Her şey kötü değil mi? Yaşadıklarımız, acılarımız, bu ülkenin içinde tanık olduğumuz ölümler, zulümler, hayal kırıklıklarımız, eksilip bir türlü tamamlayamadığımız günlerimiz, sevmediğimiz işlerimiz, görüşmek zorunda olduğumuz insanlar, bitmeyen insani çekişmeler, o şunu demişler; bu, bunu niye yapmışlar…
Yapmışlar, söylemişler, kırmışlar, olmuşlar, bitmişler… Sar başa her gün. Sabah olduğunu anlamamak için ertele alarmı, akşama daha çok var. Defterin bir sayfası dolmazsa yazarak, boş kalan köşelere anlamsız çizgiler ekle. Bak dur, dön dolaş, hep kendin. Onulmaz yalnızlık. Tükenmeyen arayış. Düşüp şaş, anla bakalım dünya kaç bucak. Yaralarının kabukları hep kaşınsın. Yolana kadar uğraş ki kanasın. Yoksa nasıl tanımlayacaksın sızıyı. Olmuyor dünya, olmuyor. Bizim istediğimiz bu değildi.
“Şiirle aşkın birbirine benzediği” bir şeylerdi bizim hayal ettiklerimiz. O an, her şeyi mümkün kılabilecektik çünkü. Anlatmadılar ki bize hayallerimizin hep birer kırık ihtimal olarak kalacağını. Hepimiz bir başkasının hayaliyken, bir anda, bir diğerinin hayal kırıklığına dönüşmüşüz. Adını hayat koymuşuz, yaşayıp gidiyoruz vesselam. Soluklanmak: bir buruk tebessüm belki ya da hiç korkmadan ellerimizle dokunacağımız bir insan sıcaklığı kim bilir? Açıyor sayfalarını. Kışı beklemiş bu yüzden. Cümleleri tamamlanmış. En güzelinden bir kuşun ismi hep anımsansın adı da “aşk” olsun denmiş. Yaşamın taa derininden “bir elmada iki diş izi” olmak isteyen insanların rüyalarına girmiş. Hoş gelmiş.
Sinan Sülün, ilk romanı Kırlangıç Dönümü’nde sıcaklığını samimiyetinden, naifliğini yalınlığından, öyküsünü gerçek olmasını istediğimiz anların fotoğrafları arasından alıp kirpiklerimizin arasına emanet etmiş. Aşkın o aradığımız en saf halini ilmek ilmek işlemiş. Karşılaşmalar ve rastlaşmalar “ayrı dünyaların” insanlarını, “aynı duyguların arayışçıları”na evriltmiş. Sert bir politik alanı incelikli ve hayal edilen bir aşk ile beslemiş. Hiç bitmesin isteyeceksiniz kitabı okurken. Sinan Sülün’le ruhunuza güzellikler katacak bu ilk romanı üzerine söyleşirken aklımda hep aynı cümle döndü durdu: olmayana özlem duyar, mutluluk utkusunu hayalle taçlandırırız. Kırlangıç Dönümü, hepimize iyi gelecek… Keyifli okumalar.
Röportaj: Funda Dörtkaş
Funda Dörtkaş: “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya” dediğimiz, yoğunlukla serzenişte bulunduğumuz günlerin içinde, cümlelerinin arasında yeşeren incelikli bir umudun kitabı Kırlangıç Dönümü. Yaşamı tekrar inşa edebilmemiz için inceliklerin sihri mi gerekli?
Sinan Sülün: Kesinlikle… Bugün her şeyden daha çok ihtiyacımız var inceliklere. Herkesin bir tarafa savrulduğu, kendisinden başka kimseyi düşünmediği, kolaylıkla birbirlerinin kalbini kırabildiği bir zamanda bizi kurtaracak tek şeyin incelikler olduğunu düşünüyorum.
Funda Dörtkaş: Kırlangıç Dönümü salt bir aşk romanı değil. Katmanlarının arasında tam da kitaba adını veren uzun bir dönüm gibi, toplumsal olanın, sınıfsal yapının başkalaşımını da anlatıyor. Kültürel farklılaşma mı, yaşam deneyimlerindeki kırılma mı etken bu başkalaşıma?
Sinan Sülün: Yaşam deneyimlerindeki kırılmalar insanları birbirlerinden farklı hale getiriyor. Bu farklılıklar çoğu zaman ayrışmaya, yok saymaya veya ötekileştirmeye götürüyor. Bazense, karşılıksız aşkın ve sevginin olduğu durumlarda bir zenginlik yaratıyor. Ali’nin ve Verda’nın aşkın gücüyle farklılıklarını –bir anlamda kusurlarını- yok etmesi dünyanın başka türlü olabileceğini de bize gösteriyor.
Funda Dörtkaş: Hep sorarız birbirimize: Aşk nedir?Cevabını kendimizce, kendi duygularımızın içinden veririz haliyle. Gerçek hayatta bulduğumuzu sandığımızla, öyküler ya da romanlarda okuduklarımız arasında hep bir farklılık olur. Olmayana özlem duyar, mutluluk utkusunu hayalle taçlandırırız. Kırlangıç Dönümü, aşkın o aradığımız halini en saf, en yalın biçimde anlatıyor. Böylesine mümkün kılınan bir aşk, gerçek hayatta neden bir mücevher gibi kolay bulunamıyor?Sinan Sülün: Biz hayatımız boyunca hep bir mücevher arıyoruz. Ama kendimizin çok az bulunan, değerli bir mücevher olduğunu unutuyoruz. Kendimizi koşulsuz sevecek, bize kalbinin tamamını açacak bir kadın veya erkek arıyoruz. Bunu bulamadığımız veya bulduğumuzu sanıp sonra hayal kırıklığına uğradığımız için gerçek hayatta böyle aşkların mümkün olmadığına inanıyoruz bir süre sonra. Oysa biz aradığımızın ta kendisiyiz. Yani biz Ali gibi, Verda gibi olduğumuzda ancak onlar gibi birisini bulabiliriz.
