Yaşlılık ve Özgür İrade

0
405

Hayatımız uzadıkça, yaşlılıkla ilgili bilgi, deneyim ve bakış açılarımız da değişiyor…İnsan hakları alanının giderek uzmanlaştığı bir ortamda çocuklar, göçmen işçiler, engelliler ve kadınlar gibi dezavantajlı grupların özel ihtiyaçları Birleşmiş Milletler tarafından tanınmıştır. Giderek daha fazla insan yaşlıların da insan hakları hukuku kapsamında özel ilgi ve dikkati hak eden ayrı bir kategori olarak tanımlanmasının zamanının geldiğini fark ediyor. BM de bu taleplere kayıtsız kalamıyor ve 2018 yılından bu yana yaşlılık, yaşlı insanların problemleri BM birimlerinde ele alınıyor. Tarihsel olarak temel insan hakları ve hukukları ihmal edilen yaşlılar, artık kamuoyu gündeminde daha fazla yer almaya başlıyor. 

Yaşlılık yaygın biçimde kabul gören “beden imgesi kalıpları” açısından bir “bozulmayı” temsil ederken diğer yandan sosyal anlamda işlevsizleşme, gerileme olarak da görüldüğünden insanların yüreğine korku salan, görmezden gelinmeye çalışılan, kaçınılan bir “sosyal sorun” olarak görülüyor. Medyada tasvir edilen sözde yaşlanma gerçekliği, yaşlanma sürecini insanların gözünde ürkütücü bir algıya dönüştürüyor. 

Gençliğin sistematik biçimde “ideal insan durumu” olarak teşvik edildiği bu çağda yaşlanma süreci hakkında sağlıklı fikirler oluşturmak giderek zorlaşıyor. Ekonomik olarak üretkenliklerini yitirdiklerinin varsayılması, yaşlılığın bir “azalma ve gerileme hali” olarak gösterilmesi/görülmesi, yaşlıların olumsuz ve elbette haksız biçimde marjinalize edilmesine yol açıyor. Bu bakış açısının karanlık gölgesi yaşlı insanları “yeni dünyanın edilgenleri ve cahilleri” olarak etiketlerken, onların özerklik alanlarına tecavüzü de meşrulaştırıyor.

Kendi değerlerimize, kendi tercihlerimize göre kendi kararlarımızı verebilmek, günlük hayatımıza bu şekilde devam edebilmek, her yaşta “insan haysiyetine yaraşır” bir yaşam sürdürebilmemizin ön koşuluyken, “henüz gençken” sahip olunan özerkliğin, bağımsızlığın yaş ilerledikçe yitirildiği ve bu en temel insan hakkının toplum tarafından yok sayıldığı gözleniyor. Bir dönemin bilgeleri, Lynee Segal’in dediği gibi ruhsal vertigo yaşıyor ve sanki yönsüz kalmış, şuursuzlaşmış oldukları var sayılarak otonomi hakları gasp ediliyor. İşin asıl problem olan yanı da yaşlılara yönelik bu gasp işleminin “onları korumaya yönelik yapılan bir iyilik olduğuna dair” yaygın inanç… 

Bu noktada sözü farklı ülkelerden yaşlı insanlara bırakalım isterseniz: 

Türkiye’den 71 yaşındaki bir kadına kulak verelim önce. Şöyle demişti: “En büyük arzum, istediğimi yapabilmek! Sosyal bağımsızlığını kaybeden bir insan ölü bir insandır ve ben özgürlüklerimi yitirdiğimde zaten sosyal anlamda ölmüş sayılıyorum”

63 yaşında Güney Afrikalı bir kadın “Kişisel kaynakları ve parası üzerinde artık hiç bir kontrole sahip olamadığından” yakınırken, Tanzanyalı 81 yaşındaki bir erkek, “:Bugünlerde çocuklarım ve köyümdeki gençler için değersizleştiğimi hissediyorum. Bana sormadan benim hakkımda kararlar veriyorlar. Mülkümün bir kısmını bana danışma gereği duymadan satmaya karar verdiler” diyor. 

Eğitim için bulunduğum İngiltere’de bir başka yaşlı erkeğin “Oğullarım nerede kalacağımı, nerede yaşayacağımı ve nerede öleceğimi çoktan karar bağladılar” sözleri, yaşanan durumun hangi kültürden, hangi dilden, hangi dinden olursa olsun, dünyanın her yerinde karşımıza çıkabileceğini düşündürüyor bana. 

Evet dünyanın her yerinde bu durum yaşanıyor ve anlaşılan o ki kalıcı önlemler alınmadığı sürece yaşanmaya devam edecek. Sanmayalım ki biz bugünün “muktedirlik tahtında oturan” sözde genç ve yetkinler de bu gelecekten kaçabileceğiz! Biz de bizden öncekilerin yaşadığı, gelecekte bizlerin de deneyimleyeceğimiz özerklik kaybıyla, farklı farklı insanların ileri yaştaki bireylerin bağımsızlık haklarını bilerek ya da bilmeyerek nasıl engellediklerini, yaşamlarına nasıl müdahale ettiklerini anlayacağız. Sadece bireylerin değil, hükümetlerin, yerel yöneticilerin, politika yapıcıların, hizmet sağlayıcıların da bu korkunç, bu kabul edilemez özerklik ihlallerinin parçası olduğunu yaşayarak göreceğiz. 

Yaşlıların kişisel özerkliği, yaşamlarına ilişkin planlarını kendi istek ve tercihleri doğrultusunda yapabilmeleri, kendi yaşamlarını ilgilendiren konularda tek başına veya başkalarıyla eşit biçimde özerk, bağımsız bir yaşam sürdürebilme hakları… Tüm bu konuları içeren sözleşmelerin uluslararası düzeyde kabulü ve uygulamaya konması, insan hakları alanında artık acil ve ertelenemez bir sorun haline gelmiştir. 

Yeni bir BM sözleşmesine ihtiyacımız var. Yaşlıların yasalar nezdinde özgür ve bağımsız bireyle olarak haklarının teslim edileceği, onları kendilerine ilişkin söz ve karar üretebilecek hak sahipleri olarak “tanıyacak” yeni bir sözleşmeye ihtiyacımız var… 

Yaşlı bireyler “kağıt üzerinde” herkesle tamamen aynı haklara sahip olmalarına rağmen iş bu hakların uygulanmasına geldiğinde bir dizi özel zorluklarla karşılaşıyorlar. 

Dünya çapında çok sayıda yaşlı birey, insan haklarını ve topluma katkılarını ciddi şekilde kısıtlayan ayrımcılık, yoksulluk ve istismar gibi zorluklarla karşı karşıya bırakılıyorlar.

Yaşlanan nüfusa ilişkin endişeler yeni değil. Ancak yaşlı nüfusun sorunlarının bütün dünyada geleneksel olarak sınırlı, işlevsel ve reaktif çözümler gerektiren sorunlar olarak görüldüğünün altını çizmek gerekiyor. Genç veya yaşlı, hiç bir bireyin gözden çıkarılamayacağını, genç veya yaşlı her bireyin sadece eşit haklara sahipliği ile değil bu hakları nasıl kullanabildikleri, bu hakların kullanımında önlerine çıkarılan zorluk ve engellemelerle de ilgilenmemiz gerektiğini anlama zamanıdır artık…