“Radyoda yakaladığın iletişim daha samimi, daha gerçek!”

0
344

Radyocuların çok değişik hikayeleri olabilir. Bu kez karşıma meslekdaşım olan Mesut Süre’yi aldım. Uzun bir adam. Yok böyle demeyeceğim; 2,01’lik bir insan evladı. Yer: Eskişehir. Mekan: Üniversite. Yıl: 2002. Ve Mesut’un hikâyesi başlıyor. Tahmin edebileceğiniz gibi elbette radyoculuktan, genel gidişattan, komikliklerden konuştuk ama konu kumarbazlığa nasıl geldi ben de anlamadım. Benim bu röportajların kaderi bu sanırım. 
Neden radyocu oldun sorusunun cevapları da çok çeşitlidir. Kiminin amacı radyoyu basamak olarak kullanmaktır, kimi tesadüfen, kimi bir şekilde kanına girdiği için başlar radyoya; ya da popüler olma isteği. Bilemedim.  Mesut Süre, “Çocukluğumda elime mikrofon niyetine saç fırçası alıp konuşurdum, şarkı söylerdim kendi kendime.” diyenlerden değil. Elbet o da yan kollara kaymış. Ne yapsın, ekmek parası. Bakalım neler anlatmış.

Röportaj: Bilge Kocaefe

Bilge Kocaefe:  Radyoculuğa nasıl başladın?
Mesut Süre: 14 sene önce 2002 yılında Eskişehir’de üniversite öğrencisiydim ama işletme okuduğum için aslında gitmiyordum yani çok boş vaktim vardı. O sıralar halk müziği korosuna, karikatür kursuna, darbuka kursuna gidiyordum. Sonra Anadolu Üniversitesi radyosunun “Bizimle çalışmak ister misiniz?” diye bir ilanını gördüm, dedim isteriz. Tabii bunun ön kursu vardı önce o kursa katıldık. 300 kişi vardı son 15’e kaldık. O zamanki hocamız dedi ki “Aranızda radyocu olacağına kim inanıyor?” Ben de biraz şeyimdir, gereksiz özgüven vardır bende. Bir tek ben parmak kaldırdım, en geç ben başladım. (Güler) Diğer on dördü benden önce başladı, en son beni başlattı. Herhalde o da gıcık oldu bana.
Bilge Kocaefe: Boşluktan mı radyoculuğa başladın yani?
Mesut Süre: Evet, boşluktan ama sonra çok keyifli olduğunu görüyorsun radyoculuğun. Bir sürü yeni  arkadaşın oluyor. Şimdi stand-up ile beraber gidiyor.
Bilge Kocaefe: O hikâyen nasıl başladı?
Mesut Süre: O da aynı. Biliyorsun, radyoda sektör olarak her şey ekonomi tabanlı ya, reklam payı azaldı %6’ya düştü. İnternet radyonun daha üstünde artık. Reklam payı azaldıkça çalışan insanın kalitesi de düştü, maaşlar da düşmeye başladı. Böyle olunca yaptığın işte iyi de olsan ek bir iş yapman gerekiyor. Bir yandan seven dinleyiciler de var. Stand-up ile bölmüyorsun hiçbir şeyi. Başladık öyle. İlk olarak İstanbul’da Old City Comedy Club’da başladım. Açık Mikrofon gecesi vardı, çık konuş gecesiydi hatta, ilk böyle çıkıp konuşarak başladım. Hiç unutmam, Galatasaray Üneversitesi’nde öğretim görevlisi bir kadın vardı, bir tek o gülüyordu bana. (Güler) 14 dakika filan kaldım sahnede, her şeyi ona anlattım gözünün içine baka baka.
Bilge Kocaefe:Umudun kırıldı mı orada?
Mesut Süre: Yoo, o güldüğü için hiç kırılmadı. Bazı şakalara 15-20 kişi güler, bazılarına 1 kişi ama o hep gülüyordu. Sonra gittim sarıldım, çay içtik arkadaş olduk. Ama o da gülmeseydi o gün sahneden inerdm belki.
