“Rota Yeniden Oluşturuldu…”

0
59

Günümüzde, navigasyon sistemleri GPS destekli, internet bağlantılı ve yapay zeka tarafından optimize edilmiş şekilde hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Ancak benim jenerasyonumun çocukluğu ve gençliğinde böyle değildi. Çocukluğumdan itibaren başta dünya atlasları olmak üzere özellikle şehir gezi haritalarına ve yolculuk için hazırlanmış, genelde benzin istasyonlarının dağıttığı karayolları haritalarına özel bir ilgim vardı. Otomobille yaptığımız yolculuklarda arka koltukta otururken elimde harita yol tabelalarına bakarak nerede olduğumuzu izlemekten büyük keyif alırdım, tekrar eskisi gibi katlamak bir çocuk için oldukça zor olsa da.  Sapmadığımız yol ayrımlarındaki şehirler, kasabalar köylerle ilgili merakım gittikçe büyürdü. Uyursam uyandığımda hemen tabelalara bakar nerede olduğumuzu haritadan bulmaya çalışırdım. İlk yurt dışı seyahatlerimde de elimden haritayı düşürmediğimi hatırlıyorum. Motosikletle seyahatlerimde de mutlaka depo üzeri çantamın üzerindeki şeffaf bölümde bir harita olurdu; gideceğim yeri göstermek için değil gidebilme ihtimalim olan, beni ana yoldan çıkaracak, keşfetmemi sağlayacak olasılıklar için. Yol haritaları yolda olmayı kışkırtır, harekete geçirir. Ne demişti şair “yüreğinde yolculuk özlemi olup da hayatı dar bir alana tutsak olanlar için acının resmidir”

Amerika’nın en büyük şehirlerinin haritaları ilk olarak 18. yüzyılda ortaya çıktı ve ilk yol haritaları da aynı tarihlere denk geliyor. 1789’da New York’lu Christopher Colles’in “The Survey of the Roads of the United States of America”(Amerika Birleşik Devletleri Yollarının İncelenmesi) adlı eserinde Williamsburg, Virginia’dan Albany, New York’a kadar olan yollar tüm yollar haritalandırılmıştı. Ancak bu tüm haritaları içeren tek bir cilt olarak değil bunun yerine abonelik tabanlıydı. Abonelerin zaman içerisinde paftaları  biriktirerek sonunda bir atlas halinde bir araya getirmeleri bekleniyordu. Colles üç yılda her biri iki veya üç harita içeren 83 pafta bastı. Ancak iş modeli basit bir nedenden dolayı başarılı olamadı: 1700’lerin sonlarında Amerika Birleşik Devletleri’nde yol haritalarına pek de ihtiyaç duyulmuyordu.

19. yüzyılın sonlarına doğru  Amerikan yollarının çoğu bir yüzyıl öncesine göre pek değişmemişti, sadece yerli Amerikalılar ve vahşi hayvanlar tarafından kırsalda açılan patikalardan ibaretti. Daha sonraları bu patikalar atlı vagonların rahat hareket edebileceği şekilde toprak yolun yüzeyi düzeltilerek, yan taraflarında varsa ağaçlar kesilerek, tümsekler ve çukurlar düzeltilerek  genişletildi.  Yol inşa etmek için federal bir sistem yoktu, bu yüzden federal otoyollar da yoktu. Çoğu yolculuk oldukça kısa sürüyordu ve yolculuklar nereye gittiklerini zaten bilen yerel sakinler tarafından yerel yollarda yapılıyordu. Bu yüzden yol işaretlerine de gerek yoktu. 20. yüzyılın başlarına kadar çoğu ülke çapındaki uzun yolculuklar ve seyahatler at arabasıyla değil trenle gerçekleştiriliyordu. Rand McNally’nin 1872’de basılan ilk haritasının bir demiryolu rehberi olmasının temel sebebi de budur.

