Otomobille ilgili veya ilgisiz, kim olursa olsun gözlerini kapatıp spor bir “muscle car” hayal ettiğinde yıl, marka ve modelden bağımsız gözünüzün önüne gelen imaj üç aşağı beş yukarı bellidir. Ya da farklı model ve marka oyuncak otomobillerin durduğu bir raftan bir çok çocuğun öncelikli olarak tercih edeceği otomobil de bellidir: İkinci nesil, C2 olarak adlandırılan Corvtte Stingray. Sebebi oldukça açık; Corvette Stingray yaygın inanışın aksine bir Corvette modeli olmaktan ziyade bir gövde stilini temsil eder. Stingray amblemi, 15 yıl boyunca C2 ve C3 Corvette’lere eklenmiştir, ilki Sting Ray amblemini, ikincisi ise Stingray amblemini taşımaktadır. 1976’nın sonunda, tasarruf amacıyla amblem kaldırıldı, ancak tüketiciler bu değişikliği hiç hoş karşılamadılar. Bayiler, müşterilerin yeni Corvette’lerine delikler açarak eski amblemleri ekleyerek ancak satış yapabiliyorlardı. Stingray ambleminin kaldırılmasına rağmen, Stingray gövde stili 1982’ye kadar devam etti. Benzersiz, kült, ikonik, göz alıcı bir gövde stilini. Amerikan spor otomobillerin tarihine baktığımızda çekici, güçlü bir çok otomobil var ancak yalnızca bir tane Corvette ve Corvette isminin önüne geçebilen bir tane Stingray var.
Stingray’in hikayesi Corvette’in lansmanıyla birlikte başlıyor. İlk ikonik spor otomobil Corvette, Chevrolet’nin yavaşlayan satışlarını canlandırmak için tasarlanmıştı. Chevrolet 1950’lerin başında satışlarında büyük düşüş yaşamaktaydı ve belki de şirkette en fazla marka müdürü Thomas Keating bu gidişe dur demek için çaba göstermekteydi. Kafasındaki çözüm belliydi; herkesin almak isteyeceği şık bir spor otomobil üreterek dikkatleri üzerine çekmek.
1950’li yıllarda bir Amerikan spor otomobili için iyi bir pazar olduğunun sinyallerini Willys Jeepster, fiberglas gövdeli Kaiser-Darrin, iki kişilik ve Lincoln tabanlı Muntz Jet gibi markalar vermekteydi. Ayrıca Avrupa yapımı spor otomobiller piyasayı domine ediyorlardı. Ford’un Thunderbird olarak adlandırılacak benzer bir otomobil üzerinde çalıştığına dair söylentiler de GM’e ulaşmıştı. GM hızlıca “Project Opel” kodlu bir çalışma başlatacak ve projenin başına da Corvette’i mümkün kılan tek kişiyi – Bay Corvette -, Zora Arkus-Duntov’u geçirecekti Aslında Duntov Corvette’in tasarımıyla bağlantılı değildi. GM’in bir çok deneysel programında danışman olarak görev alan süspansiyon uzmanı Maurice Olley, “Project Opel” üzerinde çalışırken Chevrolet Engineering’e katılmıştı. Duntov daha sonra Yüksek Performanslı Araç Tasarım ve Geliştirme Müdürü olarak atandı ve birincil görevi Corvette’in teknik gelişiminden sorumluydu, ancak diğer Chevrolet modellerinde özel motor ve şasi projelerinden de sorumluydu. Rekor sürede ve standart bileşenler kullanılarak ilk Corvette prototipi çıktı ve Amerika’nın savaş sonrası ilk spor otomobili doğmuş oldu. İlk Corvette için dönemin İngiliz spor arabalarının Amerikan versiyonuydu dersek yanlış olmaz. Fiberglas bir gövde, 3.9 litrelik (235 kübik inç) düz altı motor ve iki vitesli bir otomatik şanzıman bir araya getirilerek oluşturulmuştu. Bugün için şaşırtıcı gelebilir ama gerçekten iki vitesliydi. 1953 yılında New York’ta Motorama fuarında prototip ilk kez görücüye çıktı. Oldukça sıcak karşılanmasına rağmen satışlar beklentileri karşılamadı. Corvette kötü bir başlangıç yapmıştı.