Bilge Kocaefe: Radyoculuk bir aşk mı, bir bağımlılık mı? Yan işler yapsan da, ya da yapmak zorunda olsan da bırakılmıyor.
Mesut Süre: Aslında o iş başlarda öyleydi, maddi açıdan tatmin etmeme durumu. Şimdi sponsorum da var, tatmin ediyor maddi olarak ama devam etme sebebim bu değil. Trafik durduğu sürece sana kulak veren birçok insan var, tanımadığın arkadaşların oluyor. Röportaj bu, ne kadarını yazarsın bilmiyorum ama mesela şöyle bir mesaj aldım facebooktan “Senin belki hiç haberin yok ama 4 sene önce babamı kaybettim. Babamı kaybettikten sonra senin sayende ayakta kaldım. Hiçbir işim olmamasına rağmen sabah erkenden kalkıp senin programını dinledim, beni iyileştirdin.” diye kocaman teşekkür mektubu yazmış.
Bilge Kocaefe: Evet bunu çok iyi anlıyorum. Bu işin en güzel yanı da bu sanırım. Benim de çok başıma geldi. “Bebeğimi seninle uyutuyorum. Yolu benim için katlanır kılıyorsun.” gibi şeyler duymak bu işin en tatmin edici yönü. Dinleyiciyle kurduğun bağdan kopamıyorsun.
Mesut Süre: Evet radyoda yakaladığın samimi iletişimin tadı başka. Televizyona çok iş yapmadım ama geçen sene Güldür Güldür’de ekrana çıktım, Show TV’de Mesut Yar sık sık konuk ediyor. Televizyon güzel ama radyodaki gerçeklik duygusundan biraz uzak. Radyo daha gerçek.
Bilge Kocaefe: Bunun dışında insanın hayal etmesine neden oluyordu sanki, gizemli bir yönü de vardı zamanında. Mesela seni kafasında olduğundan bambaşka biri olarak canlandırabiliyor dinleyici.
Mesut Süre: O biraz 90’lar aslında, o yıllarda öyleydi ama şimdi radyocuların gizemli bir yönü kalmadı. Sosyal medya var en başta. Radyocu da aslında bence, seni ayırıyorum senin gerçekten bir radyocu kimliğin var ama genelde doksanlarda yokluktan gizemli bir adamdı. Şimdi herkes Twitter, Instagram, Facebook üzerinden çok takipçim olsun, tanınayım diye uğraşıyor. Anladın mı? On radyocudan dokuzu görünmek istiyordu da fırsat yoktu. (Güler)
Bilge Kocaefe: Peki o yıllarla şimdiki radyoları ve radyoculuğu karşılaştır desem?
Mesut Süre: İnternet her şeyi olduğu gibi radyoculuğu da çok etkiledi. Ama internetle ilgili şöyle bir yanlış kanı var, internette ortak akıl var. Mesela bir site düşün 20.000 tane yazarı var, o 20.000 kişiden de gerçekten de bir akıl çıkıyor ortaya. O yüzden de yaptığın 3 kişilik 5 kişilik işlerde o standardı bulamayabiliyorsun. 90’lı yıllarda internet olmadığı için dışarda normal hayatlarımız olduğu ve akıllı telefonların da esiri olmadığımız için mesela Muzo’yu dinlerdik ve o dediğin hayale kapılırdık hakikaten. Bu nasıl bir adam ya diye kıkır kıkır güldüğümü hatırlarım Muzo’yu saatlerce dinleyip. Hâlâ tanışmadık, keşke bir yerlerde denk gelsek.
Bilge Kocaefe: Belki de tanışmaman daha iyi, o zamanki gibi kalsın aklında.
