Uzunca bir aradan sonra yazıma başlarken, yazılarımı tatil ödevi rutininden çıkarıp, yazmak için klavyenin başına daha sık oturacağıma dair kendime söz veriyorum!
Karneleri verdik ve birinci dönemi öyle ya da böyle bitirdik. Tatilde neler yapmalı? İyi bir tatil nasıl olmalı? sorularını cevaplamak yerine, eğitimci gözü ile 1. dönem karnesinin nasıl okunması gerektiğinden bahsetmek istiyorum. Karne, çocukların her bir dersten (biz ona disiplin deriz) aldıkları puanların sıralandığı ve bu kadarla sınırlandırılan bir cetvel değildir. Yıllardır, her karne günü etrafımdaki velilere bunu anlatmaya çalıştım. Karne, yolun sonu değil, yolun başlangıcıdır. Karne; bize nerelerde eksik olduğumuzu, ne için daha fazla çaba harcamamız gerektiğini, hangi dersle daha çok ilgili olduğumuzu ve neyi daha çok sevdiğimizi, her bir ders için yeterince çalışıp çalışmadığımızı gösteren rakamların ardına gizlenmiş bir değerlendirme bütünüdür. Benim önerim, ülkedeki eğitim ve pandemi koşullarında, çoğu çocuğun ‘takdir’ belgesi aldığı gerçeğini arka planda tutarak, karneyi durum analizi adına kullanmanız olacaktır.
Bir durum karşısında, gerçekçi analiz yaparak aksiyon alamamak yenidünyanın en temel sorunlarından biri oldu. Üstelik alınacak aksiyonu sakince uygulayan yöneticiler iki elin parmaklarını geçmiyor. Biz yetişkinler, kendimiz ya da içinde bulunduğumuz her durum için önce kaçış arıyor sonra bir bahane üretiyor, hatta sorunu çözmek yerine sadece geçici çözümlerle üzerini kapatıyoruz. Özel, iş ve toplumsal hayatımızda bunun örneklerini her gün görüyoruz. Çocuklarınızın, ilk dönem karnesini göz önüne alarak ikinci yarıyılda neler yapabilecekleri üzerine düşünmelerini sağlayabilirsiniz. Onların değerlendirmelerini sakince dinleyerek önümüzdeki dönemin daha iyi olması için sizlerden beklentilerini sorabilirsiniz. Elbette ki, geçtiğimiz 2 yıl boyunca sağlıklı kalmaya çalışmanın önceliğimiz olduğundan da bahsedebilirsiniz. Hatta tüm dünyanın eğitimin sürdürülebilirliği üzerine çözümler bulmaya çalıştığını da sözlerinize eklemeyi unutmayın.
3 Aralık 2018 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda önerge ile kabul edilen, eğitimin barış ve gelişmedeki rolünün vurgulandığı ‘’Uluslararası Eğitim Günü’’ her yıl 24 Ocak’ta kutlanır. Bu yıl 24 Ocak tarihinde konuşmasını yapan BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, eğitimin kaliteli, herkes için adil, eşit ve sürdürülebilir olması gerektiğinin altını çizdi. Daha önceki yazılarımda da bahsettiğim, geleneksel eğitim sistemlerinin herkes için daha yeşil, daha iyi ve daha güvenli bir gelecek yaratmak adına ihtiyaç duyduğumuz bilgi, beceri ve değerleri sağlamada zorlandığını belirtti. Pandemi nedeniyle eşit eğitim alamayan çocuklardan, bu durumun ilerleyen zamanlarda büyük kayıplara yol açacağından bahsetti. Sürdürülebilir kalkınmayı hızlandırmak amacıyla yapılan çabaların merkezine eğitimi koymanın önemini vurguladı. Bu yıl içerisinde Eğitimi Dönüştürme Zirvesi’ni planladıklarını, bu zirvede dünya liderleri, gençler ve tüm eğitim paydaşlarının temel sorunları ele almak için ilk kez bir araya geleceğini açıkladı. ‘Eğitim bir insan hakkı, bir kamu yararı ve bir kamu sorumluluğudur’ ilkesini hatırlatarak, kaliteli eğitim sağlamak için seferberlik yapılması gerektiğini dile getirdi.
‘’Uluslararası Eğitim Günü’’ aracılığıyla dünya genelinde, eğitimin tüm paydaşları ve eğitim sendikaları, hükümetlere “nitelikli kamusal eğitimi herkes için gerçek kılma” çağrısında bulundu.
Bütün bu çağrıları dikkate alarak hükümetlerin yapması gereken çok şey var…
Eğitimin sadece bilgiden ibaret olmayan, duygu ve hislerle örülerek dünyayı anlayan bir bakış açısıyla revize edildiği, herkes için ulaşılabilir, sürdürülebilir olacağı inancı ile ‘’Uluslararası Eğitim Günü’müz kutlu olsun…