Ancak 1895 yılında otomobilin gelişi her şeyi değiştirdi. Artık bir demiryolu veya posta arabası programına bağlı olmayan otomobil, her yere, her zaman gitme özgürlüğü vaat ediyordu. Otomobil kullanımının yaygınlaşmaya başladığı 20. yüzyılın başlarında, sürücüler yön bulmak için haritalara, tabelalara ve bazen karmaşık mekanik sistemlere güvenmek zorundaydı. Otomobil sürücülerine özel olarak tasarlanan ilk yol haritaları, bu dönemde geliştirilerek yolculukları daha güvenli ve planlı hale getirmeyi amaçlıyordu. Ülke çapında bir yolculuk, başlangıcında ve özünde bir Amerikan deneyimidir. Jack Kerouac’tan Griswold ailesine kadar milyonlarca kişi arabaya binip bir yol hikayesi yaşadı. Yolda olmak her zaman bir maceradır, ancak zamanımızda artık nispeten sakin bir maceradır: Yollar asfaltlanmıştır, bölünmüş otoyollar vardır, gelişmiş tabelalar yolu gösterir ve en önemlisi aracınızdaki ve cep telefonunuzdaki son teknoloji navigasyon sistemleri her zaman arkanızdadır. Ancak yüz yıl önce, otomobille ülke çapında seyahat etmek korkutucu hatta biraz da tehlikeliydi. Otomobiller güvenilmezdi. Yollar engebeliydi ve Amerikan Eyaletlerarası Otoyol Sistemi’nin hala onlarca yıl uzakta olması nedeniyle, uzak noktaları birbirine bağlayan çok ama çok sayıda potansiyel rota vardı.

O günlerde önemli bir çalışma olan “Official Automobile Blue Book” (Resmi Otomobil Mavi Kitabı) adlı rehber uzun seyahatler edenler için hayati önem taşımaktaydı.  Her kalın cilt, yüzlerce rotayı kapsıyor, Google’ı utandıracak ayrıntılı adım adım yol tarifleri veriyor, kasabalar arasındaki mesafeleri, yerel simgesel yapıları, eyalet motor yasalarını, oteller, tamirhaneler, feribot ve vapur programlarını, ücretlerini, mezarlıklar, fabrikalar ve yolun tramvay raylarını geçtiği yerler gibi önemli noktaları gösteriyordu. 1916 yılı baskısı Mississippi Nehri’nden Pasifik Kıyısı’na kadar ülkenin büyük bir bölümünü kapsayacak kadar geniş bir içeriğe sahipti. Yaldızlı harfler kullanılmış deri bir kapağa sahip kalın, ciltli rehber bir İncil görünümüne sahipti ve 1.286 ayrı rota içeriyordu. (Aslında ço daha fazla rotaya sahipti çünkü bazı rotalarda harfler ile ayrılmış yan rotalar vardı. Örneğin, 528 numaralı rota sizi Fort Morgan, Colorado’dan Greely üzerinden Denver’a götürürken, 528A numaralı rota sizi Greely’den Estes Park’a götürüyordu.) Rotaların çokluğu ve karmaşıklığına ek olarak, kitabın dili ve içindeki reklamlar otomobil sahipliğini ve yolculuğu oldukça  teşvik edici bir tondaydı. İyi giyimli, görünüşte zengin insanların fotoğraflarının olduğu reklamlar, otomobil kullanmayı ve seyahat etmeyi oldukça sofistike gösteriyor ve orta sınıfın özlemlerini yansıtıyordu. Batıya doğru olan yolculukları romantik bir şekilde övüyor, okuyucuları teşvik ediyor ve son iki yılda Mississippi’den Pasifik’e en az 5.000 arabanın yolculuk yaptığını hatırlatıyordu. Satır satır detay veren ve her bölümde km saatinizi sıfırlayıp kaç mil gitmeniz gerektiğini anlatan rehber için hatasız bir km saati ve oldukça dikkat gerekmekteydi. Mavi Kitap rehberleri yalnızca navigasyon amaçlı değildi. Kasabalara, şehirlere ve tarihi veya modern ilgi çekici özel noktaları da anlatıyordu.  Rehberin nasıl hazırlandığıyla ilgili elimizde detaylı bir bilgi olmasa da yayıncı firmanın ana yollarda sürüş yaparak not alacak profesyonel yol buluculara bir ödeme yaptığı, yerel otomobil klüplerinin sürücülerinden destek alındığı düşünülmekte.

