Öfkenin Özgürleştirdiği İşçiler: Polonez Direnişi

0
220

Tek Gıda-İş Sendikası’nın yeri bende ayrıdır. Onları Cargill Direnişi’nden tanıyorum çünkü. Tanıyorum da yetersiz kalır bu kardeşliği anlatmaya aslında. İşimi Geri İstiyorum talebiyle oturma eylemi yaptığım süreçte Bursa’da Cargill Fabrikası önünde işçilerin çadır kurup direnmeye başladığını görmüştüm sosyal medyada. Direnişimin 800.gününde o dönem direnen tüm emekçileri ziyaret etmeye karar vermiş ve yola düşerek çadırlarına misafir olmuştum. Bir yabancı gibi değil de eski bir dost ziyareti sıcaklığıyla anımsıyorum o günleri. Hava buz gibi soğuk. Çadırın içinde derme çatma bir soba. Sobanın üstünde sıcacık çay. Çayın dumanında bolca sohbet. İşçi abilerime kendi ellerimle yaptığım menemene ekmeğimizi dört koldan banıp çaylara katık edişimiz. Size bir film karesi değil gerçek bir direniş sahnesi aktardım.

O günden bu yana da Tek Gıda-İş Sendikası’nı takip eder, bana “Alev kardeşim” diye hitap eden sendika başkanı Suat abimi ayrıca sever, sayarım. Neredeyse bir aya yakın süredir yine direnişte sendika. Bu kez İstanbul’da, Polonez fabrikası işçileriyle örüyorlar mücadeleyi. Röportajımıza direnişin öncüsü Suat abi ile başlayacak diğer sorularda ise direnişin sahibi işçi dostlarımızdan biri olan Nigar Üstün ile devam edeceğiz.

Alev Şahin, Ağustos 2024

Alev Şahin: Polonez Direnişi’nin, sendikalaşan işçilerin işten atılması ile başladığını biliyorum. Sendikanız ve üye işçileriniz direnmeye nasıl karar verdi? Kaç işçi ile çıktınız bu yola? İlk günden bugüne direnişiniz ve direnen işçilerin değişimi, dönüşümü konusunda gözlemleriniz nelerdir Suat abi? 

Suat Karlıkaya: Merhabalar kardeşim. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki insanların işiyle ekmeğiyle oynamayı kendine hak gören bir anlayışa karşı direnen işçiler çok başka bir anlam kazanıyor ve yollar bir şekilde kesişiyor. İnsanlık tarihi boyunca yönetenler her zaman yönetilenleri yönetmeye kalkmıştır ancak bu zalimliklere karşı dik duran mücadele eden insanlar da her zaman olmuştur. İşte sen de bu dik duran insanlardan olduğun için benim için kıymetli ve önemlisin.

Polonez mücadelesi, işçilerin taleplerine karşılık vermeyen yönetime karşı sendikalaşma yolunu seçmekle başladı. İşçi arkadaşlar 24 saat gibi bir sürede fabrikanın %70’i oranında örgütlendiler. Pazartesi günü sendika olarak yetki başvurusunda bulunacakken Cumartesi gecesi işveren 174 işçi girişi yaptı. Ancak bu kayıtlara geçirilen işçiler fabrikada olan işçiler değildi. Ayrıca 13 tane sendikalaşmaya öncülük yapan arkadaşımızı işten çıkarttı. Bunun üzerine içeride çalışan işçiler morallerinin bozuk olduğunu belirterek içeride çalışmak istemediler ama fabrikadan ayrılmadılar. Ardından patron 133 işçiyi daha kod 46’dan tazminatsız olarak işten çıkarttı. İşverenin bu hamlesine karşı işçiler kapının önünde Tek Gıda-İş Sendikası ile beraber direnmeye başladılar. 25 gündür bu direniş devam ediyor. (Röportaja başladığımız gün itibariyle)

Şu anda işten çıkarılan işçi sayısı toplam 146. Burada sadece patrona karşı değil devletin kolluk kuvvetlerine karşı da bir mücadele halindeyiz. Polonez fabrikasında çalışan işçiler o bölgenin köylerinde yaşayan işçiler. Hayatlarında ilk defa böyle bir mücadelenin içindeler. İşin en ilginç tarafı ise bu durumlarından şikayetçi değiller. Hayatımıza ilk defa kendimiz için bir şey yapıyoruz diyerek çok mutlu olduklarını devamlı belirtiyorlar. Şu anda bütün işçilerle beraber talebimiz, çıkarılan bütün işçilerin tekrar işbaşı yaptırılması. Buna olan inancımız da tam.

Alev Şahin: İş ve ekmek için mücadele etmeyi önceden bilmek, direnmek konusunda bir deneyime sahip olmak gerekmiyor sanırım. Kendi mücadele sürecimde de deneyimledim bu duyguyu. Uğradığım haksızlığın öfkesi ile kendimi sokakta, eylemde, direnişte bulmuştum. Geri kalanı yolda öğrendim ben de. Sizlerden, sizin gibi direnen işçilerden öğrendim, dayanışma için gelenlerin önerilerini değerlendirdim ve yolu yolda öğrendim daha çok.

Öfkeyi işçi arkadaşlarımızda harekete geçiren ise Kod 46 meselesi olmuş. Biraz açarsak; İşçinin, işverenin güvenini kötüye kullanması, hırsızlık yapması, işverenin meslek sırlarını ortaya atması gibi doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda bulunması durumunda işçiler tazminatsız olarak işlerinden kolaylıkla atılabilmekte. Kod 46 adını verdikleri bu madde ile hem emekçinin onuruna hem de ekmeğine bir saldırı ortamı yaratılıyor aslında. Polonez Fabrikası da aynı yöntemle yıllardır birlikte çalıştığı işçileri bir gecede kapı dışarı ediyor. Direnen işçiler ve siz bu saldırıyı öfkenize katık etmiş durumdasınız gördüğüm kadarıyla. Hem sizin hem de işçi dostlarımızın katığında başka neler var? Yani bu öfkenin mayasında başka neler var?

Suat Karlıkaya: Burada işçi sadece Kod 46’ya isyan etmiyor. Senelerce bütün hayatı bu fabrika olmuş, yanındaki arkadaşıyla bu fabrikada iş yüzünden tartışmış bir insan düşünün. Bir gün hakkını aradığı için işveren hiçbir ayrım yapmadan hepsini kapının önüne koymuş. Aslında işçinin aydınlanması da diyebileceğimiz olay bu. İşçi bu şekilde çıkartıldığı zaman, içerideki makinanın patron açısından kendisinden daha kıymetli olduğunu anlıyor. Sonra da bu uğurda harcadığı yıllarını düşünüyor. Aslında bu isyandan daha çok pişmanlık olarak da tabir edilebilecek bir duygu. Öfke ve pişmanlık bir araya geldiği zaman isyan daha büyük bir boyut alıyor. Ayrıca senelerce amirlerinin, yöneticilerinin hakaretlerine uğramış bir kadın işçi kapıya çıktığı zaman özgürleşiyor. Yıllarca onu yok sayanlara, ona baskı yapanlara karşı bir isyan gibi de düşünebiliriz aslında bu direniş azmini ve kararlılığını. 

Yıllardır uğradığı haksızlıklar, hukuksuzluklar, hakaretler karşısında biriken öfke fabrikanın kapısında özgür işçiler yaratıyor diyor Tek Gıda-İş Başkanı Suat abi. Ben de röportajımın bu cümleden sonrasını o özgür kadın işçilerden biriyle devam etmek istiyorum ve sevgili Nigar ile sohbetimiz burada kesişiyor.

Alev Şahin: Polonez’in direnen kadın işçilerinden birisiniz. Direniş öncesinde fabrikada nasıl bir çalışma ortamı içindeydiniz? İşimi geri istiyorum talebiyle oturma eylemine başlamadan önce işyerimde bana dayatılan ayrımcı ve baskıcı yıldırma politikaları bardağı dolduran damlalardı. İşten atılınca o bardak taştı ve ben kendimi sokakta, direnişte buldum. Sizin bardağınız nasıl taştı diye sorsam neler anlatırsınız?

Nigar Üstün: Merhaba. 6 senedir Polonez Firması’nda dilimleme operatörü olarak çalışmaktayım. Yaşadığımız baskılar, hakaretler, mobbing, maaşların yetersizliği, vergi dilimi adı altında asgari ücrette kesintiler gibi sorunlar bizleri sendika ile tanışmaya iten başlıca sebepler oldu. “Küçülmeye gidiliyor” adı altında işten çıkarıldım. Lakin asıl sebep sendikaya üye olmamdı. Bugün eylemimizin 36. günü ama bizler için direnişimizin ilk günü gibi. Direnen işçilerin yalnız olmadığını bizler bu süreçte öğrendik.

Alev Şahin: Eyleminizi ben de gün gün takip edenlerdenim. Dayanışmaya gelenlerle dolup taşıyor alanınız. Direneni yalnız bırakmamak konusunda halkımızın mahirliğine tanıklık etmiş biri olarak o duyguya görkemli bir vefa beslerim hala. Direnenin gücünü besleyen, direnme motivasyonunu artıran, direnişi coşkulu bir ruh hali ile saran ziyaretlerin kıymeti yıllar geçse de silinmiyor hafızadan. Sadece ziyaretler de değil. Sosyal medyadan gelen destek mesajları, röportajlar, basında çıkan haberler de benzer bir etki bırakıyor direnenin yüreğinde. Diğer yandan direnişin yarattığı kamuoyu patronlar için de bir baskı aracına dönüşüyor.

Direnişiniz ne kadar sürerse sürsün sizi takip eden, size destek veren, bu röportajı okuyan dostlarımızdan beklentileriniz nelerdir? Size nasıl ve ne şekilde destek olmalarını istersiniz?

Nigar Üstün: Bastırılmaya çalışılan örgütlü gücümüzün tüm kamuoyunda duyurulmasını talep ediyoruz. İşimize dönene kadar kesinlikle devam edeceğiz. Tüm yetkili kişileri işçinin sesi olmaya davet ediyorum. Bizler direne direne kazanacağız.Tüm emekçilere sesleniyorum; haklarınızı arayın. Örgütlenin, örgütleyin. Bizlerin bilinçli olmak dışında yapabileceği bir şey yok. Gücümüz bundan geçiyor. Bizlerin yaşadıkları sizlere birer örnek olsun.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz