“Every day you’ll see the dust / As I drive my baby in my Magic Bus”
The Who
74 yıl önce 8 Mart tarihinde Volkswagen alt/karşı kültürün simge araçlarından biri olan ilk T1 minibüsü piyasalara tanıttı. 74 yıldır piyasada olan ve tüm zamanların en çok satan minibüsü VW Transporter (Microbus) ilk çıktığında umut vaat edici gözükmüyordu. Transporter Volkswagen’in Wolfsburg fabrikasında hizmet veren ve Plattenwagen adı verilen bir kamyonetten ilham alınarak ortaya çıktı. Fabrikayı ziyaret eden Hollanda VW distribütörü Ben Pon Plattenwagen’ın potansiyelini gören ilk kişiydi. Transporter 74 yılda 6 jenerasyonla 13 milyonun üzerinde inanılmaz bir satış grafiğine sahiptir.
Dönem dönem bir çok farklı isimle adlandırılmıştır; Type 1, Type 2 , Bullu, Kombi, Samba ve Microbus gibi. (Microbus Camper ve California’nın temelini oluşturacaktı.) Ben Pon’un öngörüsüyle ilk eskizler 1947 yılında çıktı. Yeniliklerin başında sürücünün aracın en önünde oturması –ileri kontrol hakimiyeti ve motorun Beetle’da olduğu gibi arka tarafa yerleştirilmesi yer alıyordu. Genel yuvarlak hatları ise bir rüzgar tüneliyle ekonomik olması için tasarlanmıştı. İlk prototip el yapımı olarak üç ayda üretildi ancak mevcut şasinin yük taşımaya elverişli olmadığı ortaya çıktı. Yapılan değişikliklerle seri üretim 1950 yılında başlayacaktı. İlk modeller VW Beetle’ın motor ve vites kutusunu kullanmasına rağmen 750 kg yük taşıyabilen panelvan, yolcu minibüsü ve 8 kişilik mini otobüs versiyonlarından oluşuyordu. 1951 yılında bir ikon haline gelen çok pencereli modeli Samba’yı ve 1952 yılında pikap modelini segmentlerine ekledi. İkiye bölünmüş ön camı nedeniyle T1 hayranları tarafından ‘splittie / bölünmüş” olarak veya kişiselleştirmeye uygun olduğu için “combi” olarak adlandırılmaya başlanacaktı.
T1’in 100.000 satış rakamına ulaşması sadece dört yıl sürdü ve üretim 1956 yılında Wolfsburg’dan Hannover’deki özel olarak inşa edilmiş bir fabrikaya kaydırıldı. Brezilya, Kassel Almanya, Avustralya, Meksika ve Emden Almanya’da yeni fabrikaların eklenmesiyle 1964 yılında satış rakamlı bir milyonu bulmuştu bile. 1967 yılında bir karşı kültür ikonu ve “hippi aracı” olarak bilinen son T1 üretildiğinde satış rakamları iki milyona yaklaşmıştı.
T2, T1’in yeniden geliştirilmiş bir haliydi; aynı dingil mesafesinde daha uzun bir gövdeye sahipti ve 900 kg’a yükseltilmiş taşıma kapasitesine sahipti. Daha iyi bir görüş için bölünmüş cam kaldırılarak yekpare cama geçildi, daha güçlü bir motor ve revize edilen süspansiyonlarla sürüş deneyimini iyileştirdi. Sürgülü yan kapı standart hale geldi. T2 aynı zamanda açılır tavanlı karavan olarak satılan ilk model olma özelliği taşıyacaktı. 1971 yılına gelindiğinde Transporter, yalnızca Hannover’de üretilen 2,14 milyon adet ile üç milyon hedefine ulaştı. Brezilya, Arjantin ve Yugoslavya’da ilave fabrikalar eklendi ve Brezilya’daki Sao Paulo fabrikası 2013 yılına kadar T2’yi üretmeye devam etti. Belirli bir araç tipi olarak en uzun süreli üretim rekorunu hala elinde tutuyor.