Mesut Süre: Belki de. Ama keşke tanışıp bir sarılsam. Çünkü gerçekten beni radyoculuğa ikna eden adam odur. Lise yıllarında onu dinlerken kafama sokmuştu. Sonrasında bir şekilde ünüversitede  şans kapıma geldi. 90’lı yılların her şeyi daha güzeldi, sadece radyo değil. Ama şu gerçek, bu kadar şey değişmesine rağmen radyonun ayakta kalabilmesinin sebebi trafik. İnsanlar trafikte bir şey izleyemediği için arabada biraz mecbur sana. Bir de insana insan lazım gerçekten. Mesela bizim program, Rabarba tek başına dinlenecek bir program. Birçok dinleyicimizden şunu duyuyoruz, “Normalde evine bıraktığım iş arkadaşımı bugün arabama almadım seni dinlemek için.” diyor mesela. Başka yere gideceğim diye yalan söylemiş. Çünkü “Yanımdaki konuşuyor kaçırıyorum senin anlattıklarını.” diyor, “O benim kadar seni tanımıyor.” diyor. Beni sevmek biraz zaman alır. (Güler) Serkan Yılmaz’ın benim için söylediği bir şey var, “Mesut’u tanıdığın ilk hafta içinde boğmazsan sonra çok seviyorsun” diyor. Böyle bir durum var gerçekten, radyo yayınım için de var. İlk başta sevmeyebilirsin, üslup sert gelebilir ama dinledikçe anlarsın.
Bilge Kocaefe: Hangi radyoda olduğunu ve saatlerini hatırlatalım bir de.
Mesut Süre: 94.5 RockFm ‘de hafta içi 17:00-20:00 arası Rabarba’yı yapıyorum. Bunun beş buçuk yılı sabah 07:00-10:00 arasıydı son iki yıldır da akşam yapıyorum.
Bilge Kocaefe: Hangi saatlerde yayın yapmaktan memnunsun?
Mesut Süre: Akşam. Uyuyorum. Bana ne, tüküreyim sabaha.
Bilge Kocaefe: Aynı fikirdeyim. Sanırım sabah saatleri dışında her saatte yayın yapabilirim, uyku tatlı.
Mesut Süre: Sen birkaç kez geldin benim sabah yayınıma konuk olarak hatırlıyorum.
Bilge Kocaefe: Sürekliliği olmadığı için gelebildim, yoksa çok zor o saatlerde uyanıp yayın yapmam. Peki anlatsana Rabarba’da ne yapıyorsunuz?
Mesut Süre: Rabarba’da sabit konuklarım var ama zaten hepsi mizahla uğraşan kişiler. Leman dergisinden Nuri Çetin var. O da mesela Youtube’a Mukavva diye bir program yapıyor, çok üst düzey değişik kafayla bir şeyler yapıyor. Serkan Yılmaz var, stand-upçı İlker Gümüşşoluk var. Mizah yazarı Kemal Ayça var.
Bilge Kocaefe: Hergün değişen bir ekip.
Mesut Süre: Evet ama herkesin belirli bir günü var. Mesela pazartesi gelen her pazartesi, çarşamba gelen her çarşamba geliyor.  Böyle bir dünya kurduk, 200-250 bin civarı dinleyicimiz var. Çok tatlı tatlı insanlar var. Oyunlarıma da geldikleri için birçoğu ile de tanışma fırsatı buldum. Hiç öyle it kopuk yok; pilotlar, CEO’lar. Geçen gün yayında ne iş yapıyorsun kaç para alıyorsun diye sorduk. Ya 14.000 dolarlar, 32.000 dolarlar, neler dinliyor yani.
Bilge Kocaefe: Senden zengin demek dinleyicilerin.
Mesut Süre: Yok benim kadar kazanamaz da. (Güler) Daha az önce tost yemedik mi, çay içmedik mi? Neyini eksik ettik?
Bilge Kocaefe: Yok inkar edemem, ısmarladın.
Mesut Süre: Bunu da belirt. (Güler)
Bilge Kocaefe: Peki müziği sen mi belirliyorsun programda?
Mesut Süre: Şöyle, ben belirliyorum ama rock müzik dinleyicisi sıkı bir müzik dinleyicisidir ya ben tam bir rocker değilim. Ve benim her zaman savunduğum bir şey var, bizim yaptığımız mizah Rock’n Roll mizah. Biraz daha global kafayla yaptığımız bir program yapmaya çalışıyoruz. Birazını ben seçiyorum, birazını Metehan Mert Çakır seçiyor. O bana çok müdahale etmiyor, ben de ona “aman sen şarkı koyma” demiyorum.