Funda Dörtkaş: Romanı okurken beni en çok etkileyen bölümlerden biri Ali’nin Verda’nın evinde duvara origami ile onlarca kırlangıç yapıp yapıştırdığı bölümdü. “Şiirle aşkın birbirine benzediği” o an, insana her şeyi mümkün kılabilirim duygusu da yaşatıyor. Aşık olduğumuz insana dair içimizdeki kırlangıçları çoğunlukla neden özgür bırakmıyoruz, neden hep bize öğretilmiş olanların arasında var ediyoruz?
Sinan Sülün: Korkuyoruz herhalde. Yine hayal kırıklığına uğramaktan, yenilmekten, mutsuz olmaktan. Fakat mutsuz olmak da hayal kırıklığı yaşamak da bizim bir parçamız. Biz istiyoruz ki hep mutlu olalım. Hep bizi sevsinler. Ali mutlu olmak için Verda’yla birlikte olmak istemiyor. Sadece aşık olduğunu biliyor. Bu yüzden bir çocuğun özgürlüğüyle, hesaplamadan içinden geldiği gibi söylüyor her şeyi. Mutluluğun gelecekte veya geçmişte olmadığını, yaşadığı an’nın içinde olduğuna inanıyor.
Funda Dörtkaş: Romanın aynı zamanda sağlam bir sinematografik yapısı var. Bu yapının bileşeni sert bir politik ardalanı naif, incelikli ve hayal edilen bir aşk ile beslemesi mi? Zira her iki alan da arazlı bahçeleri olan yerler. Nasıl bu şekilde birbirini harmanlamış?
Sinan Sülün: Evet, sinematografik bir yapısı var romanın. Birçok eleştirmen de senin gibi değerlendirdi. Katılıyorum. Fakat romanı yazarken yapısına çok dikkat etmediğimi söylemeliyim. Ben sadece gördüğümü yazdım. Ali’yle Verda’nın bahçede karşılaşmasını, Nergis ile Hüseyin’in İstiklal Caddesi’nde topallayarak yürümesini zihnimde defalarca gördüm. Bana sadece yazmak kaldı. Onların hikayesini anlatmak.
Funda Dörtkaş: Artık klişe haline gelen bir söylem: “Kişisel olan politiktir.” Ya aşk, aşkın yaşamın üzerindeki o bıçak sırtı hali politik olanın neresinde?
Sinan Sülün: Aşk bizi özgür kılar. Herhangi bir düşünceye, ideolojiye, kimliğe hapsetmez. Var olan bütün kimliklerden kurtarır. Birbirinden çok farklı hayatlardan gelen insanların ancak aşık olduğunda birbirini anlayabildiğini görürsünüz. Bir başkasını olduğu gibi kabullenmek ancak aşkın bu dünyaya sığmayan varlığıyla mümkündür. Bu dünyaya benzemeyen, herkesin herkesle dost olduğu bir dünya ancak aşk ve sevgiyle var olur. Gerçekten aşık olan, sevginin ne olduğunu bilen bir insan başkasına kötülük yapamaz. Bu yüzden aşıklar bu dünyadan bağımsız, bu dünyaya mesafeli bir evren kurarlar kendilerine. İnsan aşık olduğunda sadece dünyanın ne kadar güzel bir yer olduğunu keşfedebilir.
Furoa Dörtkaş: Roman derin bir diyalektiğe sahip. Bu derinliği “hiçbir şeyin her şey, her şeyin de hiçbir şey olması” ile tanımlayabilir miyiz?
Sinan Sülün: Tanımlayabilmemiz hayatı nasıl algıladığımızla alakalı. Görünür olanın bir yanılsama olduğunu kabul edersek her şey hiçbir şeye dönüşür. Hakikatin görünür olanın altında olduğunu kabul edersek hiçbir şey her şeye dönüşür. Statüler, roller, imajlar bize gerçeği, başarıyı, mutluluğu veremez. Hakikat içte yatar. Karşımızdaki insanın kalbini görmek için ilk önce kendi kalbimize bakmamız gerekir.
Funda Dörtkaş: Kendisi dışında başkalarının mutluluğu, gülümsemesi için bir şeyler yapan, bunun adına bedel ödeyen insanlar azalmaya başladıkça insan ilişkilerinin niteliği değişiyor. Bu saf insani hal tekrar yaratılabilecek mi? Aşk gibi bunu da umut etmeli miyiz?
Sinan Sülün: Kesinlikle umut etmeliyiz. Umut etmekten vazgeçmemeliyiz. İyilik kötülükten her zaman daha hızlı yayılır. Romanda Ali’nin söylediği gibi, nasıl bir dünya hayal ediyorsak şimdi öyle yaşamalıyız.
Funda Dörtkaş: Doris Lessing’in de dediği gibi: “Kelimelerin gerçekten de kanatları var” ve Kırlangıç Dönümü sizin kaleminizden vücut bulan haliyle bu cümleyi fazlasıyla hak ediyor. “Her yaranın merhemi kendi dalındaysa”, birbirimizi en sevdiğimiz halimizle hatırlayabilme umudunu içimize saldığınız için teşekkürler.
Sinan Sülün: Ben teşekkür ederim.