1907 yılında otomobiller için üretilen ilk basılı katlanabilir yol haritaları olan Photo-Auto Guides haritacı Rand McNally tarafından yayınlandı. Dönüşleri belirtmek için haritaları ve fotoğrafları oklarla birleştiren bir yapısı vardı.  Ayrıca 1915’te Oakland, California’da kurulan ve katlanır haritaya olan ihtiyacı ortadan kaldıran benzersiz bir sayfa-sayfa ızgara sistemi kullanan Thomas Bros. Maps de vardı. Rand McNally bu fikri oldukça sevdi. 1924’te Rand McNally’nin Auto Chum‘ı ortaya çıktı ve günümüzde Rand McNally Road Atlas olarak biliniyor. Bu haritalar, yolların, kavşakların ve şehirlerarası bağlantıların detaylı olarak gösterildiği ilk baskılar olarak dikkat çekiyordu. Massachusetts Automobile Legal Association’dan The Automobile Green Book; Chicago’dan Sidney J. King’in King’s Official Route Guide’ı; ve Massachusetts, Worcester’dan FS Blanchard and Company’nin Interstate Automobile Tourists’ Guide‘ı gibi başka rehberler de vardı. Bu rehber kitaplar yolculuklar için elzem olsa da önemli sınırlamaları vardı. Birçoğu talimatlarında yerel işaretler kullanıyordu; örneğin “eczanenin etrafından sola dön”. Ancak bu tür işaretler ortadan kalktığında, nereye döneceğini ayırt etmek kafa karıştırıcıydı. 1901’de Pittsburgh’lu Mellon ailesi tarafından Teksas petrolünü işletmek için kurulan Gulf Oil, ilki 1913’te Pittsburgh’da açılan yeni açık hava benzin istasyonları için bir tanıtım aracı haritaları kullanmaya başladı ve diğer benzin istasyonları da bunu taklit etmeye başladı.

Avrupa’da ise Michelin Kardeşler (André ve Édouard Michelin), 1900 yılında sürücülere yönelik ilk rehber kitaplarını yayımlayarak, şehirlerarası güzergahları belirten haritalar sunmaya başladı. Michelin Rehberleri, zamanla gelişerek sürücüler için vazgeçilmez bir kaynak haline geldi.Micheli n’in bu haritaları üretmesinin en büyük nedenlerinden biri, otomobil kullanımını teşvik ederek lastik satışlarını artırmaktı. Dönemin sürücülerine yol gösteren bu haritalar, benzin istasyonlarının, konaklama yerlerinin ve tamir atölyelerinin yerlerini de göstererek sadece yön bulmayı değil, sürücüler için bir tür seyahat rehberliği de sunuyordu. 1926’da, Michelin haritaları daha da geliştirilerek detaylı ölçekler ve yeni yollar eklendi.

Haritalar, benzin istasyonlarında, otomobil bayilerinde ve büyük kitapçılarda satılıyordu. Ayrıca, Michelin gibi firmalar, haritaları ücretsiz dağıtarak markalarını tanıtıyorlardı. Bazı haritalar reklam alıyordu ve belirli işletmelerin tanıtımı yapılarak gelir elde ediliyordu.