Bilge Kocaefe: RockFm’in tarzını bozmayacak bir akış hazırlıyorsunuz.
Mesut Süre: Tabii. Bir de genel RockFm kitlesinin dışında da dinleyicimiz var bizim, muhabbet dışında radyoyu kapatan da binlerce insan var. O yüzden çok da sert şeyler çalmaktansa daha soft rock türünde gidiyor müzik akışı.
Bilge Kocaefe: Yanılmıyorsam işletme okudun. Ebeveynlere göre bazı işler iş değildir, meslek değildir ya. Seninkiler nasıl bakıyor bu işe?
Mesut Süre: Zaten işletme radyoculuktan daha kötü, iyi ki radyocu oldun dediler. O senin dediklerin daha çok mühendislikte olur, tıpta olur. Üniversitede dandik bölüm kazanınca ailenle de kavga ihtimalin azalıyor. Üniversite sınavında ne kadar başarısızsan o kadar az kavga ediyorsun.
Bilge Kocaefe: Komik olduğunu ne zaman keşfettin? Sen mi yoksa başkası mı keşfetti?
Mesut Süre: Aslında şöyle, ben her şeyin çalışarak öğrenilebileceğine inanıyorum ama mizah gerçekten öyle değil. Yabancı dizi izleyerek mizah algını bir tık yükseltebiliyorsun ama komiksen komiksindir değilsen değilsindir. Bu beraber vakit geçirdiğin insanlarla da alakalı. Yaptıkça reaksiyon alıyorsun. Mizah biraz da rezil olma işi. 7 yıldır stand-up yapıyorum, ilk 2 yıl rezillikle geçti.
Bilge Kocaefe: Riskli bir iş yani?
Mesut Süre: Evet riskli, gülmediler mi öyle kalıyorsun, tek başınasın çünkü.
Bilge Kocaefe: Yılmadın ayaktasın. Rezil olduğun anları dert etmedin mi, kafana takmadın mı?
MS: Yo, takıyordum ama o zaman mecburdum biraz da, para iyi geliyordu oradan. Geliştirmem gerekiyordu kendimi. Sonra yapa yapa öğrendik.
Bilge Kocaefe: Arkadaş ortamında normal hayatında da komiksin. Ortamların komik insanı olmak nasıl? Hep bir komiklik bekleniyor mu senden? Bunaldığın anlar oluyor mu?
Mesut Süre: Zaten bu bir misyon değil, sevdiğin arkadaşlarının yanında içinden gelerek davranıyorsun, iyi vakit geçirmek istiyorsun. Karşılıklı eğleniyoruz. Ama yeni girdiğim bir ortamda “komiğim ben, herkesi güldüreyim” gibi bir çabam yok. Beklentisi olanlar oluyor tabii ama beklediklerini bulamazlar, çok uğraşamam. (Güler) Yaptığın şaka o ortama değsin istiyorsun. Bu bir enerji çünkü mizah yapmak götürür insandan. Değecek insanlar olsun istiyorsun etrafında ya da güzel bir kız varsa onu güldürmek istiyorsun. (Güler) Mesela komedyen güzel bir kızı güldürürken kafası en açık haldedir. Bu doğanın içinde var. Cennet kuşlarında türlü türlü şekle girer ya erkek tarafı; dalda ters dururlar, kanatlarını açarlar ama dişisi döner gider, yüz vermez. İnsanın erkeği de cennet kuşu gibi, sürekli sizi ikna etmekle geçiyor hayatımız. İşte komedyen adam da güzel kadının yanında iyice maymun oluyor.
Bilge Kocaefe: Açılıyor yani?
Mesut Süre: Evet, evet, daha komik olmak istiyor, çok zorluyor sınırlarını.
Bilge Kocaefe: Neler anlatıyorsun sahnede, nasıl hazırlanıyorsun?
