Bu yazıyı yazmak için sabahın erken saatlerinde oturduğum da haberler diğer günlerdeki gibiydi. Bir kadın daha öldürülmüştü, Rusya, Ukrayna üzerindeki haksızlığını devam ettirerek kan döküyordu, bir polis bir milletvekilini çivilemekle tehdit ediyordu, bir bakan bir milletvekiline hakaret ediyordu, 4 öğretmen Kürtçe “Hoş geldiniz” yazan tabelanın önünde hakaret ediyordu ve yine yurtlarına, başka topraklara sığamayan mülteciler vardı. Ve Deniz Gezmiş ve yol arkadaşlarının ölüm yıl dönümü anılıyordu. 50 yıl önce hak, adalet, özgürlük dedikleri için yaşamlarından olan Deniz Gezmiş ve dostları. Temelde hepsi aynı şeye bağlanıyor: İnanç dediğimiz güçlü ve çok insani niteliğe.
İnsanlık tarihinin derinlerine gitmeyeceğim. Gitmeye de gerek yok. 50 yıl önce ne noktada duruyorsak hala aynı noktadayız. Bir adım öteye gidememişiz. Hangi inanca sahip olursak olalım, inançsız, amaçsız bir hayat hayal edilemez. İnançlarımız, her şeyden çok, bizi insan yapan şeydir. Ayrıca o kadar doğal gelirler ki, inancın içimizde var olduğunu ortaya çıktığında fark ederiz. Esasen hep içimizdedir.
“68 öğrenci hareketi” de inançlarını savunanlar tarafından ortaya çıkmadı mı? Tüm dünyada, inanç rüzgarı ile hegemonyaya meydan okumak, savaş karşıtlığı, işçi sınıfının dayanışması, eğitim reformu, eşit haklara sahip olma isteğiyle insanlar seslerini duyurmak istediler. Belli ki, bu hareket bir boşluktan oluşmadı, kendiliğinden bir ayaklanma da değildi. 1950’lere dayanan siyasi ve sosyal gerilimlerin bir sonucu olarak dünyayı kasıp kavurdu.
Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı vardır.
Mark Kurlansky’ın 1968 Dünyayı Sarsan Yıl kitabında “1968 gibi bir yıl hiç gelmedi ve muhtemeldir ki bir daha hiç gelmeyecek. Ulusların ve kültürlerin hala ayrı ve birbirlerinden çok farklı olduğu bir dönemde dünyanın dört bir yanından asi ruhlar bir anda alevlendi.” Cümleleri ile dönemi anlatmaya başlar.
ABD’deki sivil haklar hareketinin simgesi Martin Luther King Jr., “ Bir Hayalim Var ” konuşmasında “Herkesin eşit yaratıldığı gerçeğini apaçık görüyoruz. Bugünün ve yarının zorluklarıyla yüzleşsek de hala bir hayalim var”. Demişti.
Ve yıl 2022. Hala bir adım öteye geçemeyen insanlık. Düşünce özgürlüğüne saygı gösteremeyen, çıkarlarını insanlığın önüne geçiren hegemonyanın esir alma çabası. Düşünce özgürlüğünü kaybetmek, onurumuzu, demokrasimizi ve benliğimizi kaybetmektir. Hukukun zihinsel özerkliği koruması şarttır. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 19. Maddesi şöyle der:
“Herkesin düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı vardır; bu hak, herhangi bir müdahale olmaksızın görüş edinme ve herhangi bir medya aracılığıyla ve ülke sınırlarına bakılmaksızın bilgi ve fikirleri arama, alma ve yayma özgürlüğünü içerir.”
Hükümet aktörlerinin hangi görüşlerin ifade edilebileceğine ve hangilerinin ifade edilemeyeceğine karar vermesine izin verildiğinde, açık, canlı ve çeşitli bir toplum olunamaz. Benzer şekilde, yargı sistemimiz popüler olmayan görüşlere sahip olanları veya güçlü aktörlere karşı çıkanları susturmak için kullanıldığında, hepimiz bir konunun tüm taraflarını duyma ve kendi kararımıza varma fırsatını kaybederiz. İfade özgürlüğü konuşma hakkıdır, aynı zamanda duyma hakkıdır.
Küresel barışı ve güvenliği önemsiyorsak, düşünce ve inanç özgürlüğünü de önemsemeliyiz. İfade özgürlüğü, içinde yaşadığımız dünyanın önemli bir parçası ve temel insan hakkı olsa da, hala layıkıyla hakkımızı alabilmiş değiliz. Hukukun üstünlüğünün kalbinde, hiç kimsenin hukukun üstünde olmadığını ve hiç kimsenin onun koruması altında olmadığı fikrinin olduğunu unutmamalıyız. Unutanlara da hatırlatmaya devam etmeliyiz.
Deniz Gezmiş, Dostları ve tüm dünyadaki “Bir Hayalim Var” diyerek sesini çıkardığı için yaşamdan koparılanlar, ruhunuz şad olsun. Ve Deniz Gezmiş’in son cümlesi ile Haydi Eyvallah!.
Kapak Görseli: Mathew Henry/Unsplash