Bunun yanı sıra, 1910’larda AAA (American Automobile Association), sürücüler için özelleştirilmiş rotalar sunan TripTik adlı bir hizmet başlattı. Bu sistem, kişiye özel olarak belirlenen güzergahları içeren sayfa sayfa harita setleri sunuyordu. Böylece, sürücüler hedeflerine daha kolay ulaşabiliyor, yol boyunca karşılaşabilecekleri önemli noktalar hakkında önceden bilgi sahibi oluyorlardı.

Amerikan yaşam tarzının hayatın her alanını makineleştirmeye olan uzun süreli hayranlığı göz önüne alındığında, deneysel navigasyon arayışlarının ortaya çıkması şaşırtıcı değil. 1900’lü yılların başında otomobilin yaygınlaşmasıyla birlikte, sürücüler şehirlerarası yolculuk yaparken doğru rotayı bulmakta zorlanıyordu Günümüz navigasyon sistemlerinin ataları sayılan bu mekanik sistemlerin en eski ve en başarılı olanlardan biri ilk olarak 1909’da ortaya çıkan Jones Live-Map’di.

1876’da New York, Saratoga’da doğan Joseph W. Jones, düz disk plağı icadıyla Thomas Edison’un silindirik disklerini piyasada gölgede bırakan ses öncüsü Emile Berliner’in yanında staj yapan bir mühendisti. Jones, 1901’de patentini aldığı bir balmumu ana diske kazıma yöntemini geliştirmişti. Patenti Columbia Graphophone Company’ye 25.000 dolara satan Jones, parayı New York, Rochester’da bir fabrika ve New York City’de dört katlı yeni bir sergi salonundan oluşan yeni Jones Instrument Company’sini kurmak için kullandı. Bu sergi salonu 1907’de Broadway ve 76. Cadde’nin kuzeydoğu köşesinde, o zamanlar Manhattan’ın Automobile Row’unun kalbi olan yerde açıldı. Jones, 1901’de New York’tan Buffalo’ya dayanıklılık yarışı için bir Winton’a taktığı “Speed-O-Meter” adlı cihazı icat etmişti. 1903’te patent başvurusunda bulundu ve patent ertesi yıl verildi. Esnek bir şaft kablosu ve ön tekerleğe dişli tahrikli bir bağlantı kullanıyordu, Jones’un başka bir icat olan “Kombine Yol Haritası ve Kilometre Sayacı”nda kullanacağı bir düzenekti bu.

Canlı Harita, arabanın sürücü tarafının dış kenarına tutturulmuş ve bir kablo aracılığıyla arabanın kilometre sayacına bağlanmış camla kaplı pirinç bir kadrandı. Sürüşe çıkmadan önce, The Touring Club of America tarafından bir araya getirilen 8 inçlik kağıt disklerinden birini satın almanız gerekiyordu. Her diskin kenarında bir yolculuğun kilometresi bulunurdu; her işaret bir mili sembolize eder ve her beşte bir mil için ek işaretler bulunurdu. Yol tarifleri, bir jantın telleri gibi önemli kilometre noktalarının yanına basılmış yol yüzeylerini (asfalt veya toprak), kavşakları ve demir yolu geçitlerini tanımlayan işaretler olurdu. Sürücü, diski yolculuğun başlangıç ​​noktasında makinedeki kadranın döner tablasına yerleştirirdi. Sürücü ilerledikçe, disk aracınızın hızına orantılı olarak döner, size ne yapmanız gerektiğini, neye bakmanız gerektiğini ve nereye dönmeniz gerektiğini söylerdi. Her disk yaklaşık 100 millik yolu işaretlerdi, sonuna geldiğinizde kenara çeker ve diski bir sonrakiyle değiştirmek için dururdunuz. Elbette, sürücüler yolun merkez çizgisini tam olarak takip etmezlerse cihaz doğru çalışamıyordu. Bu yüzden Joseph’in kardeşi Ernest, kilometreyi tam olarak tutmak için, sürücü düzensiz direksiyon kullanıyorsa cihaza iletilen dönüş miktarını azaltan bir geliştirme yapacaktı. Sayaç 75 dolara satılıyordu ve 12 disk içeriyordu. Ek disklerin her biri  için ekstra 25 sent ödemek gerekiyordu.  Saturday Evening Post’taki bir reklamda, “Yanınızda olması, arabanızda tüm dünyadaki her yolu, her köşeyi, her kavşağı, her dönüm noktasını, her kafa karıştırıcı çatalı ve kavşağı bilen bir yardımcı bulundurmak gibidir.” yazıyordu.

1919’a gelindiğinde Jones, New York’tan Kaliforniya’ya 500’den fazla rota sunmuştu, ancak Jones bu gelişen pazarda yalnız değildi. Aslında Jones’un cihazı, diğer cihazlara benzerliği nedeniyle ABD Patent Ofisi tarafından beş kez reddedilmişti. Bu tür cihazlardan biri de Connecticut, Bantam’dan Lee Chadwick tarafından icat edilen Chadwick Otomatik Yol Rehberi’ydi. 1875’te Vermont’taki bir çiftlikte doğan Chadwick, 1899’da Purdue Üniversitesi’nden makine mühendisliği alanında lisans derecesiyle mezun oldu; bu Chadwick için Jones da dahil olmak üzere kendi kendini eğitmiş rakiplerinden önemli bir fark yaratmaktaydı. Chadwick, 1903’te dört ve altı silindirli modeller üreten kendi otomobil  şirketini kurdu. Şirketi 1911’de satarak bunun yerine Cleveland, Ohio’da üretilen Yol Rehberi’ni üretmeye ve satmaya yoğunlaştı. Jones Live-Map gibi, Chadwick’s Road Guide da bir hız göstergesi kablosuyla ön tekerleklere bağlanan bir disk kullanıyordu. Ancak disk farklıydı, amacı da farklıydı. Eski tip piyanoların şeritlerine  benzeyen küçük deliklerle delinmişti. Mart 1912’de, “Motor Age” dergisi, cihazın “sıkıştırılmış hava ile çalıştığını, kağıt diskte delinmiş delikler hava borularıyla çakıştığında yukarı doğru bir dizi sesli sinyal verdiğini” yazacak ve devam edecekti; “Farklı renklerde on farklı sinyalden oluşan bir set var. Bunlar, aracın herhangi bir noktasından ve herhangi bir hızda görülebilecek kadar büyükler. Alet, kasanın içinde küçük bir elektrik ışığı ile donatılmış ve bu sayede gece de gündüz de takip edilmesi kolay. Sinyallerin yol koşullarından önce düşeceği mesafe sürücü tarafından ayarlanabiliyor… Her sinyal verildiğinde, kasanın içindeki bir zil, sürücüyü talimatı için bir sinyal olduğunu bildirmek için çalıyor. … Şu anda yol kayıtları çoğu doğu eyaletini kapsıyor, ancak birkaç ay içinde ülkenin dört bir yanındaki en önemli güzergahların otomatik kayıtlarla kapsanması amaçlanıyor.” Dergi, sürücülerin cihazla birlikte gelen bir kayıt yapma eklentisini kullanarak rotalarını kaydetmek için kendi kayıtlarını bile yapabileceklerini yazıyordu. “Bu, yolculukta disklerin delinebileceği on sinyali taşıyan bir klavyeden oluşur. Böyle bir kayıt yapmak için, cihaza boş bir disk yerleştirilir ve araba, kaydın yapılacağı yolda sürülür.” Route Guide’ın iki modeli 55 ve 75 dolara satılmaktaydı. Ancak “Motor Age”in belirttiği gibi bu hala eksikleri olan bir çözümdü. Sürücüler her bir delik açıldığında 20 mil/saat hıza düşmek zorundaydı ve o zaman bile sistem kusursuz değildi. Dergi “Eğer gerçek zamanlı tam bir kayıt yapılmak isteniyorsa, yolculuğun tom notları dikkatlice alınmalıdır.” diye tavsiyede bulunuyordu.