Mesut Süre: Hazırlandım zaten. Sabit hikayeler var ama aşağı yukarı 2 saat sahnede kalıyorum ve bunun 45 dakikası insanlarla interaktif geçiyor. İzleyiciye de sorular sorup, aldığım cevaplara göre o anda gelen espriler yapıyorsun. Bir şekilde beni bilenler geldiği için de 60, 70 kişilik güzel bir dünya oluyor.
Bilge Kocaefe : İzleyiciye laf atarken ters biri çıkabilir korkun oluyor mu? Böyle bir şey başına geldi mi?
Mesut Süre: Mesela bir keresinde bir çocuğa “Sende pornocu tipi var.” dedim. O anda bana bir şey söyleyemedi, kıpkırmızı oldu. Sonrasında öğrendiğime göre çocuk beni hiç tanımıyormuş, kız arkadaşı benim dinleyiciymiş ve onun isteği üzerine gelmişler. Oyun bitişi dışırada bir bankanın önünde kavga eder halde buldum bu çifti. Yanlarına gittim “Ne oldu?” dedim. Çocuk “ Sen bana nasıl pornocu tipin var dersin?” diye çıkıştı. Ben seni dinleyici zannetmştim diye başlayan 5, 10 dakikalık muhabbet sonrası anlaştık. Ama o da gerçekten pornocu tipliydi. (Güler)
Bilge Kocaefe: Stand-up izleyicisiyle radyo dinleyicisi arasında fark var mı?
Mesut Süre: İkisi bende aynı. İzlemeye gelenlerin çoğu radyo dinleyicisi olduğu için ikisi aynı şey benim için. Stand-up’ın kendi izleyicisi yok, komik olmazsan gelmezler. Karikatürist olacaksın, radyocu olacaksın. Bu mecralarda seni tanıyanlar gelir.
Bilge Kocaefe: Stand-up hep yan meslek midir?
Mesut Süre: Evet, para kapısıdır.
Bilge Kocaefe: Severek izlediğin stand-upçılar var mı?
Mesut Süre: Aşağıdan gelen çok tatlı, yetenekli çocuklar var. Doğu Demirkol var, çok komik buluyorum. Deniz Alnıtemiz var, arkadaşım İlker Gümüşoluk, Serkan Yılmaz. Hepsinin kendi kitleleri olan isimler. Ama seyirci getirmek çok zor. Stand-up baştan ikinci bir iş zaten öyle bir kültür olmadığı için Türkiye’de.
Bilge Kocaefe: Aynı mesleği yapan arkadaşlarını destekliyorsun hep. Aranızda kıskançlık oluyor mu? Birbirinizi geçeceksiniz endişesi oluyor mu?
Mesut Süre: Yok geçemez beni, bu yüzden rahatım. (Güler) Mesela Alpay Erdem’i duyurmam. Ben daha çok azıcık seyircisi olanları duyruyorum.
Bilge Kocaefe: Radyo programında ya da gösterilerinde özgürce konuşabiliyor musun ya da belli bir çizgiye kadar mı anlattıkların? Otokontrolün var mı?
Mesut Süre: Politik anlamda evet. Takip ediyoruz her şeyi, insanların başına neler geldiğini biliyoruz. Ama yerel bir radyo olduğu için bir tık daha rahatım, biraz daha esnek olabiliyorum diğer radyoların üstündeki baskıya göre daha kafamıza göre konuşabiliyoruz ama tabii ister istemez çalıştığın kurumu da düşünüyorsun. Kendi özgürlüğünü düşünebilirsin ama bir kurumu kapatmak başka insanların da ekmeği ile oynamak demek olduğu için daha dikkatli oluyorsum. Ama Youtube projem var, orada konuşurken ya da bir yere röportaj verirken daha rahatım, daha korkusuzca konuşabiliyorum.
Bilge Kocaefe: Büyük kitlelere özgürce derdini anlatabileceğin bir ortamda yayın yapmak güzel olmaz mıydı?