Chevrolet, modelin GM’nin 1953 Motorama fuarındaki tanıtımının ardından Corvette’i üretime aceleyle sokmuştu. İki koltuklu roadster, fiberglas gövde panelleri kullanıyor ve Chevy’nin denenmiş Blue Flame sıralı altı motoruna güveniyordu. Altı silindirli motor Chevy’nin sedanında 115 beygir üretirken, üzerinde oynanmasıyla Corvette’te 150 beygir üretecek şekilde ayarlanmıştı. İki vitesli otomatik şanzıman tek opsiyondu. Tüm arabalar Polo Beyazı’na boyanmıştı ve iç mekan tamamen kırmızıydı. 102 inçlik dingil mesafesinin seçilmesinin nedeni ise başarılı Jaguar XK-120’nin bu dingil mesafesine sahip olmasıydı. İç mekandaki diğer boyutlar da Jaguar’dan kopyalanmıştı. Chevrolet 1953 yılında 300 Corvette üretecek ve bunlardan sadece 183 tanesini satılabilecekti. Corvette Grand Tourer ile spor otomobil arasında kalmış ve tüketicilerin ilgisini çekmemişti.
İlk Corvette’ler, Michigan, Flint’teki küçük bir montaj hattında üretiliyordu. Ancak, 1953’ün sonunda Chevrolet, spor otomobilinin üretimini Missouri, Saint Louis’e taşıdı. GM, 1954 yılında Corvette’e üç yeni boya rengi ekledi (siyah, kırmızı ve mavi) ve siyah tavan rengini kahverengi ile değiştirdi. Revize edilmiş eksantrik mili, altı silindirli motora beş beygir daha ekleyecekti. Bu iyileştirmelere rağmen, Chevrolet hala Corvette’i satmakta zorlanıyordu. Saint Louis fabrikası yılda 10.000 Corvette üretme kapasitesine sahipken, 1954 yılı içerisinde sadece 3640 adet üretecekti. Bunun üzerine 1955’te Chevrolet 4,3 litrelik (265 kübik inç) bir V-8’ini kaputun altına yerleştirecek, 195 beygir gücündeki motora üç vitesli manuel şanzıman eklendiğinde artık tüketicilerin dikkatlerini çekmeye başlayabilecekti. Artık gerçek bir spor otomobil performansına sahipti ancak işi hala bitmemişti.
Corvette SS (Super Spyder), Corvette’in babası Zora Arkus-Duntov’un Chevrolet’i yarışlara dahil etme çabası için doğmuş bir yarış arabası projesiydi. Corvette SS, Le Mans 24 Saat’te yarışmak üzere tasarlanmıştı. Ancak Otomobil Üreticileri Derneği üretici sponsorluğundaki yarışları yasaklayınca SS yalnızca bir test aracı şasisi olarak emekliye ayırdı.
Chevrolet, Corvette’i 1956 model yılı için tamamen dönüştürecekti. Yeniden tasarlanan ön kısım Mercedes-Benz 300SL coupe’yi anımsatırken, ön tekerleklerden arkaya doğru içeriye doğru eğimli tasarım otomobilin çekiciliğini oldukça artırıyordu. V-8 motor tercihi devam ediyor ancak dört namlulu karbüratörle 210 beygir gücü üretmesini sağlayan yeni bir eksantrik mili tasarımı içeriyordu. İkinci bir karbüratör otomobili 225 beygire çıkaracak şekilde ayarlanmıştı. Yeni konfor unsurları arasında dış kapı kolları, kapı paneline doğru açılan pencereler (1953 ila 1955 Corvette’lerde çıkarılabilir pencere perdeleri vardı) ve elektrikli katlanır tavan yer alıyordu. Otomobil artık 7,5 saniyede 60 mil hıza ulaşabiliyordu. Bir önceki modelde bu süre 11 saniyeydi. 1957 yılında Chevrolet, V-8’in deplasmanını 4,6 litreye (283 kübik inç) çıkardığında ve menüye opsiyonel bir yakıt enjeksiyon sistemi eklediğinde motor artık göz kamaştırıcı bir şekilde 283 beygir gücü üretmeye başlayacaktı. GM aracın geldiği durumdan oldukça mutlu olmasına rağmen durmuyordu, Corvette 1958 yılında tekrar bıçak altına yatacaktı. Yeni çift far tasarımı ön görünümü oldukça değiştirecekti. Gösterge paneli yenilenecek ve güç de artmaya devam edecekti. Yeni Corvette önce yakıt enjeksiyonlu modeliyle 290 beygire 1960 yılına gelindiğinde ise 315 beygire yükselecekti. 1961 yılında Chevrolet, ilk nesil Corvette’e veda etmeye hazırlanıyordu. Ancak, Corvette’in tasarımındaki ikonik unsurlardan biri olan dörtlü stop lambaları yeniden tasarlanmış arka bölümde bu yıl ilk kez yer alacaktı. Yeni 5,4 litrelik (327 kübik inç) V-8’ini 1962 yılında kaputun altına yerleştirecek ve 360 beygire ulaşacaktı.