Zamanın bir diğer popüler sürüş yardımcısı, 1910’da Baldwin Auto Guide’ı satmaya başlayan Boston, Massachusetts’li Amerikalı mucit J.W. Jones’un şirketi The Baldwin Manufacturing Co. tarafından yapılmıştı. Live-Map’ten çok daha az hantal olan The Auto Guide, aracınızın direksiyon kolonuna takılan  ve bir pencereye sahip küçük bir metal silindirdi. Silindirin içinde analog bir kameranın içindeki film gibi millerin etrafına sarılmış bir harita içeren basılı bir kağıt film şeridi vardı. Harita özel talimatlar içeriyordu ve sürücü bir sonraki talimat gerektiğinde silindirin yan tarafındaki küçük bir tekerlekle haritayı elle çevirirdi. The Baldwin Auto Guide benzersiz bir şekilde gece yolculukları için pille çalışan bir ışıkla kombine edilmişti. The Auto Guide, haritanın en eski biçimlerinden biri olan şerit haritadan ilham almıştı (Büyük Britanya’dan Hindistan’a giden rotayı tanımlayan şerit bir Roma haritasının tarihi dördüncü yüzyıla kadar dayanmaktadır.) Mekanik Rulo Mekanizması yol boyunca belirlenen mesafeye göre ilerleyen harita sistemi mekanizmanın temelini oluşturuyordu. Farklı yollar için ise rulo şeklindeki haritalar elle değiştiriliyordu. Yol üzerindeki belirli kavşaklar, benzin istasyonları, önemli noktalar ve şehir merkezleri bu haritalar üzerinde işaretlenmişti.   Baldwin sistemi, özellikle Ford Model T, Cadillac ve Packard gibi erken dönem otomobillerinde kullanılmak üzere tasarlanmıştı. Bu araçlar uzun yolculuklar için popülerdi ve sürücüler güvenilir bir yönlendirme sistemine ihtiyaç duyuyordu. Baldwin haritalarının güncellenmesi, yeni yolların ve değişen güzergahların basılı haritalara eklenmesiyle yapılıyordu. Ancak, sürücüler sık sık haritaların güncelliğini kaybettiğinden ve yolların değiştiğinde sorun yaşadıklarından şikayet ediyorlardı. Kullanıcı yorumlarına göre, bazı sürücüler haritaları manuel olarak kendileri güncellemeye çalışıyor, önemli yolların üzerine elle işaret koyuyordu.

Açık ara en uçuk kaçık erken dönem araç içi navigasyon cihazı 1916’da Manhattan’da yaşayan George Boyden tarafından patentlenecekti. Boyden hiçbir zaman bir otomobile sahip olmasa da şoförlük yapıyordu ve bu da Araç Sinyalizasyon Sistemi icadının temelini bize açıklıyor. Boyden, pikabın megafonunu kullanarak talimatları iletmek için bir fonograf kullanıyordu. Plak çalar, sürücünün önüne, direksiyon kolonuna monte edilmişti. Fonograf, aracın ön tekerleklerine takılıydı ve silindirik bir plaktan yalnızca belirli kilometre noktalarında talimatları duyuruyordu. Yaklaşan kavşakları sesli uyarılarla hatırlatan günümüz Yandex, Google, Siri navigasyonlarının bir öncüsü saymak mümkün bu anlamıyla.

1921’de John J Bovy, sürücülere yardımcı olmak için kağıt rulosu harita cihazı için patent başvurusunda bulundu . Bovy’nin patenti uzun süredir devam eden bir sorunu çözmeye yönelik ilk girişimdi. Ancak çizimlerini yapmış olduğu tasarım hiçbir zaman hayata geçmedi. 1927 yılında bugünkü Apple iWatch’a karşılık gelecek yine rulo ve manuel döndürme sistemiyle çalışan, saat gibi bileğe takılan Plus Four Wristlet Route göstergesi  hayata geçecekti. Tahmin edilebileceği gibi hem otomobil kullanıp hem de saatinizdeki rulo haritayı elle döndürmek oldukça zordu, bu yüzden başarısız bir girişim olarak kalacaktı.

