu bayrağın üzerinde savaşta bir karga belirmekteydi. Germenlerin kargaya duydukları saygı kişi isimlerinde de ortaya çıkmaktadır. Karganın adından (Ön-Germence hrabna, Eski Yüksek Almanca hraban) çok sayıda erkek ismi türetilmiştir; Berthram, Chramsind, Frambert, Guntrham, Ingraban, Wolfram vs. Kargadan türetilen birçok Germen adı Latinceye uydurulup Hıristiyan ortaçağın ortalarına dek korundu. Bazı isimler günümüze kadar ulaştı; Fransız ismi Bertrand, köken olarak “karga gibi güçlü, becerikli veya parlak” anlamına gelen eski Germen adı Berthram’dan gelmektedir. Pagan Germenleri vaftiz eden Kilise bu isimlerle çok mücadele etmek zorunda kaldı. Hıristiyan yetkililer bu isimleri çok vahşi buluyordu. Kilise yıllarca bu isimlerin yerine aziz adlarını getirmek için mücadele etti. Fakat Kilise için en önemli sorun yemekti. Mainz piskoposu bu vahşi ve kafir halkların yediği yemeklerin listesini Papa’ya yolladı. Liste çok uzundu ve Kilise öğretisine göre yenmemesi gereken çok sayıda hayvan türü vardı. Misyonerler tek çırpıda tüm bunları değiştiremeyeceklerini anlamışlardı; adım adım gitmeye karar verdiler. Haram yiyecekler listesinin en tepesine karga konuldu. En acil konu buydu. Kilise yetkilileri için bu hayvanın eti mundardı, bir Hristiyan asla bu siyah kuşu yememeliydi.
Kutsal Kitap da bu şeytani karga imgesini destekliyordu. Yılandan sonra bahsedilen ilk hayvan kargaydı. Nuh tufanın bitip bitmediğini öğrenmek için önce gemiden kargayı salar. Karga suların çekilmeye başladığını görür ama haber vermek için bir daha geri dönmez. Hikâyeyi yorumlayan Kilise bilginlerine göre karga o sırada leş yemekle meşguldür ve Nuh’la ilgilenmez. Başka bir efsanede ise karga çarmıha gerilen ve acılar içinde kıvranan İsa’yla dalga geçmektedir. Karganın şeytani kabul edilmesinde bir diğer önemli neden de antikçağ boyunca bu kuşun kehanet ritüellerinde kullanılmasıydı. Pagan halklar bu kuşun uçuşunu ve ötüşünü gözlemliyor, onun hareketlerinde tanrıların gönderdiği işaretleri yorumlamaya çalışıyordu. Birçok pagan kültür için karga kuşların en akıllısıydı (ki bugünün bilim insanları da bunu doğrular), kahinler ona bakarak çeşitli çıkarımlarda bulunuyordu. Pagan ilahların elçileri olarak kabul edilen zeki kargalar sembolik açıdan Kilise’nin tehlikeli bulduğu kuşlardı.
Kuzeyde, kutup dairesine yakın bölgelerdeki halkların gözünde ise karganın bambaşka bir imajı vardır. Yılın büyük bir bölümünü bembeyaz karların egemen olduğu bu coğrafyada beyaz rengin donuk ve biraz da depresif bir atmosferi vardır. Karlar Toprak Ana’nın üstüne ölüm sessizliği gibi çöker. Parlak siyah tüyleriyle bu beyazlığı bozan karga ise kanatlı bir yaşam simgesidir. Kuzey Amerika’nın arktik bölgeleri ile Sibirya halkları hem genetik hem de kültürel açıdan akrabadır. Bu halklarda ortak bir karga/kuzgun kültü vardır. Bazı yaratılış mitlerinde dünyayı bir karga ilah yaratmaktadır. Ya da bir zamanlar evrende güneş yoktur, başlangıç zamanında karga gökten güneşi getirmektedir. Biraz da hilekâr bir karakterdedir bu karga. İskandinav mitolojisini Loki’sine benzemektedir.
Yiyeceğin kısıtlı olduğu bu çetin coğrafyada leşin nerede olduğunu bulabilen karga, hayata tutunma beceresiyle insanların saygısını kazanmaktadır. Bunu yırtıcı hayvanlar da bilir; birçok yırtıcı hayvan yiyecek bulabilmek için kuzgunları takip eder. İnuitler bazen yiyecek ararken yanlarında tılsım olarak kuzgun pençesi taşır, çünkü ne zaman bir hayvan ölse kuzgunlar anında orada bitiverir. Kuzgunların uçtuğunu gören İnuitler onlara seslenerek bir geyik ya da ayı görüp görmediklerini sorar. İnuitler kuzgunların av hayvanlarının yerini göstermek için kanatlarının tekini indirdiklerine hâlâ inanmaktadır. Bir İnuit yaratılış efsanesinde, gökyüzünde uçan Tulungusaq isimli bir yaratıktan söz edilmektedir. Bir kırlangıç ona uçurumun dibindeki kili gösterir. Tulungusaq kuzgun ya da karga şekline bürünüp kili alır. Bu kilden dünyadaki tüm canlıları yaratır. Son olarak ezeli karanlığı yok etmesi için güneşi ve ayı yaratır.
Kanada’daki Haida yerlileri Büyük Kuzgun dönemini anlatan hikâyelerde ruhani bir ses tonu kullanırlar. Bu mitte Kuzgun ilksel denizden dünyayı şekillendiren bir yaratıcıdır. Büyük Kuzgun insanları kayadan ve yapraktan yaratmıştır, ama kaya insanlar asla tamamlanamamıştır. Yaprak insanlar ise bir süre sonra yürümeye başlar. Büyük Kuzgun onlara yaprak gibi düşmeleri ve iz bırakmadan çürüyüp yok olmaları gerektiğini söyler. Böylece dünyaya ölüm gelir. Hopilerde ise karga besleyip büyüten bir ana olarak karşımıza çıkmaktadır. Başından kanatlar çıkan Karga Ana figürü elinde taşıdığı su dolu kâseyle yaşamın sembolüydü. New York Lenapelerine göre ise buğdayı insanlara ilk olarak bir karga getirmiştir. Kuzey Amerika yerlilerinin inanç sisteminde karga evrensel düzenin simgesidir. Karga kartala göre daha yaklaşılabilir bir kuştur ve o hep başının çaresine bakıp bir şekilde sağ kalmayı başarmaktadır.
Kuzey Amerika yerlilerin saygı duyduğu bu kara kuş kıtaya sonradan gelen Anglo-Sakson beyazların her zaman sevgisini kazanamadı. Çiftçiler kargadan nefret ediyordu. Pennsylvania’da 1724 yılında kabul edilen bir kanunda kargaları vurarak öldüren ve belediyeye getiren tüm beyazlara ödül verileceği bildiriliyordu. Belediye görevlisi kargaların gagalarını kesip belediye hazinesine gönderecek ve hayvan başına üç pens ödenecekti. ABD’nin doğu eyaletlerinde kargaların başına ödül konması iyice yaygınlaşmıştı. Bu kuş adeta azılı bir haydut muamelesi görmeye başladı. Massachusetts’te ölü bir kargaya bir şilin ödeniyordu. Beyaz yerleşimciler ayrıca kargaların yuva yaptığı ağaçları havaya uçurup tek seferde binlerce kargayı öldürüyordu. Kargaların sayısı ciddi bir şekilde azalmaya başlamıştı. Çiftçiler mutluydu. Fakat 19. yüzyılın ortalarına gelindiğinde bu katliamın acı sonuçlarını çiftçiler fark etmeye başladı. Ekosistemden dışlanan kargaların ardından ekinleri böcekler tehdit etmeye başladı. Eyalet yetkilileri karga avını gözden geçirmeye başladı. Bu hınzır kuşların kitlesel bir biçimde öldürülmesinden vazgeçildi.
Birbiriyle hiç teması olmamış halkların bile kargalara dair ortak bir miti vardır; efsaneye göre karga bir zamanlar beyaz renktedir, sonra işlediği bir suç yüzünden bir ilah tarafından cezalandırılır ve tüyleri siyaha dönüşür. Homo sapiens’in tarih boyunca kargalarla ilişkisi hep çelişkili oldu. Zekasına hayran kaldı, bazen onu ilahlaştırıp taptı, fakat savaş meydanlarında yerde yatan cesetleri didiklemesinden rahatsız da oldu, onu ölümle ve uğursuzlukla ilişkilendirdi. Karga bizim için siyah cübbeli bir büyücü oldu hep; korkuyla karışık saygı duyduk. Bilim insanları kargaların kap içindeki suya erişebilmek için suya taş atıp seviyesini yükseltmeyi başarabildiklerini gözlemledi. Fizik problemlerini çözebilen bir kuş bu. Bir sorunu çözebilmek için alet de yapabiliyorlar. Topladıkları cevizleri caddeye atıp arabaların ceviz kabuklarını kırmasını sağlıyorlar. Bazı araştırmacılara göre kargagiller çoğu primattan bile daha zeki. Aynı zamanda oyuncu canlılar. Bizlerle dalga geçen doğaüstü güçlere sahip tanrı sanki onlar.
Yıllar önce balkona koyduğum çamaşırlığa dadanan bir kargam olmuştu. Düzenli olarak çorap çalıyordu. İlk başta sinirlenip onunla mücadele etmeye çalıştım. Bir süre sonra bu psikolojik savaşı kazanamayacağımı anladım. Ben kimdim ki Odin’in kutsal kuşlarını yenebilecektim. Onu kovalamaktan vazgeçtim. Serseri hırsızı perde arkasından gizlice izlemeye başladım. O çoraplarla ne yapıyordu hiç fikrim yok, ama zengin bir koleksiyonu olmuştu.
Kaynakça
Boria Sax, Toplumun Aynasında Karga, çev. Banu Büyükkal, Kitap Yayınevi, 2006.
Michel Pastoureau, Siyah: Bir Rengin Tarihi, çev. Mesut Tufan, Sel Yayıncılık, 2016.