Chevrolet, 1963 model yılı için yepyeni bir Corvette piyasaya sürecekti; tüm klasik Amerikan spor otomobili sevenlerin hayali, Sting Ray olarak bilinen ikinci nesil Corvette… Efsanevi GM tasarımcısı Bill Mitchell tarafından yaratılan ve son derece belirgin tasarım özelliklerine sahip, bölmeli camlı 1963 Corvette Sting Ray (evet ilk yıllarda iki kelime olarak kullanılıyordu) tasarım olarak Vatoz balığından esinlenilmişti ve tüm çatı boyunca Vatoz’un kuyruğunu da çağrıştıran bir omurga şekline sahipti.
Bağımsız arka süspansiyonlar, şasiye tam oturan fiberglastan yapılmış coupe gövde stili, bölünmüş pencereler ile yepyeni bir tasarım olan Sting Ray’de Chevy’nin 327 V-8 motoru devam ediyordu, otomatik şanzımana alternatif olarak üç veya motorun hakkını veren dört vitesli manuel şanzıman seçeneklerine sahipti. Corvette Sting Ray, 1963 yılında piyasaya sürüldüğünde otomotiv dünyasını sarsmıştı; fütüristtik tasarımı, müşterileri Chevrolet bayilerine akın ettirmişti. Arkus-Duntov, ‘İlk kez Avrupa’da gururla sürebileceğim bir Corvette’im var’ diyecekti. Bölünmüş arka camlı coupe’lar yalnızca bir yıl dayanabildi; Arkus-Duntov, bunların arka görüşü engellediğini düşünerek kaldıracaktı. Günümüzde bölünmüş arka camlı Corvette’ler en çok arananlar arasında yer alıyor. Aynı yıl Corvette’in yarış camiasına da hitap edeceğini çok iyi bilen Chevrolet, modeli Regular Production Option (RPO) Z06 adlı yarışa hazır bir paketle sunacaktı. 1.800 doların üzerinde farkla alınabilen paket, vakumlu fren güçlendirici, çift ana silindir, özel metalik fren balatalarına sahip güç kampanalı frenler, daha büyük amortisörler ve daha büyük bir ön denge çubuğu içermekteydi. V-8 motorun 360 beygirlik en güçlü varyantı ve dört vitesli manuel şanzımanla donatılmış, büyük yakıt depoları nedeniyle “Big Tank” olarak adlandırılan RPO Z06 sadece 199 Corvette’e uygulanacaktı.
1965 yılına gelindiğinde Chevrolet, Corvette’in kampana frenlerine yönelik eleştirilere, aracı 1965 model yılı için standart dört tekerlek disk frenleriyle donatarak yanıt verecekti. Ayrıca isteğe bağlı 425 beygir güç üreten 6,5 litre (396 kübik inç) büyük blok V-8 motor bu fren iyileştirmesine ihtiyaç duyuyordu. 1966’da Chevrolet motorun çapını artırarak deplasmanı 7,0 litreye (427 kübik inç) yükseltti. Daha büyük büyük blok 425 beygir gücü üretiyor ve güç 1967 yılında 435 beygire kadar çıkıyordu. Aynı yıl Corvette serisine ikinci bir 427 V-8 de eklendi. L88 olarak adlandırılan, en üst düzey eğik sekizli, kağıt üzerinde 430 beygir göstermesine rağmen 560 beygir gücüne kadar ulaşıyordu.
1968 yılına gelindiğinde Corvette, teknik özellikleri aynı kalsa da artık ikonik tasarımı olan, çıkarılabilir tavan panellerine sahip ve tasarımcı Larry Shinoda’nın Mako Shark II konsept aracından esinlenilen C3’e evrilir. Beş model yılından sonra, C2 Corvette 1968’de C3 ile değiştirilir. 1969’da Stingray adını bu sefer tek kelime olarak yeniden ön plana çıkmaya başlar. Standart V-8 5,7 litreye yine 5,7 litre deplasmana sahip 370 beygir güç üreten yeni bir V-8 eklenecektir. Chevrolet ayrıca LS5 olarak adlandırılacak, 454 kübik inçlik, 390 beygir gücü üreten, daha ağır ve büyük bloklu V-8’i 7,0 litreden 7,4 litreye çıkartacaktır. Güç, kurşunsuz yakıta geçiş hazırlığı için oktan gereksinimlerinin azaltılmasıyla 1971’de düşmeye başlayacaktır. LS6 adı altında yeni bir 425 beygir gücünde büyük blok V-8 tanıtılır. Stingray artık 60 mile 5.3 saniyede ulaşmaktadır.
1973-76 yılları arasında araca federal güvenlik standartlarını karşılamak için gövde renginde özel bir tampon, daha sonra yine gövde renginde arka tampon eklenecektir. Bu yıllarda güç düşmeye başlar; standart 1973 Corvette sadece 190 beygir gücü üretmektedir. En güçlü büyük blok motorunu seçmek, ise aracı sadece 275 beygir getirebilecektir. 1976 model yılı, sadece 180 ve 210 beygir gücünde alternatifler sunabilecektir. Yine de Corvette, bir karşılaştırma testinde Dodge Dart Sport, Pontiac Firebird Trans Am, Chevrolet C-10 Silverado ve Ford Mustang II Cobra II’yi geride bırakarak 1976’da piyasada satılan en hızlı Amerikan arabası unvanını kazanacaktı.
Chevrolet, 1978 yılında Corvette’in 25. yıl dönümünü yeni bir fastback arka tasarımla donatarak kutlayacaktı. Corvette’in arkasına yerleştirilen büyük cam yeni bir alan açmasa da koltukların arkasında küçük de olsa bir bagaj alanı yaratıyordu. 1979’da seriye en güçlüsü 225 beygir gücünde olan ve uzmanlar tarafından “en rafine Corvette” olarak tanımlanan beş model daha ekleniyor. En rafine olarak tanımlanmasına rağmen o yıllarda altı araçlık bir karşılama testinde Porsche 924 ve Mazda RX-7’nin gerisinde kalacak, Alfa Romeo Spider Veloce, Datsun 280ZX ve Fiat Spider 2000’den daha iyi performans gösterebilecekti. Tasarım olarak eşsiz olsa da yaşı ve eski teknolojisi artık kendini göstermeye başlamıştı. 1981 yılında DeLorean, Datsun 280ZX Turbo, Porsche 911 SC ve Ferrari 308GTSi’nin yer aldığı beş araçlık bir karşılaştırma testinde sonuncu olacaktı. Artık 1968 yılındaki kaslı tarzından çok uzaktaydı, 1982 yılında dört vitesli otomatik şanzımanla donatılmış 200 beygir güç üreten, 5,7 litrelik V-8 hayranları için çok da bir şey ifade etmiyordu. Bu da Corvette’in üçüncü neslinin sonuna gelindiğini gösteriyordu.
Chevrolet iyileştirme çalışmaları yüzünden 1983 model yılını atlayacak ve dördüncü nesil Corvette’i 1984’te piyasaya sürecekti. Baştan aşağı yeniden tasarlanan Corvette yerden yükselmesine rağmen artık daha düşük bir ağırlık merkezine sahip bir tasarımla, 205 beygir gücünde 350 kübik inçlik V-8 tek motor seçeneği, dört vitesli otomatik şanzıman veya overdrive dört artı üç manuel şanzıman seçeneğine sahip ve 6,7 saniyede 60 mil hıza ulaşabiliyor. 1985 yılında yapılan değişikliklerle artık yeniden fiyat/performans oranıyla dünyanın en iyileriyle yarışabilme gücüne sahip olacak, 1986 yılında ise üzeri yeniden açılarak yıllar sonra cabrio seçeneğine geri dönecekti.
Corvette günümüzde sekizinci nesile ulaşsa da klasik otomobil tutkunları için C1 ve C2’nin yerini hiçbir spor otomobil ve nesil tutamaz. Amerikan otomobil üretimindeki hiçbir marka lüks, hız, estetik, performans ve tasarıma dair aynı imgeleri çağrıştırmaz. Corvette Stingray cesurca tasarlanmış ve güçlü, büyük, Amerikan teknolojisinin tüm erdemlerine ve tüm kusurlarına sahip, şehvet uyandıran bir otomobil olarak tarihteki yerini almıştır. Bu şık spor otomobil yetmiş yıldan uzun süredir hayal gücünün ve performansın sınırlarını zorluyor. Başta da söylediğimiz gibi piyasada birçok spor otomobil var, ancak yalnızca bir tane Corvette var. Ve Corvette’i gölgede bırakacak tek otomobil ise Stingray.