Daha bir çok mucit ve analog navigasyon cihaz alternatifleri çıksa ve patentlense de hiç birinin kullanımı kağıt, katlamalı haritalar kadar kolay olmadığından piyasadan silinecekti. 1921 yılında Amerika’da Federal Karayolu Yasası ana otoyolları sistematik şekilde numaralandırmaya başlayarak seyahat ve haritalandırmayı kolaylaştıracaktı. Rand McNally yeni sistemi haritalarına dahil eden ilk girişimci olacaktı. Basitleştirmeler, kağıt haritaların rahat taşınabilir olması kelimenin tam anlamıyla analog  navigasyon sistemlerini 1980’li yıllarda çıkacak olan Etak Navigator, Tom Tom gibi yeni dönem araç içi dijital navigasyon girişimlerine kadar yıllarca piyasadan silecekti. Joseph Jones taksimetre patentini New York City Cab Company’e, hız ölçer patentini Steawart-Warner’a satacaktı.

1932’de İtalya’da geliştirilen “Iter Avto” ise dönemin en gelişmiş mekanik navigasyon cihazlarından biriydi. İtalyan mühendisler tarafından tasarlanan bu sistem, otomobilin hızına bağlı olarak otomatik şekilde ilerleyen bir harita mekanizmasına sahipti. Cihaz bir dizi kağıt rulo haritayla birlikte geliyordu. Ekranı kaplayacak şekilde rulo cihaza takılıyordu ve hız göstergesine bağlı bir kablo ile kaydırma hızı kontrol ediliyordu. Ekrandaki rulonun hareket hızı aracın hızıyla doğru orantılıydı ve doğru noktayı gösterebiliyordu. En büyük sorun rotanızdan saptığınızda yeni bir harita rulosu takmanız ve mevcut konumunuzu tam olarak bularak haritayı ona göre ayarlamanız gerekiyordu.

GPS’in atası olarak kabul edilen bu sistem, sürücülerin yolu takip etmesini kolaylaştırmak için tasarlanmıştı. Iter Avto, özellikle lüks otomobillerde tercih ediliyor,  Fiat, Lancia ve Alfa Romeo gibi markalar kullanılıyordu. Ancak, cihazın pahalı olması ve haritaların güncellenme sürecinin zahmetli olması nedeniyle geniş çapta ticari bir başarı elde edemedi. Iter Avto’nun haritaları, dönemsel olarak basılıp yenileniyordu. Kullanıcılar, yeni haritaları satın almak zorundaydı ve bu, sistemin pratikliğini azalttı. Reklam gelirleri de sistemin sürdürülebilirliği açısından önemliydi. Haritalar üzerinde benzin istasyonları, oteller ve restoranların reklamları yer alıyordu ve bu işletmeler Iter Avto’ya maddi destek sağlıyordu. Bazı sürücüler, Iter Avto’nun harita kaydırma mekanizmasının zaman zaman takıldığını belirtiyor, bu yüzden manuel ayarlama gerektiğini söylüyordu.

Yukarıda bahsi geçen tüm bu cihazlar, sürücülerin rotalarını daha rahat bir şekilde takip edebilmesi için mekanik ve görsel rehberlik sağlayan ilk sistemler olarak kabul ediliyor. Bugün kullandığımız Google Maps, Waze ve diğer dijital navigasyon sistemleri, temel olarak bu erken dönem icatlarının modern birer yorumu olarak görülebilir.

Önceki İçerikMavinin İsyan Tonu
Sonraki İçerikSinema, Kadın ve Moda 
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz