Ben hemen hemen her sabah görüyorum onu. Soğuk kış günlerinde, terleten yaz sıcaklarında, yağmurda çamurda hep bir aradayız. Basın gösteriminde gözlerim önce onu arıyor hep. Her selamımı da “Günaydın yeşil sahaların kralı” diye veriyorum. Birlikte film izlemeyi, filmlerden önce ya da sonra oturup sohbet etmeyi en sevdiğim sinema yazarı abimden, Uğur Vardan’dan söz ediyorum. Mesleğimizin duayeni kendisi.
Yıllardır zevkle okuduğumuz yazılara imza atıyor. Tek marifeti bu da değil ayrıca. Hem yılların basın emekçisi hem de ülkenin spor basını ve spor yazarlığının gelişmesine en çok katkı yapanlardan biri. Röportaj yapmak isteyince hiç kırmadı beni, oturduk uzun uzun konuştuk. Öyle keyifli şeyler anlattı, öyle güzel anılarını paylaştı ki benimle hepsini yazsam sayfalar sürer. Bir kısmı şimdi var olmayan dergilerin, gazetelerin adını andık sıkça, kendi büyüklerini, ustalarını anlattı bize. Bizim bir solukta okuyup bitirdiğimiz yazıların ardındaki emeği, maddi karşılığı çok az olan bir işe gönül vermeyi dinledim ondan. Gözlerimizin önünde eriyip giden kültür sanat gazeteciliğini anlattı, basın yazılı değil dijital olmaya başlayınca akacak mecra bulamayan yazarları konuştuk. Hepsini sığdıramadım buraya elbet. Ama yatılı okulda okumak isteme sebeplerinden birinin annesiyle birlikte izlediği bir film olduğunu söylemeden geçemem. Festival için gittikleri şehirde bir otel odasında kalırken Sungu Abi’nin (Çapan) “Uğur, ver gömleğini asayım kırışmasın” dediğini duyduğumda gözlerimin dolduğunu saklayamam. Artık sosyal medyada herkes birbirinin yazdığına çizdiğine hemen cevap verebiliyorken Atilla Dorsay’la ilgili yazdığı bir şeye Dorsay’ın 3 ay sonra cevap verdiğini anlattı misal, o zamanları bilin isterim. Atilla abi hiçbir şeyi unutmaz, bu da bir gerçek tabii, onu da not düşmüş olalım. Biraz kendi dünyamı anlatmak istedim aslında size. Hoş benim dünyam demeye haddim var mı onu da bilmiyorum. Ben yolun başındayım daha. Yolu bizim için çizmiş olan ustamızın hikâyesi bu. İyi okumalar.