Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü; böylesi bir günün ortaya çıkması kadın işçi haklarının gündeme gelmesiyle oluşan hareketin sonucuydu. Sürecin başlangıcı ise 1908’de New York şehrinde çalışan kadınların daha insani çalışma koşulları ve oy kullanmaya yönelik taleplerine dayanır. Daha sonraki süreçte Amerika Sosyalist Partisi 8 Mart’ı Ulusal Kadınlar Günü olarak kabul etti.
Kadın hakları savunucusu ve yılmaz bir aktivist olan Clara Zetkin, 1910 yılında Kopenhag’da düzenlenen Uluslararası Emekçi Kadınlar Konferansı’nda Dünya Kadınlar Günü ideasını ortaya attı ve bu öneri 17 ülkeyi temsilen 100 kadın tarafından oybirliğiyle kabul edildi. 1975 yılında 8 Mart, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından da Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edildi ve resmileşmiş oldu.
8 Mart’ın renkleri mor, yeşil ve beyaz olarak kabul ediliyor ve o gün insanlar bu renklerde kıyafetler giymeyi tercih ediyorlar. Genel kanıya göre mor, adalet ve saygınlığı, yeşil umudu ve beyaz da saflığı temsil ediyor. 2024 yılında Birleşmiş Milletler’in Kadınlar Günü teması “Kadınlara yatırım yapın: İlerlemeyi hızlandırın” olarak açıklandı ve buradaki amaç toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaya yönelik yatırımların yetersizliğini vurgulamak olarak belirlendi.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde dünyanın dört bir tarafında kutlamalar ve etkinlikler düzenleniyor. Bugünün kadın haklarını vurgulamak için önemi tartışılmaz ve geriye baktığımızda 8 Mart’ta yapılan eylemlerin ne denli önemli etkileri olduğu da görülüyor. Böylesi günlerden biri de İranlı kadınlar için geçerli çünkü İranlı kadınların 1979 İslam Devrimi’nden bu yana zorunlu örtünmeye karşı yaptıkları ilk kitlesel protesto 8 Mart günü yapılmıştır.
İran’da 1979 İslam Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından devrimin kurucu önderi Ayetullah Humeyni ünlü Refah Okulu’nda yaptığı konuşmasında örtünmenin zorunlu olması gerektiğini vurguladı. İmam Humeyni, 7 Mart günü yaptığı konuşmada devlet kurumlarında çalışan kadınların “kendi haysiyetlerini korumak için başörtüsü takmaları gerektiğini” söyledi. Böylelikle; İran’da örtünmenin bireysel tercihten öte, dini temelli bir devlet politikası haline gelmesine sebep oldu ve İran’daki tüm kadınların zorunlu olarak örtünmesinin yolunu açtı.
Bunun üzerine, pek çok kadın devlet dairelerinde çalışmayı bıraktı ve 8 Mart 1979 Dünya Kadınlar Günü’nde zorunlu örtünmeye karşı geniş bir protesto başlatıldı. Şiddetli kar yağışına rağmen sadece Tahran Üniversitesi’nin önünde, dönemin İran Dışişleri Bakanlığı’nda çalışan kadınların başını çektiği 8 bin kadın eylemlere katıldı ve zorunlu örtünme dayatmasını protesto etti.
O günden bugüne 44 yıl geçmiş olmasına rağmen İranlı kadınlar hala zorunlu örtünmeye karşı mücadele ediyorlar. Bu süreçte İranlı kadınlar aşama aşama çeşitli protestolar ve sivil itaatsizlik örnekleri ortaya koydular. 2014 yılında İranlı kadın gazeteci ve aktivist Masih Alinejad Facebook’ta “İran’da Kadınların Gizli Özgürlükleri “adıyla bir sayfa açarak İranlı kadınları zorunlu örtünmeye karşı çıkmaya ve başörtüsüz resim ve videolarını bu sayfaya göndererek yayınlamaya davet etti. Bu sayfa kısa bir zamanda milyonlarca takipçiye ulaştı ve bu sayfa üzerinden pek çok kadın açık ve gizli kimliklerle başörtüsüz resim ve videolarını paylaşmaya başladı. 2016 yılının başlangıcıyla birlikte, durum İran’da “Kadınların Gizli Özgürlükleri” hareketinden “Beyaz Çarşambalar” hareketine evrildi. Bu aşamada kadınlar haftanın her Çarşamba günü başörtüsüz resim ve videolarını sosyal medya üzerinden paylaşmaya ve zorunlu örtünmeye tepkilerini ortaya koymaya devam ettiler. Süreçle birlikte erkekler de bu eylemlere desteklerini gösteren, başörtüsüz kadınlarla birlikte resim ve görüntüler paylaşmaya başladılar.