1979-1992 yılları arasında üretilen üçüncü nesil Transporter ciddi bir dönüşüm geçirerek daha geniş ve daha uzun hale geldi arkadan motor çekişli düzenini korudu. Daha ağırlaşmasına ve yük kapasitesini 995 kg.a çıkarmasına rağmen hava soğutmalı motoru koruduğu için rekabette olduğu Ford Transit, Renault Traffic, Mercedes MB100 gibi rakipleri karşısında kan kaybetmeye başladı. İşler ancak yeni su soğutmalı motoru piyasaya sürdüğünde değişecekti. Dizel alternatif, katalitik konvertörler, turbo şarjlar ve dört tekerlekten çekiş gibi yeniliklerle yeniden heyecan verici olmaya başladı. T3 aynı zamanda Caravelle ve California’nın popüler hale geldiği model oldu. 1985 yılına gelindiğinde 180 farklı ülkede satış rakamları 6 milyonu aşmıştı.
1990-2003 tarihleri arasındaki T4, 2003-2015 arasında üretilen T5, 2016’dan itibaren T6 ile Transporter ile tüm dünyada rüştünü ispatlamış, sektör lideri olmuş olsa da hiçbir jenerasyon T1 ve T2 gibi alt/karşı kültür ikonu olmadı.
1965 yılında San Fransisco’da kurulan Psychadelic Rock grubu Greatful Dead’in efsanevi gitaristi ve solisti Jerry Garcia 1995 yılında vefat ettiğinde Volkswagen farlarından birinden göz yaşı akan bir T1 ilanı yayınlayacaktı.
1960’lı yıllarda Amerika’nın nükleer güç olma iddiası, endüstriyel gelişmeler, hep daha fazlasını isteyen tüketim kültürü, Vietnam savaşına karşı barış istemi bir karşı/alt kültür oluşturacaktı ve dönemin rock müzisyenleri, hippi olarak adlandırılan “çiçek çocukları” karşı devrim sembolü olarak barış sembolleri ve çiçeklerle bezedikleri T1’i ve sonrasında T2’yi seçecekti. Bu aynı zamanda “gereksiz” aşırı güçlü Detroit üretimi otomobillere de bir karşı duruş olarak “sizin V8 büyük arabalarınıza ihtiyacımız yok” deme şekliydi ve bu açıdan bakıldığında “Woodstock” konserlerinin konseptiyle en uyumlu araçtı.
T1 ve onun devamı T2, Beetle konseptinin devamı olarak basit tasarımıyla geniş hacimli, sevimli, ucuz, bakımı kolay, insan ve eşya taşımak için, karavana çevirmek için elverişliydi. Kullanıcılar otomobili alır almaz kendi ihtiyaçları ve zevklerine göre hızlı ve ekonomik olarak kişiselleştirebiliyorlardı. Amerika’daki bu pazarı ve eğilimi fark eden Volkswagen karavan dönüşüm kitleri üretmek için el arabaları ve karavan üreten tanınmış bir Alman firması olan Westfalia ile sözleşme imzaladı. İlk VW Westfalia karavanları da 1956 yılında Amerika’ya ihraç edildiler.
Amerika’da daha fazla kabul görmeye başladıkça alt/karşı kültür gruplarında kült bir statü kazanmaya başladı. Detroit’teki büyük otomobil üreticilerinin ürettiği hiçbir şeye benzemeyen kutu görünümü, kalabalıklardan farklılıklarını ortaya koymak isteyen, ana akım Amerikan kültürünü reddedenler için bir sembol haline geldi. Aynı zamanda 1960’lı yılların Amerika’daki siyasi ve kültürel çalkantılar sırasında insanları mitinglere, protestolara taşımak için de farklı etkin ve siyasi grup üyelerinin de favori aracıydı. Afro-Amerikan siyah hakları savunucusu ve lideri Esau Jenkins’ın arka tarafına “Sevgi ilerlemedir, nefret pahalıdır” yazdığı araç halen “National Museum of African American History and Culture”da sergilenmektedir. Esau ve Janie Jenkins Güney Carolina’da siyah hakları savunculuğu yaparken bu araçla insanları oy vemeye, çocukları okula, işçileri çalışmaya götürdüler. İnsanları taşırken bir yandan da anayasal hakları hakkında onları bilgilendiriyorlardı.