Mesut Süre: Olmaz mı olur tabii. Taraf ne olursa olsun, şimdiki hükümet değil de diğer taraf başa gelse de sanatçının hükümetin yanında yer almamasından yanayım. Bir şekilde hep eksik gedik kusur aramalı, daha iyi nasıl yaşanabilir onun peşinde olmalı. O yüzden çok sinirleniyorum sevdiğim insanları yandaş görünce. Siz rahat bir hayat yaşıyorsunuz ama halka reva gördüğünüz bu standart mı? Ha ayda 1000TL verseler hemen yandaş olurum, aylık 1000TL yeter bana. (Güler ) Kusura bakma benim çapım bu, yaz bunları. (Güler ) Gülücük falan koyma, gerçek anlayan anlasın boşver. İnceldiği yerden kopsun.
Bilge Kocaefe: Neler yaparsın, ilgi alanın nedir? Mesut Süre nasıl vakit geçirir?
Mesut Süre: Kumarbazım ben. Türkiye’de nasıl olsa oynayamıyoruz. Poker oyuncusuyum, Texas Hold’em oynuyorum. Fırsat buldukça Kıbrıs’a gidiyorum, bu yaz Las Vegas’a gideceğim.
Bilge Kocaefe: Ciddi misin? Kumarbaz olacağın hiç aklıma gelmezdi.
Mesut Süre: Ciddi bunlar.
Bilge Kocaefe : Paranı nasıl harcayacağını mı bilemedin?
Mesut Süre: Bu çok keyifli, onun bende yarattığı duygu değişimini, hormonal hadiseyi seviyorum.  
Bilge Kocaefe: Biraz açsana. Kumarbaz kafasını merak ettim şimdi.
Mesut Süre: Risk. Kumarbaz, kaybettikçe kaybeder, kazandıkça yine kaybeder. Olay bir şekilde eksiyken eksi, artıyken eksi; hep eksiye doğru gider. Sonuçta kazanamadığın bir şey kumar. Ama şöyle bir şey oluyor. 7, 8 bin lira koymuşsun o gün toplamda, çoğunu kaybetmişsin. Yer yer de bin lira kazanmışsın ama hep o kazandığın 1000 TL aklında oluyor.  Onun peşindesin yani. O kadar mutlu oluyorsun ki 1000, 2000 TL kazandığında, kaybettiğini unutuyorsun siliyorsun. Oyunun sonunda belli bir miktar paran kaldıysa o parayla da oynayabilirsin. Ben bununla ne yapsam? Gidip motor alayım, evin kirasını yatırayım, banka borçlarını ödeyeyim demezsin, böyle bir dünya yok.
Bilge Kocaefe: Kumardan gelen kumara gidiyor.
Mesut Süre: Gidiyor. Bir şey de gelmiyor ama öyle çok da gitmiyor. Kafa kafaya. Tapi derler, tapiyim yani. 35 yaşımdayım, kumardan ne kaybettin dersen, hiç. Ne kazandın dersen, hiç.
Bilge Kocaefe: Genel hayatında da risk almayı sever misin?
Mesut Süre: Çok kafa yormam ben hayatla ilgili. Risk misk uğraşmam. Her şeye çok mesafeliyim. Çok üzülmek, çok sevinmek yoktur bende. Oldu olacak belli ya, çok da kaptırmıyorum kendimi.
Bilge Kocaefe: Biraz müzikten konuşalım. Hayatının ne kadarını kaplar?
Mesut Süre: Zaten radyocu olduğum için içindeyim tabii bir şekilde. Normal hayatta hep müzik dinleyeyim demiyorum. Mesleki dezenformasyon da var. Sen de bilirsin, iş gereği günün 6, 7 saati kulağında müzik olur. Sevdiğin müzik olsa da, kısaca müzik bana çok eşlik etmese de olur meslek dışında.
Bilge Kocaefe: Bu doygunluk sanırım. Eşlik ederse neler eşlik ediyor?