İran’da 28 Aralık 2017’de başlayan halk protestoları ise bu eylemlerin dünya çapında duyulmasına ve üçüncü aşamasına girmesine sebep oldu: İnkılap Meydanı Kızları! Tahran’ın İnkılap Meydanı’nda genç bir kadının beyaz başörtüsünü salladığı görüntüler dünya çapında viral olunca, bu genç kadın tutuklandı. Bunun üzerine İranlı kadınlar haftanın her günü İran’ın farklı noktalarından başörtüsüz resim ve videolarını sosyal medya üzerinden paylaşmaya başladılar ve eylemin üçüncü aşaması ilk kez İnkılap Meydanında trafo üzerine çıkan genç kadına referansla İnkılap Meydanı Kızları adını aldı. İran devleti bu eylemlere karşı ilk aşamasından itibaren reaksiyon gösterdi ve gelinen bu noktada sivil itaatsizlik eylemlerine katılan kadınlar resmi ağızlardan sert biçimde uyarıldı ve tutuklamalar başladı.
Bu eylemlerin niteliği bağlamında altının çizilmesi gereken nokta şudur; İran devletinin tehditleri ve hukuki yaptırımları bu eylemleri azaltmadığı gibi, hapis tehlikesine rağmen kadınların eylem silsilesini genişleterek arttırdı. 31 Ocak 2018 tarihi itibariyle de bazı kadınlar başörtülerini çıkarmadan ellerinde başka bir başörtüsü sallayarak bu eylemlere destek veren görüntüler paylaşmaya başladılar. Burada önemli bir nokta gözden kaçmamalı; bu eylemlerin amacı İran’da kadınların başörtüsü takmasının tamamen önüne geçmek değil, dileyenin başörtüsü takıp dileyenin takmadığı özgür bir ortam yaratılması talebidir.
Tarih 16 Eylül 2022’yi gösterdiğine Tahran’da 22 yaşındaki genç kadın Mahsa Amini’nin “Kıyafetleri ve başörtüsü İslami kurallara uymadığı” gerekçesiyle Ahlaki Emniyet Polisi’nin sokaklardaki kolu olan İrşad Devriyesi polisleri tarafından gözaltına alınırken darp edip öldürülmesiyle birlikte İran, beklenmedik bir eylem silsilesiyle karşı karşıya kaldı. 1979’dan sonraki en büyük feminist eylemlerin başladığı İran’da kadınların başını çektiği protestolar tüm ülkeye yayılan bir özgürlük talebine dönüştü ve tüm dünyada büyük yakılar uyandırdı.
İran’da kadınlar iki farklı hayatı yaşıyorlar; biri özel hayatlarında evlerinin içinde yaşadıkları özgürlük, diğeri ise kamusal alanda zorunlu örtünmeyle yaşadıkları dayatma hayat. Bu durum kadınları çift kimlikle yaşamaya mecbur bıraktığından; gerçek kişiliklerini, isteklerini, benliklerini, özgürlüklerini ve diledikleri gibi giyinebilme haklarını ellerinden alıyor ve “kendi gibi olma” talebini ve hissini darmadağın ediyor.
İranlı kadınların dikkate değer bir kesiminin zorunlu örtünmeye karşı tepkilerinin hala canlı olduğu tartışılmaz bir gerçek ve bugünkü sivil itaatsizlik eylemlerinin konjonktürel olmaktan öte uzun yıllara dayanan bir köke sahip olduğu da açık. İranlı kadınlar artık rejimin dayattığı zorunlu örtünmeye isyan karşısında korku eşiğini çoktan aştılar ve her türlü şiddet, katliam, tecavüz, sürgün, uzun hapis cezaları ve idam tehdidine rağmen mücadelelerine çeşitli şekillerde devam ediyorlar.
Elbette 44 yıllık bir İslami sistemin özellikle örtünme konusunda yaptığı toplumsal mühendisliği ve çeşitli baskı aparatlarını hafife almamak gerekir. Değişimlerin kolay olmayacağı açık ancak ancak İranlı kadınların kararlı eylemselliğini ve mücadelesine de aynı ölçüde hafife almamak gerekir. İran’daki son protestoların da yansıttığı üzere; rejimin kadınların tepkilerine ve taleplerine çözüm odaklı cevap vermek yerine bastırmaya gitmesi sorunu ötelemekten başka bir işe yaramayacak ve kadınları yıldırmayacak. Konu İranlı kadınlarsa eğer, tarihi süreçlere istinaden onların seslerine kulak vermek rejim için bir zorunluluktur çünkü beklenmedik patlamaların fitilinin tekrar ateşlenmesi işten bile değil…