Bob Dylan’ın 1963 tarihli The Freewheelin’ Bob Dylan albümü gibi albüm kapaklarında kullanılması ve Fast Times at Ridgemont High (1982) gibi filmlerdeki varlığıyla popülerliği daha da arttı. 1967 yılında Timothy Leary, Golden Gate parkında 30 bin Hippi’nin toplantığı “Human Be-In” toplantısında karşı kültürün sloganı olan “Aç, Ayarla, Bırak” (“Turn on, tune in, drop out”) diyerek insanları yeni bir dünya düzenine davet ediyordu. Amerikan rüyası fikri dağılmaya başlamıştı. İnsanlar Amerikan Rüyası idealinin vaat ettiği demokratik hakların, özgürlüğün, fırsatların ve eşitliğin gerçekten de sadece bir rüya olduğunu anlamaya başlamışlardı. Irs, sınıf ve cinsiyet ayrımı düzelmeyecekti. Aynı dönemde edebiyatta Beat ve Beatnikler bu fikirleri edebiyatta yol temalı konseptlerle keşfetme fikrine taşıdılar. Jack Kerouac Yolda kitabında “ihtiyacı olan tek şey elde bir tekerlek yolda dört tekerlek” diyordu. Bu slogan büyümenin ve Amerikan rüyasının onları sınırlandırdığını düşünen, toplumsal değişim, özgürlük ve devrim arayan binlerce Amerikalı’nın yol göstericisi olacaktı. Sınırların olmadığı, yeni hayalleri vaat eden bir dünyaya farkında olmadan VW Micro Bus’da dahil olacaktı. Bireyselliğin, uyumsuzluğun ve özgürlüğün semboli olarak orta sınıf ahlakını reddederek yeni bir yol ve yolda yeni bir araç. Bir minibüs değil bir yaşam biçimiydi artık.
“Human Be-In”i takip eden yaz aylarında çok daha fazla kitlesel toplantı düzenlendi. Bunlar arasında aşkı, barışı ve rock ‘n’ roll’u kutlamak için düzenlenen ünlü Fantezi Fuarı ve Magic Mountain Müzik Festivali de vardı. Psikedelik renklere ve barış işaretlerine boyanmış VW Otobüsler, bireyselliği temsil eden bir ifade aracı oldukları için festivalin vazgeçilmez aksesuarı oldular. Sadece bu olaylar sırasında bir geçim kaynağı oldukları için değil, aynı zamanda bireysellik ve ifade aracı oldukları için. Kendi özel boyalı VW minibüslerine sahip olan Grateful Dead gibi gruplar turnelerine bu araçla çıkmakla kalmayıp bir yaşam biçimi haline getirmişlerdi. Kamp ateşleri, LSD ile astral seyahatler, komün yaşam, sanat ve müzik… Daha sonraları Amerika için “Aşkın Yaz Mevsimi” olarak adlandırılan bu dönemin baş aktörlerinden biri VW’di. 2015’te “The Truth About Cars”ın yazarlarından Ronnie Schreiber, yıllar önce Grateful Dead konserinden yollarda görünen Mikrobüslerin bolluğu sayesinde haberdar olduğunu yazacaktı.
1969’da New York’ta düzenlenen Woodstock Rock Festivaline yarım milyona yakın yalın ayaklı veya sandaletli, çiçekli ve boncuklar takan hippi genç katıldı. Festival yolunda, otoparklarda bir sanat eseri gibi boyanmış yüzlerce VW Minibüs ilk kez bir arada gözüktü. Hem medyanın hem konsere katılanların aklında sadece üç şey kalacaktı; Özgürlük fikri, rock müzik ve VW Minibüsler…
T1 ve T2 için 68 kuşağının gayrı resmi ulaşım aracıydı demek yanlış olmaz sanırım…