Mesut Süre: Genelde 70’ler 80’ler 90’lar rock. The Beatles, Guns’n Roses, Pink Floyd vs. Tekrar tekrar klasikleri dinliyorum. Bence zaten 2000’lerden sonra doğru düzgün müzik yapılmadı o yüzden eski kafayım.
Bilge Kocaefe: Peki seni nerelerde izleyebiliriz?
Mesut Süre: Her cuma 22:00 ‘da BKM Mutfak’ta, her cumartesi 22:00’da Kadıköy Bahane Kültür’de. Bunların dışında turnelere çıkıyorum başka şehirlerde; bunu da Instagram heseabımdan takip edebilirler. Etsinler. Bakalım kaç kişi gelecek senden?
Bilge Kocaefe: Bakalım. Peki son olarak ne söylemek istersin?
Mesut Süre: Fazla kafa yormasınlar. Cesaretli olmak lazım. Dedim ya insan kumarbazım diyebilmeli. Hem mesafeli olun hem de rest deyin bir şeylere. Mesela en son Beyaz olayında. Korkma abi 45 yaşındasın, korkma. Korkarsan da seni o güne kadar sevmiş insanların saygısını kaybediyorsun.
Bilge Kocaefe: Kısaca, cesaret diyorsun son olarak. Teşekkürler sohbet için, başarılar.
Mesut Süre: Evet biraz cesaret, gerisi gelir. Ben teşekkür ederim.

Önceki İçerikTürkiye Yahudileri Kırgın…
Sonraki İçerikVit Jedlicka: Liberland’da Hırsızlara Yer Yok!
1966, İstanbul doğumlu. Marmara Üniversitesi, Basın-Yayın Yüksek Okulu,Gazetecilik ve Halkla İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı üniversitenin Radyo ve Televizyon Bölümü’nde yüksek lisans yaptı ve doktora çalışmasına devam etti, tez aşamasında ayrıldı. 1984-1989 yılları arasında, bir yandan okurken bir yandan Toros Mühendislik şirketinde İthalat ve Pazarlama Müdürü olarak görev yaptı. , yine aynı yıllar arasında UNESCO’ya bağlı, kar amacı gütmeyen uluslararası programlara sahip “The Experiment In International Living in Turkey”de Program Koordinatörlüğü görevini yürüttü. 1991 yılında Şeker Sigorta’da Reorganizasyon, Pazarlama ve Reklam Müdürü olarak mesleki kariyerine başladı. 1993 yılında Oyak Sigorta’da Reklam Müdürü olarak görev aldı. Dream Design Factory’de 7 yıl Genel Koordinatörlük, (dDf'teki son 3 yılında dDf’nin yan kuruluşu olan dda, Dream Design Advertising’de Müşteri İlişkileri Direktörlüğü) Capital Events’de 2 yıl Genel Koordinatörlük görevlerinde bulundu. 2003 yılında X-event’in kurucu ortaklarından biri olarak, şirketinin genel koordinatörlük görevini üstlendi. 2005-14 yılları arasında Farkyeri Reklam Ajansının Kurucu Ortakları arasında yer aldı. Ulusal ve uluslararası müşteriler için yüzlerce başarılı projeyi hayata geçirdi.Reklamcılık ve Etkinlik Yönetimi alanlarında bir çok ödül aldı. İstanbul Modern Sanatlar Galerisi’nde Yönetim Kurulu üyesi olarak görev yaptı. Doğrudan Pazarlama İletişimcileri Derneği Genel Koordinatör olarak görev yaptı. Çeşitli kitap projelerine katkıda bulundu, çeşitli dergi ve gazetelerde yazı, araştırma ve makaleleri yayınlandı. Halen bir çok ajans ve markaya danışmanlık vermektedir. TTNet'in "Yaratıcıya Destek, Yaratıcı Ekonomiye Destek" projesinin eğitmenlerinden oldu. 2006-2011 yılları arasında Bilgi Üniversitesi, Reklamcılık Bölümü’nde, “Etkinlik Yönetimi” dersleri verdi. Fenerbahçe Kulübü, Yüksek Divan Kurulu Üyesidir Specialties: Advertising, Event Management and Marketing, Special Project